Çarşamba, Temmuz 12, 2017

Çiçeği burnunda Mühendislik anılarım-Eşek Şakası

Cumali'nin Yaptığı

            Kış günlerinde bazen havanın sürprizleriyle karşılaşıyoruz. Bir bakıyorsunuz her taraf kar boran, lapa lapa kar yağıyor, sis kaplıyor ortalığı. Sis dedim de en çok içimi karartan hava durumudur, özellikle Ankara'da bu durum çok daha fazla dikkatimi çekmeye başladı. Zaten Ankara simsiyah, bir de üstüne sis çöktüğünde içim kararıyor, hiçbir şey yapmak istemiyorum.
         Çevremi gözlemlediğimde de aynı durumu fark ettim; ancak süreli işleri olanlar -yazışma gibi- işini yapıyor diğerleri birbirine sataşıyor, şakalar yapıyor; öylesine vakit geçiriyordu.

         Deniz abi geç kalmıştı bu sabah. Bir saat civarında gecikmeyle geldi. Geldi ama suratından düşen bin parçaydı, üzgün ve aynı zamanda da sinirli bir hali vardı. “Günaydınlar” diyerek masasına geçip oturdu. Herkesin gözü üzerindeydi. Hatta 40 yaşlarındaki evli bayan ablamız yerinden kalkıp dışarıya çıkmak istedi ama birkaç adım kapıya doğru yürüdükten sonra tekrar fikir değiştirip yerine oturdu.
         Oda buz gibi olmuştu Deniz Abi'nin gelişiyle. Sürekli birbiriyle şakalaşan Cumali oturduğu yerden “Hayrola Abi, gemiler mi battı?” dedi gülümseyerek. Bir anda odanın içinde çınlar gibi oldu sesi arkadaşın. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bir taraftan da ayağa kalkması beklentisi vardı; odadaki tanıyanlar klasik davranışını bekler gibiydiler, el kol hareketleri, kaş göz hareketleri çoğalmıştı fark ettirmemeye çalışarak.
         Nihayet beklenen an geldi: Deniz abi ayağa kalktı birden ve masasının önüne doğru geçti ve iki elini de pantolonunun ceplerine koyarak hafiften birkaç küfür salladı, volta atmaya başladı ileri geri. Bazen ellerini çıkarıp arkada birleştiriyor, birkaç adımdan sonra tekrar ceplerine koyuyordu...

         Masasının önüne geldiğinde ceketinin sağ cebinden bir şeyler çıkarıp masasının üzerine çarparak “Pezevengin birisi bunları koymuş cebime dün, bir bulursam dünyaya geldiğine pişman edeceğim.” dedi kızgın bir ses tonuyla. Durduğu yerde duramıyordu...

         Cumali deşmeye çalışıyordu sanki anlamak istediği bir şey varmış gibi. Soruları temkinliydi ve sesi de hiç duymadığımız bir ses tonuydu acımaklı, tereddütlü ve meraklı! Anlaşılan onun da duyguları karışıktı.
         Cumali yavaş yavaş istediği bilgileri almaya başlamıştı ağzından ve gitgide de sesi kısılmaya başlamıştı. Tedirginliği artmaya başlamıştı her seferinde.

         Masanın üzerindekiler, prezervatif ve ruj izli peçeteydi. Herkes görmüştü ve hala masanın üzerinde duruyordu. Yemeğe kadar çok gergindi odanın içi. Cumali ve Deniz Abi'den başka sesi çıkan yoktu.

         Akşam eve gittiğinde yemekten sonra hanımı mıntıka yoklaması yapmış. Elbiselerin lekeli göründüğünü ve temizlikçiye verilmesi gerektiğini söylemiş. Deniz Abi de: Koltukta uzandığı yerden: "Daha oradalar, hazırlayıver yarın geçerken bırakır geçerim” demiş. Olanlar olmuş beş dakika sonra.         Hanımı ceplerini boşaltmak için Pantolon ve ceketi almış her bir cebi boşaltmış masanın üzerine; bir de ne görsün, rujlu peçete ve prezervatif. Önce gözlerine inanamamış “Bu ne?” demiş şaşkınlıkla. Bakmadan “ıvır zıvırdır ne olacak!” deyince kafasında patlamış onlar ve elbise.

         Telaşla uzandığı koltuktan kalkmış ve bakmış kendisi de. Anlamış anlamaya da nasıl açıklayacak bunları, ne dese de boş olduğunu bildiği bir şeymiş zaten. Ne dediyse ve ne kadar çaba gösterdiyse de haberi olmadığını, eşek şakası olduğunu söylese de olanlar olmuş.
         Bu tür sicili de kabarıkmış eskilerden beri, her ne kadar elini eteğini çekmişse de kimseye inandıramıyormuş. Neyse ki çocuklar odalarına çekilmişler, tartışmaya şahit olmamışlar.

         Hanımı kararını vermiş, boşanacak. Sabahleyin gelirken avukat arkadaşına uğramış. Dilekçeyi bugün verecekmiş.

         Ortam iyice buz gibi oldu bunları duyunca. Yemek vakti geldi ama kimsenin de yemek yiyecek hali yoktu sanki, üzüntüden. Yavaş yavaş çıktı herkes odadan.

         Cumali çok telaşlıydı “Abi hele bir bekle sen, biz bir arkadaşla gidip yengeyle görüşelim, vazgeçiririz onu; olur mu öyle şey bu yaştan sonra. Çoluk çocuk ne olacak hiç düşünmez mi yenge! Bekle sen bir şey yapma!” dedi ve koştururcasına çıktı odadan.

         Yemekten sonra biraz geç geldi Cumali. “Müjdemi isterim abi” dedi gülümseyerek. “Yengeyi vaz geçirdik, suçu biz üstlendik; ağzımıza da etti anlayacağın.” dedi ve iki elini de yüzüne sürdü dua eder gibi. Dilekçeyi de çıkarıp verdi eline. Herkes derin bir nefes almıştı ve bir uğultu başladı odada. “Bir daha hovardalık yok ama” diye takılanlar da oldu tabii ki.

         Meğer eşek şakaları eksik olmazmış arkadaşların ama bu çok tatsız kaçmış. Şakayı da yapan Cumali ve diğer arkadaşıymış. Akşamdan giderken cebine koymuşlar fark ettirmeden. Kimse bilmedi birkaç kişiden başka. 
     Sonradan öğrendik. Cumali, diğer arkadaşı ve Deniz Abi'ler ailecek tanışıyorlarmış. 
                 Şimdilik hoşça ve mutluca kalın. Gelecek yazılarda görüşmek üzere.
                                                                                   12-07-2017-0507

                                                                                     Halil GÖNÜL

Görsel:Pixabay.com

6 yorum:

  1. bazı eşek şakaları aile facialarına neden olabiliyor maalesef..Allah'tan bu iş tatlıya bağlanmış :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazar Yildirim,

      Tatlıya bağlandı ama gerçek durum ortaya çıkmadı da idare ettiler.
      Ne kadar samimi olunursa olunsun aslında ailevi -aileyi ilgilendirebilecek- şakalardan kaçınmak lazım; çok basit bile olsalar. Bazen çok farklı anlaşılabiliyor. :))

      Sil
  2. Ben, Deniz abinizin yerinde olsaydım evire çevire döverdim... Hak ediyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bahce perim,

      gerçeği öğrense dövmeyi bırakın, Adana'ya kadar kovalardı pataklaya pataklaya. Hanımını vazgeçirmek için suçu üstlendiğini düşündü.Kendisine iyilik yapılmış oldu yani. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.