Çarşamba, Temmuz 26, 2017

Çiçeği burnunda Mühendislik anılarım-Kızlar Ekti Bizi-Gülme Krizi

Gülme Krizi

                Mehmet’in ağzını bıçak açmıyordu yürürken. Caddeye doğru çıktık ve öylesine yürümeye başladık aheste aheste.  Vitrinlere göz attık, bir yerlerde oturduk tekrar; bir türlü zaman geçmek bilmedi. Hiç de konuşmadık bu arada. Mehmet kendine gelmeye başladı yavaş yavaş. 

           “Ekildik ulan ekildik be, vay ansına!” diyordu durmadan. Sağ ayağıyla da yere vuruyordu, komik geldi hali bana ve gülmemi tutamadım birden pıskırdım.  Birden döndü bana baktı; gözlerinden ateş fışkırıyordu. “Sen de üstüme gelme ya Halil, yeterince kızdım zaten bir de seni hiç çekemem” demesi daha da tetikledi beni ve koyuverdim kendimi. 

             Ellerimi dizlerime yasladım eğilerek gülüyordum alabildiğine vitrinin önünde. Bir süre sonra dükkânın kapısında bayanlar dikilmeye başladılar, bana bakıp bakıp onlar da gülümsüyorlardı. Bulaşıyordu gülme virüsü. Gözlerimden yaşlar gelmeye başladı ve Mehmet de dayanamadı o da koyuverdi kendini.

                Bizi çok sevimli buldu bayanlar ve içeriye davet ettiler bizi bir şey ikram edelim diye. Daha da şaşırmıştık bu davet ve teklife. Birbirimize baktık Mehmet’le ve girmeye karar verdik. Çay istedik. Geldi çaylarımız, zorla birkaç yudum aldıktan sonra meraklı gözlerle bize bakan bayanlardan; daha kısa boylu ve tombul, kıvır kıvır saçlı olanı: “neden o kadar güldüğünüzü merak ettik aslında, hoşumuza da gitmedi değil hani. Bu günlerde gülene pek rastlamadık da!” dedi gülümseyerek sevecen bir sesle.
                Mehmet bana ben Mehmet'e baktım.
“Ekildik, ekildik ağaç olduk;
Toprağa kök saldık,
Yetmedi:
Dallanıp budaklandık.
Zaman geçti,
Budandık;
Odun olduk,
Yontulduk;
Ellere kaşık olduk.”
 Dedi Mehmet zikir eder gibi başını aşağı yukarı sallayarak, bir taraftan da parmaklarını şaklatıyordu oyun oynar gibi.
 Şair kesilmişti bizim Mehmet. “Ne cevhermişsin sen ya!” dedim gülmemi tutmaya çalışarak.  Hiç kimse bir şey anlayamamıştı tabii ki; bir anlam çıkarmaya çalışıyorlardı dediklerinden. “Bir şey anlamadım ama neyse; ilginç şeyler yaşadığınız belli laf aramızda” dedi soruyu soran bayan.
Çaylarımızı içip teşekkür ettikten sonra izin istedik kendilerinden ve acelemiz varmış gibi telaşla çıktık dışarıya. Koşturmamak için zor tutuyordum kendimi. Bir saat kadar daha dolaştık kitapçılarda ve yemeği erken yemeye karar verdik.
Aslında demlenmek için tam da zamanıydı ancak benim İngilizce kursum vardı akşamüzeri, dersi ekmek istemiyordum. Mehmet’in teklifini mazeretle geri çevirdim ve yalnızca yemek yemeye karar verilmiş oldu böylece…

Yemekte bir anda dondu; çatalı ağzına götürürken. Telaşla “ne oldu?” dedim. “Ya! Sorma gitsin; duyarsa hapı yuttuk demektir, daha doğrusu ben yutarım!” dedi çatalı tabağına bıraktıktan sonra.  “Kim duyarsa?..”

“Cumali ya! Ulan bir kulağına giderse ben yandım demektir; rezil eder beni, burayla yetinmez memlekete kadar gider vallahi! Ne olur çıtlatayım falan deme; kapansın bu iş böylece, olmaz mı?”

“Git oğlum işine ya! İşim gücüm yokta Cumali’ye odun olduğumuzu mu anlatacağım; hadi canım sende. Asıl sen kendine bak; bi boş boğazlık etme de! Gerisi kolay…”
Neredeyse yemek bitinceye kadar korkusundan, Cumali'nin jurnalciliğinden, hatta Deniz Abi’ye yapılan şakadan bahsettik. “Deniz Abi’ye yapılan şaka” dediğinde: “Sen nereden biliyorsun?” dedim birden. “Arkadaş, duymayan mı kaldı; ‘Cumali ibnesi yapmıştır’ diyor herkes, kadıncağız kimseyle konuşmaya korkar oldu son zamanlarda…”  “Pes vallahi bu kadarına da!” dedim kızgın bir ses tonumla.
“Bence de Cumali'nin haltıdır o iş. Bak görürsün yakında çıkar kokusu. Ağzında bok ılımaz ki! Birkaç kişi mutlaka biliyordur, kendisi söylemiştir.” Deyince iyiden iyiye şaşırdım ve kendi korkusunu da anlamaya başladım Mehmet’in…
Yemek, çay, kahve ve Mehmet’i teselli derken benim kurs zamanı geldi ve Mehmet’i yalnız bırakarak kursa gittim. Kurstan dönüşüm geç oluyordu.  Pazar günü de Mehmet’in işleri varmış, bir program yapamadık.
Kursa girinceye kadar kafamda dönüp dolaştı durdu durumumuz. Ne güzel de avlandık, ders oldu bize. “Her kuşun eti yenmez” dedikleri bu galiba diye düşününce biraz gülümseme geldi içimden. Hoş, ben niye etkileniyordum bu kadar; kaşınan Mehmet’ti. Bir de Cumali'nin diline düşerse bak sen o zaman onun halini; saklanacak delik arar milletten.
Zil çaldı, ne de kibar zilmiş, ilk kez fark ediyordum iki aya yakındır. Dersler oldukça keyifli geçiyordu, herkes de çok meraklı olunca daha da canlıydı kurs. İki kişi bırakmıştı kursu; “olmayacak bu iş” diyerek.
Gece yarısında misafirhaneye geldiğimde arkadaşların çoğu salonda TV seyrediyorlarmış. Ben de katıldım aralarına ve bitmek üzere olan bir film seyrettik hep beraber. Film bittikten sonra bazı arkadaşlar çıktı odalarına ama kalan yedi kişiydik salonda. Birbirimize baktık ne yapalım der gibi, “hadi sessiz sinema ya da kelime bulmaca oynayalım” dedi bir ses.  Aramıza bir ay sonra katılan bir kız arkadaştı; gülümseyerek, merakla bakıyordu herkese.
Tamam dedik hep beraber ve sessiz film oynamaya karar verildi. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık, salonda görevli eleman hazırlanmaya başladı. Kişisel eşyalarını toplarken “benim mesai doldu” diyordu bizlere bakarak. “Var mı istediğiniz bir şey?” diye sordu son kez.  Zaten her şey ortadaydı; isteyebilecek bir şey yoktu. Bizim de yatma vaktinin geldiğini anlamış olduk böylece.

                                                                                     24-07-2017-1100

                                                                                       Halil GÖNÜL

Not: 3/7

2/7 gelsin... 

4/7 gelsin...   

Görsel:Pixabay.com

4 yorum:

  1. halil abi sizde o kızları ekecektiniz :) bu şekilde hesaplaşmış olacaktınız :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fakir Yazar,

      kızlar kayıp, nerede bulacaksın? dedektif gibi izlemek lazım, onun için de zaman lazım bolca. :)

      Sil
  2. yok abi sizi davet eden kızları da siz ekecektiniz gülerken davet edenleri :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fakir yazar,
      Vitrinlerin önünde, cadde üzerindeyken, dükkanlarda çalışan kızlar içeriye davet ettiler; gülme krizimizden etkilendikeri için. bize de iyi geldi içeriye geçip biraz oturup nefeslenmek. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.