Çarşamba, Ocak 20, 2021

Oğlanın telefonlu banyosu

cocuk

Telefonlu banyo

            “Geldiler anne geldiler!” diyerek girdi fırından içeriye beş yaşlarında tombul bir erkek çocuk. Heyecanlıydı. Nefes nefeseydi. Annesi tam anlamamış olmalı dediklerini, “ne dedin oğlum?” dedi suratına baktı bir an. Kafasını hemen çevirdi işine devam etti. Fırında simitler vardı. Alınmaları gerekecek az sonra. O yüzden dikkati fırının içindeki simitlerdeydi.

            Güzel bir ilkbahar sabahı. Kuşların sesleri duyuluyor binaların arkasındaki ağaçlardan. Simitçi fırını odunla çalışan bir aile işletmesi. Yıllardır simit çıkarırlar bu fırından karı koca olarak. Kimseye muhtaç olmayacak kadar kazanırlar. Tek dertleri oğlana gelecek hazırlamak. Oğlan geç olduğundan daha da kaygılılar.  Ablaları gelin olup gittiler.

            Oğlan yerinde duramıyor oturduğu yerde kıprayıp duruyordu. Anası farkına vardı ama seslenmedi. Nasılsa söyler diye düşünüp fırına süreceği yeni simit tavasını tamamlamaya gayret etti. Nefesi düzelen oğlan “anne geliyorlar, geliyorlar. Duydun mu?” başını çevirip gülümsedi anası: “gelsinler oğlum, gelsinler.”

            Kadın, pişen simit tavasını çıkarıp yeni hazırladığı tavayı sürdü içeriye ve kapağını kapattı fırının. Yeterliydi bu günlük simit. Una bulanmış önlüğünü çıkarıp yandaki sepete bıraktı. Ellerini yıkayıp olunun yanına gelip oturdu yanına. “gelemediler ya, nerede gördün sen inşaatçıları?” dedi oğlunun yanağını okşayarak.

            “Bu tarafa dönen sokağa giriyorlardı anne, traktörde bir sürü tahta, direk vardı gördüm…”

            “ablan gitti mi evine?”

            “gitti anne.”

            “kahvaltınızı yaptınız mı?”

            “hayır anne, ablamın acilmiş işi, enişteme telefon gelmiş su bekçisinden, su sıraları gelmiş oraya gideceklermiş. Ablam da beni uyandırıp acele gitti.”

            “o da geç gelmiş o zaman eve. Baban ne yaptı, kalkmadı mıydı daha?”

            “babam yatıyor anne.”

            “oturma o zaman orada. Geç masanın başına. Al oradan simit. Peynir de var dolapta. İçecek ne istiyorsan ayarla.”

            “tamam anne, kakao söyleyeceğim kahveden.”

            “bana da çay söyle.”

            Anne oğul birlikte kahvaltı yaptılar. Oğlan son tekne kazıntısı, kıymetli. Gözünden sakınıyor annesi. Sakınılan göze çöp batar misali, oğlu bir tombullaşıyor, bir cılızlaşıyor. Termometre mübarek,  havanın durumuna göre şişip, sönüyor. Anasının da yüreğinin yağı eriyor o zayıflayınca.

            Simitlerini bitirdiler anne oğul. Fırına sürdüğü simit tavasını çıkarıp soğumaya bıraktı. Üstünü başını kontrol ettikten sonra, dışarıya çıktı yola bakmaya. Yanlış yerden girmesinler diye düşünüp fırının arkasındaki kapıdan girecekler çalışacakları yere. Kalıplarını oraya indirecekler. Yola çıkar çıkmaz genç bir olan koşturarak geldi: “teyze nereye inecek kalıplar?” diye sordu. Kadın tarif etti fırının arkasındaki sokağı ve girecekleri kapıyı.

            Olan da gelip anasının elinden tuttu. “demedim mi ben sana anne, geliyorlar diye. Geldiler işte, geldiler. Yaşasııııın!”

            “tamam oğlum tamam, telaş etme. Gelsinler, yerleşsinler bakalım hayırlısıyla.”

            Oğlan elini çekti anasının elinden. Gelen kalıp yüklü traktöre doğru koşmak istedi.

            “nereye nereye? Traktöre yaklaşmak yok. Benden habersiz yanlarına gitmek yok. Anlaşmıştık bu konularda. Unuttun mu yoksa?”

            “hayır anne unutmadım. Fazla yanlarına yaklaşmadan yolu tarif edivericem. Arkaya yıkılacak diyordun ya sen. Bilemezler onlar orayı.”

            “akıllı oğlum benim. Aferin sana. Ben düşünemedim bak bu durumu. Yine de dikkat et, fazla yaklaşma.” çoktan koşturdu “tamam anneeee” diyerek.

            Kadın oğlunun arkasından seyretti biraz. Sonra girdi fırına. Ortalığı toparlayıp temizliğe koyuldu. Temizliği bitirmişti ki arkadan traktörü sesi geldi. Ellerini yıkayıp yanlarına gitti. Olan uzaktan merakla izliyordu her hareketi.

            Fırın eskisi gibi kazandırmıyordu artık. Günlük ihtiyaçlarını ancak karşılamaya başladı. Elektrikli yeni bir fırın da açılınca işleri iyiden iyiye düşmeye başladı. Yıllardır kiracısı oldukları evin kirası gözlerine batmaya başladı, zorlanır oldular. İyi kötü birikimleri vardı. Fırının bitişiğine iki oda mutfak banyo, müştemilat ruhsatı aldılar. Gelen inşaatçılar onun için geldiler.

            Oğlan telefonlu banyo istiyor. Anası da söz verdi, telefonlu banyo yapılacak. Oğlanın heyecanı ondan. İçi içine sımıyor sevincinden. Uykularında sayıkladı durdu inşaat işi konuşulduğundan bu yana.  Anasına sorup durdu hemen hemen her gün “anne, telefonlu banyomuz olacak değil mi?” diye. Anası da gülümseyerek “olacak oğlum olacak” dedi her seferinde. Neredeyse mahallede konu komşu herkes duydu oğlana telefonlu banyo yapılacağını.

            Duş başlığını telefon ahizesine benzettiği için telefonlu banyo istiyor oğlan. Anasıyla epeyce bir uğraştılar anlaşmak için. Oğlan: “telefonlu banyo” dedikçe “tamam” demiti bu güne kadar ama iş zamanı geldi işte. Anası tekne kazıntısının ne istediğini anlayabilmiş değildi. Bu nedenle ağzından kaçırdı oğlan “telefonlu banyo, anne” diye hatırlatınca  “ne o?” deyiverdi. Oğlan anasının gözlerine baktı o an ve gözleri buğulandı. Anasının kendini oyalayıp geçiştirdiğini düşünmeye başladı. Dudakları büzüldü, göz yaşları ha düştü ha düşecek. Anasının yüreği dayanamadı o zaman. Hatasını anladı. Öğleden sonraydı, işleri bitti bitecek.

            “bekle” dedi kapıya yönelen oğluna. Oğlan omuz silkip ses vermeden yürümeye devam etti. “bekle dedim değil mi” diye sesini yükseltti. Üzgün olduğu belliydi ses tonundan. Oğlan fark etti ton değişikliğini. Arkası dönük halde durdu, gözlerini sildi ellerinin tersiyle. Döndü: “ne var anne?” dedi başını öne eğerek. “bekle, beraber gidelim göster bana ne istiyorsan” dedi önlüğünü çıkarırken. “sahi mi anne?” dedi yerinde hoplamaya başladı sevinçten.

Oğlunun elinden tuttu, hadi gidiyoruz bakalım göster senin telefon dediğin şeyi.” Oğlan sevincinden hoplaya hoplaya gittiler tesisatçı dükkânına. Oğlan daha ilk girişte gözüne kestirdi bir tane başlık. Hemen yapıştı anasına gösterdi. “bak, işte bundan. Gördün mü anne!” dedi ağzı kulaklarında.

            Gülmeye başladı annesi. “ilahi oğlum hiç gülesim yoktu. Çok yaşa emi!” kadın tesisatçıya: “gördün mü abisi?” dedi. Yıllardır komşular tesisatçıyla. Tesisatçı gülümseyerek: “tamam abla tamam. Emri olur paşamızın.” Dedikten sonra oğlana: “emin misin elindekinden istediğine? Sana başkalarını da göstereceğim. Beğendiğin benden sana hediye. Tamam mı? Sen de bana bir çay söyleyeceksin.  Anlaştık mı delikanlı?”

            “anlaştık abi anlaştık.” Dönüp annesinin gözlerine baktı hemen, onay vardı. Seçmek için tesisatçının arkasından yürüdü raflara doğru. Beğendi. Anasına da gösterdi. Anası da onayladı seçileni.

            Kadın daha önceki anlaştıkları fiyata ilave ne olacağını sordu.

            “olur mu abla, benim hediyem olacak bu. Fark falan almayacağım. Çay söyleyecek sadece. Hepsi bu işte. Geldiler mi inşaatçılar?”

            “evet geldiler biraz önce. Kalıplarını indirdiler. Yarın veya yarından sonra da başlarlar. Bir aya kalmaz bizim işin kabası biter bir aksilik olmazsa.”

            “hadi hayırlı olsun abla, hayırlısı olur inşallah.”

            Ana oğul el ele tutuşup yürüdüler fırına kadar. Babası da gelmiş, kahvaltısını yapıyor. Oğlan haberi verdi hemen. Basının afyonu patlamamış henüz, anlamadı oğlunun dediğini. Anlamasa da başını salladı olumlu anlamda. Lokmasını çiğnemeye devam etti.

            Yarım saat kadar geçti. Oğlan tekrar geldi içeriye su içmek için. Babası: ”ne dedin sen demin bana?”

            Kapıdan çıkıyordu oğlan: “dönüşte söylerim baba şimdi acelem vaaaar, arkadaşlar bekliyoooooooooo” dedi koşturup gitti. 19.01.2021

Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.