Cuma, Kasım 08, 2019

Zıtlıklar


                Doğa zıtlıklarla dopdolu ve iç içedir daima. Etrafımıza baktığınızda çok açık bir şekilde görebiliriz hepsini ama ne yazıktır ki yaşamımızı direkt olarak etkileyenleri görmekten aciz kalırız. Aciz kalmamıza neden ise akıl tembelliğimizdir aslında, kendimizin tembelliğini saymazsak eğer. İsterseniz bir göz atalım bazılarına:

                İnsanlar, “dil” denilen kendi yarattığı bir ürün ile doğanın bütün halini kavramlara hapsederek birbirlerine aktarmaya başladıklarından beridir,  uzun- kısa, büyük-küçük, iri-ufak, aşağı-yukarı, öte-beri, ileri-geri, soğuk-sıcak, yaramaz-uysal, açık-kapalı, ... Devam eder gider böylece.
                “ne var bunda?” diyeceksiniz. Hiç, hiçbir şey elbette. Çünkü bunlar oldukça masum olanlar.
                Gelin biraz daha farklı yanlara gidelim. Hatta ilk ataların oralarda gezinelim biraz. Neler görebileceğiz bir bakalım. Hava günlük güneşlikken birden bozuldu ve bir fırtına koptu. Gök alabildiğine azgınlaştı, bağırmaya başladı, uzak yerlerde gökten yere kadar uzanan beyaz çatallı çizgiler yanıp sönmeye başladı. Rüzgâr alabildiğine alarm ıslıkları çalıyor. Bardaktan boşanırcasına su boşalmaya başlıyor ve insansı atalar bütün telaşlarıyla kendilerini koruyabilecek bir kovuk bulma gayreti içindeler ve korkarak can havliyle oraya buraya savruluyorlar. Hâlbuki o kadar da saygılı olmaya çalışıyorlar göklere ama yine de yapıyor işte. Demek ki bir şeyleri yanlış yaparak kızdırdıklarını düşünmekten başka bir şey gelmiyor ellerinden. Daha fazla saygı gösterebilmenin mutlu edeceğine karar verip başka şeyler yapmanın yollarını bulmak için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. Kendilerine bile yetersiz olan yiyeceklerden adaklar sunmayı öneriyor birisi. Ve kabul ediyorlar çünkü kendileri böyle bir davranıştan memnun olurlardı. O zaman gökten gelen bu kızgınlıkları ortadan kaldırmanın yolu paylaşmaktan geçerdi.
                Kadim atalar paylaşarak, dayanışarak sırt sırta vererek ayakta kalabildiler ve yaşamlarını kısmen de olsa güvenceye alabildiler.
                Gelip geçen zaman değiştirdi çok şeyi ve doğa değişti. Tanrılar yeterince memnun edilemiyordu. Doğa yeterince yiyecek vermiyor, tanrılarsa durmadan istiyordu. Ancak bir tercih yapma zorunluluğu ortadaydı. Ya kendilerini bile besleyemeyen yiyeceklerini paylaşacaklar tanrılarla ya da tanrı sayısını azaltacaklardı.
En mantıklı olanı tanrı sayısını azaltarak daha otoriter bir tanrı bulmaktı.
               
               

              Görsel: Google Görseller

2 yorum:

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.