Pazartesi, Haziran 11, 2018

Müjde Baba Müjde!

ev hali

Müjde Baba Müjde!

                “Baba müjdemi isterim” diyerek daldı çalışma odama kızım. Uzun bir süredir bu kadar sevindiği bir şey olmamıştı çok merak ettim bende onu sevindiren şeyi. Başka bir olay olsa başımı kaldırmazdım çalışmamın başından ama kızımı bu kadar sevinçli görünce kaldırdım başımı ister istemez.
                “Hayrola kızım, bu ne sevinç böyle; önemli bir şey olmalı bu kadar çok sevindiğine göre. Söyle bakalım neymiş biz de öğrenelim!”
                “Olmaz söylemem, bekleyeceksin biraz ama buradan çıkmak yok, tamam mı, anlaştık mı?” içi içine sığmıyor güzel küçük kızımın, anlaşmaz mıyız hiç “anlaştık elbette, çok beklemem gerekecek mi peki?” “Hayır babacığım hayır, beş dakika sürmez” diyerek koşturarak çıktı yanımdan kapıyı rüzgârı mı çarptı o mu çarptı anlayamadım.
                Zaman geçmez oldu birden, saate bakıp duruyor olduğumu fark ettim. Daha iki dakika bile geçmemiş. Masadan kalkıp odanın içinde dolaşmaya başladım merakın verdiği sıkıntıdan. Bir anda arkamda kalan kapı açılınca irkilerek geri dönüp baktım. Küçük melek kızım tüm güzelliğiyle karşımda parlıyordu tıpkı sabahın alaca karanlığını yırtarcasına aydınlatan güneş gibi.
                Öylece bir bana bakıyor bir koridora bakıyordu sürekli ama yerinde duramıyor kıpır kıpırdı kapının önünde. Kendisine doğru yürümek için bir adım attım eliyle dur işareti yaptı bana ve çakılıp kaldım olduğum yerde. Bir daha olmasın der gibi de işaret parmağını sallıyordu.
                “Yum gözünü babacığım” dedi ve koşturarak yanıma geldi, kolumdan çekerek koltuğa götürüp oturttu. Sonra da arkama geçip gözlerimi elleriyle kapattı. İyice meraklandım ama oyun oynuyorduk sanki, benim de hoşuma gitti durum; ne kadar oldu hatırlayamadım onunla bu gibi oyunlar oynadığımızı.
                “Ben aç deyinceye kadar açmayacaksın gözünü, şimdi ellerimi bırakıyorum, anlaştık mı babacığım?” “Anlaştık güzel kızım, açmayacağım.”
1/12

Gözlerini Açabilirsin Baba

                “Tamam, açabilirsin gözlerini babacığım” dedi kıkır kıkır gülerek, cümlesini tamamlamasını beklediğim için açmadım gözlerimi ama sesi biraz yukarıdan gelince örümcek adam geçti aklımdan. Gözlerimi açtığımda anladım elbette sesin neden yukarıdan geldiğini karşımda Büyük babasının -benim babam- kucağında ellerini onun boynuna dolamış haliyle bana gülümsüyordu.
                Onları o halde görünce çok şaşırdım, babam 85 yaşında neredeyse yolda zor yürür, biraz da kamburdur, bazen öyle olur ki bacakları birbirine dolanır titrerken.
                Karşımda dimdik duruyor ve üstüne üstelik 5 yaşındaki kızım da kucağında, ayakları da hiç titremiyor. Hemen kalktım yerimden telaşla ve kızımı kucağından almak istedim kollarımı uzattım ama “yok öyle yağma delikanlı, bu sefer olmaz, alamayacaksın torunumu benim elimden, savaşacağım seninle; ucunda ölüm bile olsa vermeyeceğim kızımı senin gibi canavara” dedi gür sesiyle kükreyerek baba aslan gibi.
                Ben daha da şaşırdım duyup ve gördüklerime ama gözüm de hep küçük kızımdaydı: durmadan dedesinin yanaklarını öpüyor, daha sıkı sarılarak boynuna “yaşşa be büyük babam benim, ben de gitmek istemiyorum o canavara zaten. Ne olursun kurtar beni büyük babacığım!”  Kahkahaları ortalığı çınlatıyor ve kulaklarım sağır olmuşçasına kızım ve babamın kahkahalarından uğuldamaya başladı.
                Babam önümde yürüyor kızım kucağında gülüşerek ve ben arkalarından yürüyorum telaş ve kaygı içinde, mutfağa doğru gittiklerini fark ettim ve hızlı adımlarla yetişmeye çalıştım ama yetişemedim tabii ki yemek masasına varmıştı babam ve yandaki sandalyeye oturdu bile kızım kucağında.
                Tam da yemek zamanı gelmiş ben farkında olmadan, öğle yemeği için sofra hazırlanmış bile. “Tam da zamanında geldin babacığım, ne de iyi ettin gelmekle; gerçekten de sürpriz oldu. Şaşkınlığımdan hoş geldin bile diyemedim. Ver elini de öpeyim “hoş geldin, sefalar getirdin…” gözlerim annemi aradı bu arada hanım içeriye girince. Biraz daha bekleyeyim diye düşündüm belki lavabodadır diye.
2/12

Anam Nerede?

                Torunuyla oynaşıyorlar, bana hayal gibi geliyordu durum, göz attım babama annemsiz geldiğini anladım. Kederliydi aslında ama belli etmek istemiyor o yüzden de torunuyla çok fazla haşır neşir olarak bastırıyor durumunu. Neyse, konuşurum yemekten sonra diye ağzımı açmadım ve oyunlarına dahil oldum.
                Yanıma gelip oturan hanımın kulağına eğilip hafifçe dişimi dokunarak “ben de bu kadını yerim o zaman, olsun sen kadar taze olmasa da…” diyemeden birden şaşıran ve irkilen hanım servis yapmaya çalıştığı çorba kepçesini havaya savurdu içindeki çorbayla “ayy!” diyerek.
                Tabii olanlar oldu ama bize de olanlar oldu, saldık kendimizi iyice ve hanım hariç hep birden kahkahalarla gülmekten gözlerimizden yaşlar gelmeye başladı. Hanım saf saf etrafına bakınıyor neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor, bu yüzden kızgınlığını da belli etmeye fırsatı olmuyordu. Yoksa normal bir zamanda olcak böyle bir şey yeri göğü oynatır ortalık battı diye. Evi terk edersek kurtarırdık canımızı. Hayret hiçbir şey demeden ve bir şey yapmadan öylesine bakınıyor patlamış gözleriyle etrafına. Özellikle de kızına bakmaktan kendini alamıyor. Kızı kendini kaybetmiş tamamen dedesinin kucağında uçuyor sanki havalarda, saçları savruluyor bir o yana bir bu yana.
                Oyuna hanımı da sokmak isteyince işler karıştı bir an ama çabuk toparladı o da kendini. Ayağa kalkıp tam da hanımın ensesine eğildim arkasına geçerek oturduğu sandalyenin. Tam da nefes alınacak zaman sanki, ensesindeki nefesi hissetti birden ve yine “ayy!” diye ayağa fırlayıverince neredeyse dilimi kesiyordu çenem ve küt dedi çenelerim birbirinde çarptığında dişlerim. Bir an dişlerimin yere döküldüğünü bile düşünmeye başladım. “Ne oluyor kuzum sana bugün, vahşileştin sen iyice, durun bakayım siz niye bu kadar gülüyorsunuz hepiniz el birliğiyle, bana mı tezgâh kurdunuz yoksa?” hala anlamaya çalışmakla meşguldü durumu.
3/12

Servisi ben yaptım

                Yerime oturdum sessizce ve servisi ben yapmaya başladım ama gülmek geliyor içimden kâseyi elimden düşüreceğim diye korkmaya başladım. Daha da dikkatle yapmaya başladım çorba doldurmayı. İki kâse doldurduktan sonra hanım aldı ve kalanına o devam etti.
                “Kızım büyük baban yemeğini rahat yesin” dediysek de anası ters ters baksa da kızına, büyük babası indirmek istemedi kucağından torununu. Onun da canına minnetti durum, birlikte önce babamın kasesini sonra da kızımın kasesini bitirdiler birlikte. Kızımızın bu kadar iştahlı yemek yediğine ilk kez şahit olduk.
                Yemek faslı bitti, ben çalışma odama geçtim ve kızla dedesi de el ele tutuşarak salona geçtiler. Hanım da masanın kalanını toplamak için kaldı mutfakta. Yarım saat kadar ya geçti ya geçmedi “baba salona geleceksin iç işleri bakanı seni çağırıyor, ben elçiyim.” Deyince gülmek geldi içimden. Çünkü hanım düşünemez bunları, tamamen kızımın senaryosu bu kısmı. Tahmin ettim durumu, kahvemi çalışma odama getirmek yerine hep birlikte salonda içmemizi düşündüğü için hanım, kızına “git kızım babana söyle, kahveyi salonda içeceğiz” demiştir mutlaka.
                Ben de kalkmak üzereydim zaten iyi de oldu. Bilgisayarda zorlanmaya başladım fareden dolayı takılıp durmaya başladı fare değiştirmem gerekli artık diye düşünüyordum ve dışarı çıkmak istiyordum yeni fare almak için.
4/12

Buyurun Bakan’ım

                Hemen kalkıp kızımı kucağıma alıp birlikte girdik salona.  Salona ilk girişte kızım sol kolumun üstünde kucağımda ve ben asker selamı çakarak “buyurun bakanım, beni emretmişsiniz.” Dedim kızıma göz atarak. Kızım çok ciddiydi kucağımda ve anasına öyle bir bakış fırlattı ki anası kahkaha atmaya başladı şaşkınlıktan.
                “Hoş geldiniz çavuş, buyurun kahveniz hazır.” Cümlesini oldukça uzun sayılabilecek bir sürede tamamladı önüne geçemediği gülme krizinden dolayı.
                Kahvemi içtim acele acele, devam ettiğim iş kafama takılıydı, akşama rahat sohbet edebilmek için bir an önce bitirmek istiyorum, gidip bir an önce şu fareyi alıp gelmem gerekiyor bana göre. Hemen ayağa kalkıp “Ben fare almaya gidiyorum, hemen dönerim” dedim ve birkaç adım attım, daha kapıya vardı “babacığım benim fareyi alabilirsin.” Dediğinde babam şaşkındı bir bana bir torununa bakmadan edemedi.
                “Ne yapıyorsun sen fareyle, koskoca adamsın, torunuma da almışsın üstelik sanki iyi bir matah gibi, ısırır mısırır güzel torunumu benim.”
Bana kızmışçasına bakarak söylüyordu babam. Bizim cingöze jeton hepimizden önce düştü. “Büyük baba öyle fare değil, ısırmıyor” dedi “nasıl ısırmıyor kızım bizim fareler öyle bir ısırıyor ki çocukların kulağını, burunlarını bile ısırdıkları olur bazen.”  Ben de anladım durumu, kızın ve hanımın gülüşmeleri arasında “baba, bilgisayarın bir aleti bozuldu da onu alıp geleceğim böyle iş yapamıyorum bilgisayarda, fare o parçanın adı senin anlayacağın.”
“Mahcupluğunu saklamaya çalıştı ama kimse yutmayınca da bıraktı kendini “ben nerden bileyim bizim zamanımızdaki fareler öyleydi işte, sizin fareler evcilmiş ya, bana da alıverin isterseniz” dedi.” Hepimiz birden gülüşmeye başladık. Ben çıkıp alıp geldim hemen zaman kaybetmeden ve işimi erken bitirdim tahmin ettiğim zamandan.
5/12

 

Akşam yemeğinde epeyce eğlendik yine hep birlikte. Sohbetler ettik, şakalaştık. Benim yaramazlıklarımdan bahsetti babam biraz da abartarak komiklik olsun diye. Ağacın dalında asılıp kaldığımı anlattı kuşun yuvasına çıkayım derken. Kızın uykusu geldi esnemeye başladı ve hanım aldı odasına götürdü uyutmak için. Dedesiyle gitmek isteyince hanım kaldık salonda ve hanım bana baktı ben hanıma. Anladım o da anamı merak etmişti neden gelmedi acaba? diye.
Babam uyutup geldi salona bize bakınca anlamış olmalı ki “ben de yatayım çocuklar, uykum da gelmeye başladı kaçırmayayım yakalamışken; güzel bir gün oldu benim için” dedi kapıdan.
Hanım kalktı hemen yerinden ve babamın koluna girerek “gel baba biraz konuşalım, konuşulması gereken bir şey var galiba.” Diyerek getirdi içeriye.
6/12

Ne Oldu Baba?

“Hayrola baba, sen hiç hanımsız bir yere gitmezdin; ne oldu? Aranızda tatsız bir şey mi geçti? Neden getirmedin bugün?” deyip arka arkaya soruları sıralayınca hanım, önce söylemeyecekmiş gibi yaptı biraz da üzgün haliyle: “çocuklar ben bir eşeklik yaptım bugün, hem de hayatımda hiç ona karşı yapmadığım bir şey yaptım, bağırıp çağırdım, küfür ettim ağzım dolusu; kırdım kalbini onun…”
“Hepsi bu mu baba, başka bir şey var mı?” dedim merakla. Haklıydı hiç ses tonunu bile yükseltmezdi anama karşı, en azından ben şahit olmamıştım karısına karşı ses tonunu yükselttiğine. Başka bir iş olmalı diye düşündüm.
İkimizin gözlerimize dikkatlice bakarak getirin çocuklar onu da der gibi masum gözlerle bakıyordu. “Çocuklar kırdım kalbini, kırdım. Gayrı yüzüme, gözlerimin içine eskisi gibi bakmaz. Kalbi kırılmıştır bağırıp çığırdığım için. Aslında haklı dediğinde ama benim mankafam hemen kavramadı dediğini ve yanlış anlayıp parlayıverdim bu kadar yıl sonra. Eski zamanlara gidiverdi birden aklım, kötü zamanlar geçirdik birlikte sizin bilginiz yok o zamanlardan. O zamanlar köyde çok zorlandık ayakta kalmaya çalışıyorduk ama her şey üstümüze üstümüze geliyordu sürekli öyle duruma geldik ki çaresizlik yaşamaya başladık birlikte; bana her yönden destek olan karım kendince emin olmalıydı ki benimle birlikte olabilmek için köyden ayrılmalıydık her şeyi satıp savıp başka bir yere göçmeliydik. Girip bir işe karnımızı doyururduk ona göre….
Tepeme çökmüştü satalım gidelim buralardan diye ve gecelerimiz hep karanlıktı hem de zifiri karanlık. Ben çıldıracak duruma geldim. Hala kulağımda çınlar o karanlık gecelerde ‘gidelim, satalım ne varsa’ dedikleri.
İşte yine dün akşam oturduk yemekten sonra kahve içerken “adam, zamanı geldi gari, mal mülkle işimiz yok bundan sonra ne yapacağız?” demesi o günlere götürdü beni ve dediklerini kulaklarımla işitir işitmez bir şey oldu bana ve kükremeye başladığımı hatırlıyorum, olmaz hanım olmaz, kime ne zararı var malın mülkün, dursun durduğu yerde, çoluk çocuğa yarar, birinin bir ihtiyacı olur acil olur gücü yetmez bir şeye… kısa keseyim iş işten geçmişti gürlemem kesildiğinde ben de anlamadım nasıl olduğunu. Karşımda buz gibi, cansız bembeyaz suratla bana baktı öylece hiç ağzını açmadı bir daha.
Ben gönlünü almak için uğraştım epeyce ama beceremedim, hiç yüzüme bile bakmadı benim. Yüzü de hala öyle bembeyazdı ben yola çıkarken. Hiçbir kelime etmedi gelirken bile ‘nereye gidiyorsun bile demedi, demek ki beni istemiyor artık çocuklar.
7/12

Geriye Dönüp Bakamadım Bile

Kendime yediremedim ben sensiz ne yaparım demeyi, ‘nereye gidiyorsun sen, otur oturduğun yerde, ne halin varsa konuşuruz, bir yere gitmek yok’ demesini bekleyerek adımlarımı çok yavaş yavaş attım sokağa çıkıncaya kadar ama belki hiç bakmamıştır bile korkumdan dönüp bakamadım bile o bembeyaz suratını göreceğim diye.
Çocuklar aramızda kalsın ama onu ne edip yapıp getirin bana, isterse lime lime kessin beni ne yaparsa yapsın, siniri kalp kırgınlığı nasıl geçecekse size söylesin yapayım öldürmesine bile razıyım boğuversin beni hiç elimi bile kaldırmam, gıkım çıkmaz, çıkarmam inanın. Gelmezse de dayanamam zaten fazla yaşayamam ayı zor bulurum. Çünkü ne bir şey canım istiyor ne uykum geliyor gözlerim fal taşı gibi açık bir türlü yumamıyorum…
Ben onun dediğini gelirken anladım biraz düşününce. Dediklerini tamamlamasına bile fırsat vermemişim, demesini tamamlasaydı zaten anlaşılırdı her şey. Arazileri çocuklara dağıtalım demek istemiş aslında. Sağlığımızda verelim onlarda işlerini görsünler ne isterlerse öyle yapsınlar demek istemiş…”
8/12

Anam Gelecek mi?

“Tamam baba tamam, anladık durumu. Biz hallederiz hemen sen meraklanma şimdi sen evde kal torununa dikkat et. Gece kalkıp falan ederse bizi arar, uyuma biz gelinceye kadar. Uyanır sorarsa da: “ninen aramış, gelin alın beni de” demiş dersin “onu almaya gittiler annenle dersin tamam mı?”
Hanımla birlikte atlayıp arabaya vardık eve gecenin bir yarısında. Anam eski kurt, kaçın kurası onlar anlamaz mı hiç, anlamış arabanın sesinden. Işıkları söndürmüş yatıyor numarası çekiyor bize. Anladım yatış şeklinden, üstünden başından. Sarığı bile bozulmamış, aceleyle yatağa girdiği belli, kapıyı bile sürgülememiş içeriden telaşla. Kesin bizde olduğunu düşünüyor babamın, bizim geldiğimize göre bu geç vakitte.
Işığı yakınca durum anlaşıldı zaten. Bizim anaç kurtun gözlerinde sevinç ışıkları parlıyor ama kendisi oralı değil gibi davranıyor. Bir taraftan da giden kendi ayaklarıyla geri gelsin havasıyla yaklaşıyor meseleye. Bizim orada olmamız zaten kendisinin kaleyi çoktan fethettiğinden emin. Gözlerindeki sevinç ışıkları da ondan. Utanmasa göbek atacak neredeyse sevincinden.
Düşündüm birkaç dakika hanımla konuşurlarken. Hanım alttan alıp gönlünü alarak razı etmeye çalışıyordu götürmek için. Torun sevgisini falan kullandı ama fazla yüz vermek istemedi biraz daha nazlanmak için. Aslına bakılırsa o da anlamış babamın neden öyle davrandığını ve kendini sorgulayıp yargılamış, anlayışsız davrandığı, üzerine alınıp alıngan davrandığı için. Bu durumu hal ve hareketlerinden hissedince daha da güçlü hissettim kendimi.
9/12

Anamı Razı Edebilecek miyiz?

Aklımdan geçenleri ağzımdan çıkarmadan önce hanıma baktım göz ucuyla “bu kadın milleti hakikaten bi alem, hem kocam kocam diye dört dönerler etrafında hem de ilk fırsatta ümüğüne çökerler boğmak için; ellerinden gelse bir kaşık suda bile boğarlar adamı. O yüzden ben ayağımı denk alıyorum zaten kapı önüne konulmayayım diye etrafında pervane oluyorum. Tabii sen nereden bileceksin bunu ne gelip gittiğin var ne de sorduğun. Hiç sordun mu ban bir güne bir gün? Sormadın elbet, niye?  Kapı önünde görmedin, kuyruğumu yumup evine de gelmediğime göre bilemezsin tabii ki!
Gelinlerine örnek olup oğullarını koruyup kollayacak yerde adamı yollayıvermişsin nereye bile gittiğini merak edip sormadan. Gitmez diye mi düşündün? Öyle düşünmüş olmalısın ki gitmesine fırsat vermişsin, yoksa babam sensiz senden izin almadan adım atamaz bir yere. Kovsan da sensiz gitmez hiçbir yere hele hele yatıya kalacağı bir yere tabancayı daya alnına gideceksin diye; sıkıysa göndersinler sıkar biraz.
Bak sana söyleyeyim anacığım, adam senin suratının beyazlığını ve gözlerindeki her zaman gördüğü ışığın sönmesine dayanamadığı için gitmeye kalkmış ve sen de ses bile çıkarmamışsın. Adama bir şey belli etmeyeceksin, biraz sıkıştırdık ne olduğunu anlamak için söylediği tek şey “ben onsuz yapamam, fazla sürmez bir aya bile kalmaz ölürüm, onun suratını ve gözlerini öyle görmeye dayanamam zaten. Benim sonum geldi çocuklar, eşşeklik ettim, nasıl oldu ben bile anlayamadım, iş işten geçtikten sonra buraya gelirken anladım” dedi. Biz de gelininle kalkıp geldik. Ya gönüllü gelirsin ya da yaka paça kucaklar götürürüz seni.
10/12

Koruma Kalkanları Devre Dışı

Yatağından yavaşça doğruldu, dastarını falan düzeltti. Koruma kalkanları inmişti, yavaşça kaydı yataktan. Üstünü başını toparladı, gelinine sıkıca sarılıp “sen bu eşek oğlumun dediklerine bakma kızım, hepsi de yalan bir kelimesine bile inanmadım, ama söyleyeyim bak sana: bir terbiyesizliği, saygısızlığı olursa sana karşı hiç çekinmeden çıtlat bana bak o zaman dünya kaç bucaktır gösteriyor muyuz göstermiyor muyuz, anladın değil mi? Şimdi gidelim daha fazla üzülmesi o moruk da orada. Ben de anladım kötü niyetinin olmadığını, eski yaraları depreşti anlaşılan, nasıl becerebildiysem? Emme soracağım neden öyle olduğunu, öyle kolayca elimden kurtulamaz o moruk. Haydi gidelim şimdi.”
Yarım saatlik yolculuk boyunca anam konuştu ekseri geliniyle konuştular. Eve yaklaştık, sokağın başına döndüm babamın gözü dışarıda, eminim uzun bir süredir de orada bekliyormuştur. Çocuk uyanmasın diye zile basmadık anahtarla açıp girdik binaya.
Ayak seslerimizi takip etmiş olmalı ki tam da anahtarı kapıya uzattığımda kapı açıldı ardına kadar; babam karşıda dimdik bekliyordu. Anam iki kolunu açarak hanımla bana az geri durun der gibi yapıp önümüze geçti aramızdan ve babamın birden sarılmasına fırsat verdi, birbirlerine sarılarak hıçkırmaya başladılar kapının önünde. Biz kapıda kalakaldık öylece.
Anam kolundan tutup küçük çocuklar gibi götürdü mutfağa doğru babamı. Oturttu onu masanın başına, gözlerine ışıl ışıl bakarak “karnın aç mı?” dedi gülümseyerek. Hanımla birlikte mutfak kapısında çakılıp kalmıştık gördüklerimizi anlamaya çalışarak. Kılımız kıpırdamıyordu ve benim tüylerim diken diken olmuştu, nefes bile aldığımı hissetmiyordum.
11/12

Karnı Aç mı?

Babamın cevabını sabırsızlıkla bekliyorduk her ikimiz de. “Aç, hem de çok aç!” dedi boynunu burup gözlerinin içine bakarak. Bir kez daha şaşırmıştık cevabını duyduğumuzda. Halbuki daha bir iki saat geçmemişti yemekten kalkalı hem de tıka basa yemiştik güle oynaya.
Anam ne yaptı etti, bir çırpıda masanın üzerini dolduruverdi. Bütün olanlar kaşla göz arasında olup bitmişti çok kısa süre içinde, on kolu falan vardı her halde o an için. Hanımla ben hala mutfak kapısında çakılıydık kazık gibi ve onlara bakıyorduk ağır çekim film seyreder gibi.
“Ne bekliyorsunuz çocuklar, otursanıza siz de!” dedi anam ve kendisi de oturdu, biz de oturduk tabii ki şaşkınlıkla. Tekrar yedik hep birlikte. Hiç konuşulmadı yemek boyunca, hep bakışlarıyla, gözleriyle konuşup anlattılar demek istediklerini birbirine. Bizim varlığımızı bile hissetmiyorlardı. Kim bilir nerede hangi ağacın altındaki gölgede kurmuşlardı sofralarını!
Babam çaktırmadan hanım ve bana baktı ara ara. Çok memnun olduğu belliydi halinden ve bize teşekkür etmişti gözleriyle.
Bu konu bir daha hiç açılmadı ve konuşulmadı öyle ki iması bile olmadı sonraki uzun yıllarda. Bir daha hiçbir akşam ayrılmadılar. Öyle ki dünyadan göçtüklerinde de birlikte göçtüler aynı gece aynı yatakta. Aklıma geldikçe hem gözlerim dolu dolu olur hem de içimde bir buruk sevinç hissederim.
12/12

                                                                                                                          15-11-2017-0403
                                                                                                                              Halil Gönül
Görsel: Google Görseller

4 yorum:

  1. Yılların dostluğunun, sevgisinin, arkadaşlığının, aşkının bir kavgayla küllenmeyeceğinin güzel bir örneği. Allah ikisine de rahmet eylesin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Berlin Berlin,
      haklısınız. Eskilerde böyleymiş, çok başka benzerlerini gördüm. :) teşekkür ederim. :)

      Sil
  2. Yanıtlar
    1. Beyda'nın Kitaplığı,
      ne yazık ki çok şey eskilerde kaldı.

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.