Köy ManzarasıSıska çocuk nereye?
Her insan kaygılanır bazen. Sebebi
vardır mutlaka eften püften de olsa. Hayvanlar da kaygılanıyorlardır,
aynı aileden değil miyiz?
Kuantum dolanıklıktayım bu aralar. Dolanıp duruyorum geçmiş ve gelecek arasında. Şimdiki halim gözlenmiş halim olduğuna göre gözlemlenmemiş halimi merak ediyorum. Aslında kararlarımız gözlenmişliği sağlıyor. Karar verip bir yöne hareket etmeye başlıyoruz hepimiz. Karar verildiği anda gizliliğimiz kalkıyor ortadan. Aynı yerimizde saysak, merakla beklenecek vereceğimiz karar.
Kuantum atom altı dünya ile ilgili
biliyorsunuz. Atom altı dünyayı anlamaya çalışan bir alan. Ancak anlayanın
olmadığı da söylentiler arasındadır. Ben
de anlatabilecek kadar anlayamadığım için açıklamaya girmeyeceğim çünkü yanlış
anlamanızı istemiyorum. Merak eden olursa “kuantum dolanıklık” yazar Google’da,
doğru şeylere doğru adım atmış olur.
Burada anlatmak istediğim kuantum
değil elbette. Hayat sorgulamasıdır, kendi hayatımın bazı kesitleriyle ilgili
aldığım kararların getirdiği noktaları dikkate alarak geriye doğru yolculuk
yapıp kararları gözden geçirmeye çalışmaktır.
Ancak zamanda geriye dönüş
olmadığını biliyoruz fakat yine de “keşke” kelimesi var ya hani, işte kararlar
için “keşke öyle değil de şöyle karar alsaydım” deriz, dediğimiz zamanlar
vardır mutlaka.
Örnek: fakir ailenin fakir ve
çelimsiz çocuğu olsun. Çelimsiz çocuk itilir kakılır, kendisini savunmaktan
acizdir. Ailesi de geçim derdinde çocuğunu dinleyecek durumda değildir. Öyle
bir gelenek de istisnadır ataerkil yapıda. Çelimsiz çocuk yaşamını kendisi
idare etmek zorunda.
Derken, yılmadı, yorulmadı bilendi
yaşadığı hayatta. Ne olursa olsun gücü elde edecek bir gün. Kararlı. Emeklerinin
bedelini alır, açlık, bitkinlik, yokluk, uykusuzluk derken okullar biter, su
gibi akar hayat farkına varmadan. Otuzlu yaşları geçer.
Bu arada geriye dönüp bakmamıştır
hiç. Bakmak istese de anlamsızdır çünkü yapabileceği bir şey yoktur henüz
elinde. Ailesi yıpranmış ayakta zar zor durur haldedir. Onlar da çelimsiz çocuklarını
özlerler ancak hak verirler çabalamasına kafasını karıştırmak istemezler. Hiç
de şikâyet etmezler hayatlarından.
Çelimsiz çocuk artık kelli felli,
göbekli, varlık içindedir. Ancak istediği kadar değildir henüz. Gözleri daha
ilerilerde ve yükseklerdedir. Zenginliğine zenginlik katma hevesindedir. Bayram
seyran kayıp zamandır ona göre. .
Yıllar hızla geçer. Yaş altmışla
tanışır. Çoluk çocuk büyümüşler, iki kız bir oğlan, her biri dünyanın bir
ucunda, isteseler de istedikleri zaman görüşme, sarılma imkânı bulamazlar. Hastalanır
zengin adam. Uzun süre yatakta kalır. Doktorlar izin vermez ayağa kalkmasına. İşlerin
devredilmesi gerekiyordur stres yaşamaması için.
Ayak direse de başka türlüsüne izin
yoktur. Ölüm riski yüksektir. Önceleri ölümü hafife alır, ısrarla işlerin
tamamını devretmemeyi düşünür ancak işin her türlüsü yasaktır artık. Kötü haber
de yasaktır.
Hafife aldığı ölümü hisseder birkaç
kez, ölümden döndürür başındaki doktorlar. Ne denirse kabullenir. Şehir dışındaki
çiftliğe taşırlar hareketten, haberlerden uzaklaştırmak için. TV, radyo, telefon vb. akla gelen tüm araçlar
yoktur artık yeni hayatında. Yakınlarının gelmesi de sınırlıdır. Mümkünse
gelmemeleridir.
Hizmetçinin birisi değişiklik olsun
diye kahvaltı masasını bahçeye yeşillikler ortasına hazırlamayı akıl eder. Hava
güzel insanın içi kıpır kıpır oluyor dışarıda. Kahvaltıya oturur zengin adam. Sevinir
bu duruma. Onun da içi kıpır kıpır olmak ister. Kan basıncı yükselir, kalbi küt
küt atmaya başlar, derken oturduğu sandalyesi yan yatıverir. Görenler
koştururlar, kaldırırlar. Doktorlar da bitmiştir yanında. Karga tulumba bekleyen
ambulansa alırlar ve hastaneye götürürler.
Açık hava da yasaktır bundan sonra. Özellikle
bahar aylarında polenlere dikkat edilecek temastan kaçınılacaktır. O günden
sonra kalın camlar arkasından görür doğayı, gökyüzünü. Arada unutur nerede
olduğunu, elini uzatır çiçeği koparmak için.
Çocukları ne zaman telefon ettiler
hatırlayamaz olmuştur. Görüşmeyeli, onlardan haberler alamayalı kaç yıllar
olmuştur hatırlayamaz.
Kendisi, çelimsiz, zayıf aç, sefil
çocuk gelir gözlerinin önüne. Kendisinin gezip dolaşamadığı bahçeye bırakır
onu. Şaşırır önce, gerçektir, rüya falan da değildir, yatar yuvarlanır çelimsiz
çocuk. Bildiği otları yolar ağzına götürür, eliyle yapraklarını sildikten
sonra. .
Gözleri dolar önce, kalın camlar
arkasından –hapishanem der- seyretmeye devam eder sıska çocuğun yuvarlanıp
koşturmalarını. Terleri şapır şapır akar yanaklarından, sırtı çırkıslaktır
sıcak havada. Olsun bir şey olmaz. Devam eder meyveler arasında dolaşmaya, bir
ondan, bir bundan aldığı olgun meyveleri ısırır kaygısızca. Bitecek kaygısı
yoktur. En sonunda yorgun düşer bir ağacın gölgesinde uyuyup kalır.
Hiçbir şey istediği gibi değildir,
olmamıştır da. Varlıklanmıştır ancak huzur, mutluluk sevgi olmamıştır
hayatında. Yeni farkına varır. Küçük zayıf, çelimsiz çocuğu seyrederken
düşünmüştür. Bu güne kadar nasıl da farkına varamadım bu sefil hayatımın diye
cama vurmak ister ancak kızmanın bedeli vardır, ölüm. Yapamaz. Öğretilenleri
uygular bir bir, sakin kalmak için.
Doktorları çağırır. Kararı çok net
ve açıktır. Kaybettiklerini aramaya gidecektir geldiği yere. Gerekli
önlemlerini almalarını ister. Ölüm olursa da yapılacak bir şey yoktur ve kimse
sorumlu tutulmayacaktır. Belki de yaşama yeniden dönebilecektir.
Şatafat içinde köyüne gider,
donanımlı ambulanstan inemez aşağıya. Toprağa yalın ayakla basmayı o kadar çok
ister ki sanki bütün dertleri bitecekmiş gibi gelir. Dener birkaç defa ama gücü
yetmez. Kucaklayarak indirirler. Çıplak
ayaklarını bırakırlar sıcak bozkır toprağa. Hisseder toprağın sıcaklığını. İçi
bir tuhaf olmuştur. Çelimsiz çocuk tutar kolundan. El verir çelimsiz çocuk. Birlikte
yürümeyi söyler. Önce cesaret edemez, yanındakiler de cesaret edemezler ancak
çelimsiz çocuk ısrarlıdır, şişman, ensesi kalın yatalak adamı ayağa kaldırmaya.
Koltuğuna giren sıska çocuğa bakar
adam, koltuğunun altında ezileceğini sanır ama yanıldığını anlar hemen. O sıska
çocuk ne kadar da güçlüdür, tek başına koltuklar o kadar ağırlığı ve “haydi”
der “topla cesaretini, ölüm urganda da yorganda da var” diyerek
cesaretlendirir. Birkaç adım birlikte atılır arkasından çocuk çekilir geriye
bırakır şişman yatalak adamı. Etrafındaki herkese işaret eder sıska çocuk,
“bırakın kendi haline, tanımıyorsunuz siz onu, o da kendini unutmuş zaten. Çok
düşüp kalktı o buralarda. Az mı dizi, dirseği yırtıldı,”
Kendisi de şaşkındır, yalınayak
yürümeye başladığı için. Evleridir geldiği yer. Virane olmuş ev. Ana ve babası
öleli uzun yıllar olmuş, cenazelerine bile gidememiştir zenginleşen biricik
çelimsiz oğulları. Olsun yine de gönül koymamışlardır, canı sağ olsun yeter
bize demişlerdir ama hasretini çekip yolunu gözlemişlerdir daima. Hiç umutsuzluğa
kapılmadan ömürleri boyunca beklemişlerdir gelip sarılmasını.
Evi ayakta tutan direklerden birine
sarılır ana ve babasına sarılırcasına. Biraz durur öyle. Nefeslenir. Sanki
onlarca kilometre yol yürümüş gibi yorgundur. Bırakır kendini toprağa. Oturur bağdaş
kurarak. Beli ve dizleri ağrımaya başlayınca bırakır kendini sırtüstü. Tavandaki
pardıları –toprak damlarda örtü altındaki dayanıklı ağaç dallarından oluşan
toprak altı örtü- sayar. Ne kadar da
çoklarmış meğer. Ama havadan olmalı, bakımsız kalmışlar toprak dam su almış
sıkıştırılmadığı için. Bazı yerler delinmiş pardılar arasından güneş görünüyor.
Herkes şaşkındır gördüklerinden. Korkulan
olmamıştır. Gayet de iyidir durumu adamın. Bir süre daha kalırlar köyde. Etrafı
seyreder oturduğu yerden. Köyde çok az kişi kalmıştır. Kendisini tanıyan kimse
yoktur. Kimisi ölmüş, kimisi göçmüş. Köy terkedilmiş gibidir. Yaşayan
insanlarda yaşlılar.
Giderler meşhur hapishanesine ama
aklı köydedir. Sıfırıdır hayatının orası. Tekrar oradan başlamanın yollarını
düşünür. Evi onarıp yaşanılır hale getirmektir ilk işi. İki gözdür zaten. Yanında
da eşek ve öküzlerin ahırı vardır. Orasını da diriltip, heveslendiği oğlak ve
kuzuları beslemektir niyeti. Kendisine arkadaş, derttaş olacaklardır.
Doktorlar ve tüm çalışanlar işlerine
devam edeceklerdir ama yanında tekbir kişi olacaktır gerekli durumlarda yardım
alabileceği, gerektiğinde sağlıkçı ve diğerlerine ulaşabilmek için.
Köydeki evi yaşanılır hale getirir. Zaman
zaman gider kalır orada. Kendini denemedir bunlar. Günden güne daha iyi
hisseder kendini. Doktorlar da görür bunu ve şaşkındırlar. Bir anlam veremezler
olanlara.
Nihayet tüm bağlarını keser
varlığıyla, şirketleriyle. Vakıf kurar vakfa devreder yönetimi. Çocuklar yurt
dışındadır, onun varlığına ihtiyaçları yoktur, sorulduğunda teşekkür
etmişlerdir teklif için.
Sıska çocuk doksanlı yaşlarda
göçmüştür bu dünyadan. Bir yirmi yıl daha fazladan yaşadığını söyleyip
durmuştur gelene gidene. Çocuklarının aklını çelebildikçe yanında kalmışlardır
birkaç gün ama kendisi gibi düşünmemişlerdir. Onlar kendilerine göre sakin
birer hayat kurmuşlar sevdikleriyle birlikte ailecek mutludurlar ve değişiklik
düşünmeden fırsat buldukça gelip gitmişlerdir. 19.01.22
Görsel: Pixabay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.