Cumartesi, Ocak 02, 2021

Zafer’in Günlüğünden

tek_insan

Günlük -02.04… -2200/Zafer

Zafer’in Günlüğünden Dökülenler

                Örneğin; “ayrılmasaydım, olabilir miydi?“ diye sormadan edemiyorum maalesef, ama yine de düşünüyorum işte iyi yanını…

            -Şimdi eksik hiçbir şey olmadan yaşayacaktı herkes. Örneğin: karı-koca, çocuk, ev, araba, arazi hatta bir sahil kenarında yazlık… gözlere batan bir aile, imrenilen insanlar olurduk… sabahleyin erkenden kalkıp kahvaltı hazırlardık birlikte ailecek, acele ederdik biraz okula geç kalmasın evlat diye. Yolcu ederdik onu öperek. Başını okşardım, saçlarını karıştırırdım kızdırmak için keratayı. Sonra da kıçına hafif bir tekmeyle yolcu ederdim. Anası da “yapma oğluma, bozma yakışıklılığını” deyip şımartırdı; kızardı bana numaradan.

            -Burası olmadı işte! Ben hayal ettim. Şu anda aklım tam ermiyor ama mutlaka bana karşı kullanırdı benim davranışımı, oğlunu kendine çekmek için.

            -Ne güzel hayaldi ama neşem kaçtı. Daha gerçekçi olmam lazım. Yıllarca kendimi kandırdım, kendi yalan hayallerimle ve beklenen sona yaklaştım gün be gün; an be an. Neyse boş vereyim şimdi bunları da, hayallerim ve düşlerime devam edeyim. Nerede kalmıştım!

            -Ha, evet; okula gönderdik evladı ve kaldık baş başa iki dünya ve iki yalnız insan bir arada. Ben kendi yalnız dünyamda yalnızlığımla arkadaş olmaya çalışarak kahvaltı lokmalarını atardım ağzıma birer birer. Çiğnerken her bir lokmayı, parçalara ayrıldıkça; geçmişimi birleştirmeye çalışırcasına toplamaya çalışıyorum dağılan, eriyen parçaları yeniden, yutmak istemeye istemeye bazen yalandan yutkunarak devam ederdim kahvaltıya; mutlu aile kocası rolümü oynamaya.

            -Karşımda, nelerin hesabını yaptığını bilemediğim, bilmeye de uğraşmadığım ama soğukluğu ve kini hissede hissede, aşağılandığımı bile bile; küçümsenmeyi hazmetmeye çalışa çalışa; dersimi iyi öğrenmeye gayret ederek kendimi frenleyip görmez, duymaz, hissetmez koca rolümü en iyisinden becermeye devam ederdim.

            -Bir an önce yanımdan uzaklaşmaya çalışan karı’nın yanımda sıkıldığını bilmenin ezikliğini sindirmeye çalışarak çözüm ve değişimi için zamana havale ederek günlerin geçmesini beklerdim sadece. Yalandan, buz gibi “canım, cicim, kocacığım” kelimelerinin ne kadar anlamsız ve boş olduğunun keşfinden itibaren en nefret ettiğim kelimeler haline geldiler.

            -Bir kez olsun bile içimden gelmeden bir şey söyleyemedim için söylenenlere de zor katlanır duruma geldim. Aşağılanmanın pekiştirme kelimeleri gibi gelirlerdi her seferinde.

            -Saygı duymasam da –yüzüne söylediğim durumdur, yalanım yok- iki medeni insan gibi olmaya, bir arada kalmaya çalışmaktı gayem. Yalnızca evlat boynumu buruyordu. İnsanca değer verdiğim ve tamamen kendimi kendimden sorumlu hissettiğim bir durumdu bu ama zamanla çocuğa da iyilik yapayım derken huzursuzluğumla keyifleri kaçıran baba ve koca durumuna düştüğümün fırsatlar kollanarak düşürüldüğüm durumların farkına vardığımda yedi kat yerin dibine çakılmıştım utancımdan. İyilik yapmanın tek yolu uzaklaşmak olabileceği ihtimalini değerlendirmeye almaya başladım.

            -yıllarca gözlemledim,  bir kere bile açığımı bulmaya, yakalamaya çalışmamasına rastlamadım. İlk Farkına vardığımdan beri elimden geleni yapıyordum açık vermemeye ama hiç beceremedim. İyi olsun diye yaptıklarım bile aleyhime döndüler sürekli. En son anladım ki ihtisası o yöndeymiş; eksik bulmak. Eksik yazıcı denilir bizde bu gibilere.

            -Kafama koyduğumu yapan biri olarak yarışmaya kalktım alt etmek için; ne halt ettiğimin bile farkında değildim işin başında. Derslerime o kadar çok çalıştım ki -felsefe, edebiyat, tarih…- aklınıza ne gelirse bilim, ilim olarak varımı yoğumu döktüm ortaya. Bilin bakalım ne oldu?

Devam edecek...
Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.