Eve bayram geldi.
Evde bayram yaşandı. Kadın sevincinden sabaha kadar uyuyamadı.
Evden çıkarken kimseye haber vermemiştik, merak ederler diye döndük eve. Dedemin bıraktığı çapa işine yardım ettik İbram’la. Dedem gösteriyordu önce, arkasından biz devam ediyorduk. Ağaçların dipleri dahil, çapalanmayan bir köşe bile kalmadı iki gün içinde. Dedem de hepimizi baklavayla ödüllendirdi. Sayemizde yemekte baklava vardı sofrada.
“Anam diken üstündeymiş” dedi İbram. Söylerken çok üzgündü. “ne ola ki?” dedi sonra. Nasıl olduğunu, nasıl diken üstünde olunduğunu öğrenmek istediğini söyledi bana.
Anam akşam yemeğinde müjdeyi verdi evin ahalisine. Bayram gelmiş gibiydi eve. “yarın akşama burada olacak İbramla” dedi anam, benim gözlerimin içine bakıyordu.
Aradan geçen yıllarda anam ve ben onları andık sık sık. Anam telefonla görüştü üç beş defa. Telefon için taa nerelere gidiyordu kulübeye. Daha büyük cadde var, bizim sokaktan çok büyük. İşte o caddeye giriliveren yerde bir dükkân var. Adı kulübe. Bizimkiler öyle derdi. Orada telefon vardı. Jeton denilen paraya benzer bir şey verirlermiş, onu attın mı asılı duran kutunun içine, telefon açılırmış.
Aradan bir yıl kadar geçti. Arada bir oynuyorduk sokakta öğleden önceleri. Evlerimiz yakın olduğu için birbirlerine, ya onların kapı önünde ya da bizim kapının önünde olurduk. Başka yere, uzağa izin yoktu.
Ah ulan İbram ah! Takıldın aklımın kuyruğuna, bırakmadın o günden beri. O gün dedim de, dünkü gün değil, taa çocukluk günlerinden beri. Torunlar sorup duruyorlar seni. “çok şakacı” diyorlar senin için. Çok çok güldürmüşsün onları son gelişinde. Şaşırdım. Sende bu kadar değişik ne buldular acep? Ben yıllarca baktım hâlbuki.
Ne yapacağım diye düşündüğümüz olmuştur arada. İnsanın tıkandığı, çıkmaza girdiği zamanlarda gelir bu tür sorular akla. Bir yolculuk bitmiş bir başka yolculuğun başında olunduğu zaman etrafına bakınır insan, sonra bir yöne giden yolu kestirir gözüne ve hayaller kurmaya başlar yolculukla ilgili. Kim bilir neler neler yaşayacaktır yeni yolculuk macerasında.