Yaşamanın Anlamı
Zafer, kafasının içinde dolanıp duran geriye, yani eve dönüş fikrine karşı tedirginlik yaşadığını ilk hissettiğinde bir ürperti oluştu tüm vücudunda. Yalnızca kendisi değil vücudu da katılıyordu artık kendi düşüncesine ama bir terslik vardı başka bir tarafta.
O da duygularından dolayı bir sıcaklık ve olumluluk oluşmasının önüne geçemediğinin farkına varmıştı. Her istediği şeyin en kötülerini yaşamış olmasına rağmen hala sıcak ve olumlu şeyler düşünebilmesi inanılır gibi değildi. Bir kez daha çelişkilerle boğuşmaya başlamıştı kendi içinde. Her ne kadar aynı kötü duyguları
yaşamaktan korkuyorsa da yine de tanıdığı şeylerdi onlar ve katlanmayı
becerebilme isteği oluşması inanılır veya inanılması kabul edilebilir bir
düşünce olamazdı ama gönül hiç de öyle demiyordu işte. Bazen öyle oluyordu ki,
sevgisiz, saygısız, duygusuz yaşamayı bile göze aldırıyordu Zafer’e. Kaç
parçaya bölünmeliydi, kaç kez ölmeliydi, ölüm hissini yaşamalıydı ki her şeye
bir son verebilmeliydi? Cevabını verebileceği sorular değildi kendisine
sorabildiği sorular.
Kimin için, yapmalıydı,
katlanmalıydı ölümlere, ölmeye? Ya elinden istemeyerek de olsa bir kaza çıkarsa
ne olacaktı? Daha öncesi yaşadığı duyguları yaşaması ihtimali neredeyse yüzde
yüzdü hâlbuki kendisine göre. Çünkü geçen süreçlerde durumu görmüştü, insanlar
değişmiyorlardı. Cehalet oldum olası kötü bir şeydi. Ne çektiyse cehaletten
çektiğini düşünmekle beraber cehalete ve cehaletin getirdiklerinin sonucuna
katlanmayı becerebilme gayreti göstermişti yıllarca ama hala aynı cehaletin
ürünlerini yaşayabileceğini bilmesine rağmen katlanabilirlik düşüncesi kabul
edilebilecek bir şey değildi.
İnsanlar değişir deniliyor! Hayır, değişmeleri oldukça zor çünkü insanlar bunun farkında değil ve adeta kişiliklerinin bir parçası ve savunmaları gerektiğini düşündükleri bir durumdur. Ancak cehaletinin farkına varıp onu alt etmeye çalışanların yapabileceği bir durumdur değişmeleri. Aksi durumda kişilik olarak savunulan bir durumun değişmesi veya değiştirilmesi mümkün olan bir şey değildir.
Zafer, kendisini zorlamalardan artık
eskisi kadar rahatsız olmuyor ancak olacakları ve olması gerekenleri şimdilik yazmamayı
seçiyordu. Yaşamının kalan kısmına ait olan bölümlerini sakin olarak düşünmeyi
tasarlıyordu ama bunun nasıl yapılacağını bilemediğinden geleceğini düşünmek ve
planlamak oldukça saçma geliyordu. Neyi
planlayacaktı? Kiminle ilgili plan yapacaktı? Kendisiyle mi? Kedisiyle ilgili
yapabileceği fazlaca bir planı ve düşüncesi yok gibiydi. Var olanlar da öyle
elle tutulur şeyler değildiler. Salıverecekti her şeyi o kadar. Kendi kendine
gidecekti yaşamı, kendi bildiğine! Ancak kendisini meşgul edebilecek şeyler
bulmaya çalışmak önemliydi sadece. Eğer kendisini, yani beynini meşgul
edebilecek şeyler bulmazsa beyni kendisinin tepesine çöküyor kan terleri
döktürüyordu Zafer’e. İki ayağını bir pabuca sokup akla karayı seçtiriyordu
adeta. Öyle oluyor ki bazen nefes almakta bile zorlanıyordu. İşte öyle
zamanları bolca yaşamış olduğundan geçmişinde artık yaşamak istemiyordu ve bu
durumdan emindi. Beynini oyalayacak bir şeyler vermek önemliydi rahata
kavuşabilmesi için. Rahat tam anlamıyla rahatlık olmasa da duygu ve dengesini
koruyabilmek için gerekliydi beynine verebilecek bir şeyler bulmak.
Görsel: hg
zaferin hayatı zor gibi :)
YanıtlaSilmerhaba deeptone,
Silevet, zor bir hayatı var Zafer'in.
uzun zamandır buraya uğramamıştım :) ne kadar güzel yazdığınızı şimdi hatırladım :))
YanıtlaSilMerhaba, Dear Monarosa.
SilTatlı sözcükleriniz için teşekkür ederim. :))