Salı, Şubat 22, 2022

Başlangıç ve Bitiş -Maraton

bahar
Köy Manzarası
Sıska çocuk nereye?

                Her insan kaygılanır bazen. Sebebi vardır mutlaka eften püften de olsa. Hayvanlar da kaygılanıyorlardır, aynı aileden değil miyiz?

            Kuantum dolanıklıktayım bu aralar. Dolanıp duruyorum geçmiş ve gelecek arasında. Şimdiki halim gözlenmiş halim olduğuna göre gözlemlenmemiş halimi merak ediyorum. Aslında kararlarımız gözlenmişliği sağlıyor. Karar verip bir yöne hareket etmeye başlıyoruz hepimiz. Karar verildiği anda gizliliğimiz kalkıyor ortadan. Aynı yerimizde saysak, merakla beklenecek vereceğimiz karar.

            Kuantum atom altı dünya ile ilgili biliyorsunuz. Atom altı dünyayı anlamaya çalışan bir alan. Ancak anlayanın olmadığı da söylentiler arasındadır.  Ben de anlatabilecek kadar anlayamadığım için açıklamaya girmeyeceğim çünkü yanlış anlamanızı istemiyorum. Merak eden olursa “kuantum dolanıklık” yazar Google’da, doğru şeylere doğru adım atmış olur.

            Burada anlatmak istediğim kuantum değil elbette. Hayat sorgulamasıdır, kendi hayatımın bazı kesitleriyle ilgili aldığım kararların getirdiği noktaları dikkate alarak geriye doğru yolculuk yapıp kararları gözden geçirmeye çalışmaktır.

            Ancak zamanda geriye dönüş olmadığını biliyoruz fakat yine de “keşke” kelimesi var ya hani, işte kararlar için “keşke öyle değil de şöyle karar alsaydım” deriz, dediğimiz zamanlar vardır mutlaka.

            Örnek: fakir ailenin fakir ve çelimsiz çocuğu olsun. Çelimsiz çocuk itilir kakılır, kendisini savunmaktan acizdir. Ailesi de geçim derdinde çocuğunu dinleyecek durumda değildir. Öyle bir gelenek de istisnadır ataerkil yapıda. Çelimsiz çocuk yaşamını kendisi idare etmek zorunda.

            Derken, yılmadı, yorulmadı bilendi yaşadığı hayatta. Ne olursa olsun gücü elde edecek bir gün. Kararlı. Emeklerinin bedelini alır, açlık, bitkinlik, yokluk, uykusuzluk derken okullar biter, su gibi akar hayat farkına varmadan. Otuzlu yaşları geçer.

            Bu arada geriye dönüp bakmamıştır hiç. Bakmak istese de anlamsızdır çünkü yapabileceği bir şey yoktur henüz elinde. Ailesi yıpranmış ayakta zar zor durur haldedir. Onlar da çelimsiz çocuklarını özlerler ancak hak verirler çabalamasına kafasını karıştırmak istemezler. Hiç de şikâyet etmezler hayatlarından.

            Çelimsiz çocuk artık kelli felli, göbekli, varlık içindedir. Ancak istediği kadar değildir henüz. Gözleri daha ilerilerde ve yükseklerdedir. Zenginliğine zenginlik katma hevesindedir. Bayram seyran kayıp zamandır ona göre. .

            Yıllar hızla geçer. Yaş altmışla tanışır. Çoluk çocuk büyümüşler, iki kız bir oğlan, her biri dünyanın bir ucunda, isteseler de istedikleri zaman görüşme, sarılma imkânı bulamazlar. Hastalanır zengin adam. Uzun süre yatakta kalır. Doktorlar izin vermez ayağa kalkmasına. İşlerin devredilmesi gerekiyordur stres yaşamaması için.

            Ayak direse de başka türlüsüne izin yoktur. Ölüm riski yüksektir. Önceleri ölümü hafife alır, ısrarla işlerin tamamını devretmemeyi düşünür ancak işin her türlüsü yasaktır artık. Kötü haber de yasaktır.  

            Hafife aldığı ölümü hisseder birkaç kez, ölümden döndürür başındaki doktorlar. Ne denirse kabullenir. Şehir dışındaki çiftliğe taşırlar hareketten, haberlerden uzaklaştırmak için.  TV, radyo, telefon vb. akla gelen tüm araçlar yoktur artık yeni hayatında. Yakınlarının gelmesi de sınırlıdır. Mümkünse gelmemeleridir.

            Hizmetçinin birisi değişiklik olsun diye kahvaltı masasını bahçeye yeşillikler ortasına hazırlamayı akıl eder. Hava güzel insanın içi kıpır kıpır oluyor dışarıda. Kahvaltıya oturur zengin adam. Sevinir bu duruma. Onun da içi kıpır kıpır olmak ister. Kan basıncı yükselir, kalbi küt küt atmaya başlar, derken oturduğu sandalyesi yan yatıverir. Görenler koştururlar, kaldırırlar. Doktorlar da bitmiştir yanında. Karga tulumba bekleyen ambulansa alırlar ve hastaneye götürürler.

            Açık hava da yasaktır bundan sonra. Özellikle bahar aylarında polenlere dikkat edilecek temastan kaçınılacaktır. O günden sonra kalın camlar arkasından görür doğayı, gökyüzünü. Arada unutur nerede olduğunu, elini uzatır çiçeği koparmak için.

            Çocukları ne zaman telefon ettiler hatırlayamaz olmuştur. Görüşmeyeli, onlardan haberler alamayalı kaç yıllar olmuştur hatırlayamaz.

            Kendisi, çelimsiz, zayıf aç, sefil çocuk gelir gözlerinin önüne. Kendisinin gezip dolaşamadığı bahçeye bırakır onu. Şaşırır önce, gerçektir, rüya falan da değildir, yatar yuvarlanır çelimsiz çocuk. Bildiği otları yolar ağzına götürür, eliyle yapraklarını sildikten sonra. .

            Gözleri dolar önce, kalın camlar arkasından –hapishanem der- seyretmeye devam eder sıska çocuğun yuvarlanıp koşturmalarını. Terleri şapır şapır akar yanaklarından, sırtı çırkıslaktır sıcak havada. Olsun bir şey olmaz. Devam eder meyveler arasında dolaşmaya, bir ondan, bir bundan aldığı olgun meyveleri ısırır kaygısızca. Bitecek kaygısı yoktur. En sonunda yorgun düşer bir ağacın gölgesinde uyuyup kalır.

            Hiçbir şey istediği gibi değildir, olmamıştır da. Varlıklanmıştır ancak huzur, mutluluk sevgi olmamıştır hayatında. Yeni farkına varır. Küçük zayıf, çelimsiz çocuğu seyrederken düşünmüştür. Bu güne kadar nasıl da farkına varamadım bu sefil hayatımın diye cama vurmak ister ancak kızmanın bedeli vardır, ölüm. Yapamaz. Öğretilenleri uygular bir bir, sakin kalmak için.

            Doktorları çağırır. Kararı çok net ve açıktır. Kaybettiklerini aramaya gidecektir geldiği yere. Gerekli önlemlerini almalarını ister. Ölüm olursa da yapılacak bir şey yoktur ve kimse sorumlu tutulmayacaktır. Belki de yaşama yeniden dönebilecektir.

            Şatafat içinde köyüne gider, donanımlı ambulanstan inemez aşağıya. Toprağa yalın ayakla basmayı o kadar çok ister ki sanki bütün dertleri bitecekmiş gibi gelir. Dener birkaç defa ama gücü yetmez. Kucaklayarak indirirler.  Çıplak ayaklarını bırakırlar sıcak bozkır toprağa. Hisseder toprağın sıcaklığını. İçi bir tuhaf olmuştur. Çelimsiz çocuk tutar kolundan. El verir çelimsiz çocuk. Birlikte yürümeyi söyler. Önce cesaret edemez, yanındakiler de cesaret edemezler ancak çelimsiz çocuk ısrarlıdır, şişman, ensesi kalın yatalak adamı ayağa kaldırmaya.

            Koltuğuna giren sıska çocuğa bakar adam, koltuğunun altında ezileceğini sanır ama yanıldığını anlar hemen. O sıska çocuk ne kadar da güçlüdür, tek başına koltuklar o kadar ağırlığı ve “haydi” der “topla cesaretini, ölüm urganda da yorganda da var” diyerek cesaretlendirir. Birkaç adım birlikte atılır arkasından çocuk çekilir geriye bırakır şişman yatalak adamı. Etrafındaki herkese işaret eder sıska çocuk, “bırakın kendi haline, tanımıyorsunuz siz onu, o da kendini unutmuş zaten. Çok düşüp kalktı o buralarda. Az mı dizi, dirseği yırtıldı,”

            Kendisi de şaşkındır, yalınayak yürümeye başladığı için. Evleridir geldiği yer. Virane olmuş ev. Ana ve babası öleli uzun yıllar olmuş, cenazelerine bile gidememiştir zenginleşen biricik çelimsiz oğulları. Olsun yine de gönül koymamışlardır, canı sağ olsun yeter bize demişlerdir ama hasretini çekip yolunu gözlemişlerdir daima. Hiç umutsuzluğa kapılmadan ömürleri boyunca beklemişlerdir gelip sarılmasını.

            Evi ayakta tutan direklerden birine sarılır ana ve babasına sarılırcasına. Biraz durur öyle. Nefeslenir. Sanki onlarca kilometre yol yürümüş gibi yorgundur. Bırakır kendini toprağa. Oturur bağdaş kurarak. Beli ve dizleri ağrımaya başlayınca bırakır kendini sırtüstü. Tavandaki pardıları –toprak damlarda örtü altındaki dayanıklı ağaç dallarından oluşan toprak altı örtü-  sayar. Ne kadar da çoklarmış meğer. Ama havadan olmalı, bakımsız kalmışlar toprak dam su almış sıkıştırılmadığı için. Bazı yerler delinmiş pardılar arasından güneş görünüyor.

            Herkes şaşkındır gördüklerinden. Korkulan olmamıştır. Gayet de iyidir durumu adamın. Bir süre daha kalırlar köyde. Etrafı seyreder oturduğu yerden. Köyde çok az kişi kalmıştır. Kendisini tanıyan kimse yoktur. Kimisi ölmüş, kimisi göçmüş. Köy terkedilmiş gibidir. Yaşayan insanlarda yaşlılar.

            Giderler meşhur hapishanesine ama aklı köydedir. Sıfırıdır hayatının orası. Tekrar oradan başlamanın yollarını düşünür. Evi onarıp yaşanılır hale getirmektir ilk işi. İki gözdür zaten. Yanında da eşek ve öküzlerin ahırı vardır. Orasını da diriltip, heveslendiği oğlak ve kuzuları beslemektir niyeti. Kendisine arkadaş, derttaş olacaklardır.

            Doktorlar ve tüm çalışanlar işlerine devam edeceklerdir ama yanında tekbir kişi olacaktır gerekli durumlarda yardım alabileceği, gerektiğinde sağlıkçı ve diğerlerine ulaşabilmek için.

            Köydeki evi yaşanılır hale getirir. Zaman zaman gider kalır orada. Kendini denemedir bunlar. Günden güne daha iyi hisseder kendini. Doktorlar da görür bunu ve şaşkındırlar. Bir anlam veremezler olanlara.

            Nihayet tüm bağlarını keser varlığıyla, şirketleriyle. Vakıf kurar vakfa devreder yönetimi. Çocuklar yurt dışındadır, onun varlığına ihtiyaçları yoktur, sorulduğunda teşekkür etmişlerdir teklif için.

            Sıska çocuk doksanlı yaşlarda göçmüştür bu dünyadan. Bir yirmi yıl daha fazladan yaşadığını söyleyip durmuştur gelene gidene. Çocuklarının aklını çelebildikçe yanında kalmışlardır birkaç gün ama kendisi gibi düşünmemişlerdir. Onlar kendilerine göre sakin birer hayat kurmuşlar sevdikleriyle birlikte ailecek mutludurlar ve değişiklik düşünmeden fırsat buldukça gelip gitmişlerdir. 19.01.22  


Görsel: Pixabay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.