Çarşamba, Haziran 06, 2018

Felsefe?

           
felsefeci
Felsefe?        

            Sanıyorum blog konusunda daha da aheste olacağım bundan sonra. Nedeni gayet basit. Hayal kırıklığı mı desem yoksa hevesim mi kaçtı desem bilemiyorum. Aslında bu cümlelerin yani bahanelerin hiç birisi de doğru bir ifade değil. Galiba bazı şeylerin farkına vardım sadece. Burası ciddi ciddi bir şeyler söylenecek yerler değil belki de! Veya ben öyle algıladım bir süredir.
            Nasıl ciddi olsun ki, bir yanda Google, bir yanda cehalet, diğer yanda uğraşan, çırpınan bir sürü dünyalı. Seyircilerse romanın arenalarındaki gladyatör dövüşlerini seyretmek istiyor. İşte bunun becerilmesi oldukça zor görünüyor bana veya öyle görünmeye başladı.
            Aslında adı üstünde, belki de ben yanlış değerlendirdim başlangıçta. Dostluklar deryası diye düşünmem, bol bol okuyup yazan, düşünen dünyalılarla karşılaşmayı –daha sıklıkla- beklememdi belki de beni hayal kırıklığına uğratan. O kadar da sık rastlanmıyormuş hani. Dünyada zaten ne kadar var ki öylelerinden!
            Ortada görülenlerin birçoğu da pazarlamacılık yapıyorlar felsefeciler gibi. Felsefecilerin de Aristo, eflatun ve de biraz daha sayılabilenlerinden fazlası din bezirgânlığı yapıyorlar durmadan. Kelimeler icat edip allayıp pullayarak ortaya atıyorlar, ortaya attıklarını kendileri bile anlamaktan acizler; sokaktaki dünyalı nasıl anlasın ki!
            Felsefeciler bir dönemden sonra asıl işlerini bırakıp başka işlere yönelmişler ve felsefe ve felsefeci tanımına karşı çıkar bir hale gelmişler de farkında değiller veya farkında olmamayı tercih eder duruma gelmişler. Hâlbuki bilmek demek bildiğini sokaktaki insana anlatabilmek demektir bana göre. Sokaktaki anlayamıyorsa pek anlaşılır şeyler söylenmiyordur çünkü.
            Hoş, haklılar da bu konuda belki. Çünkü kaf dağının tepesinde oturmak kolaydır da sokak aralarında bir sürü bilinmezlikler ve tesadüfler içinde dolaşabilmek oldukça meşakkatlidir. Bu durumu en iyi bilenler herhalde felsefecilerdir; düşünebildiklerine göre. Çünkü nasıl düşünüleceğini onlar tarif ediyorlar. Felsefe’ ye ilkeler koymuşlar. Yaşamın ilkeleri var mıdır?
            Elbette felsefe yapılmalı, hem de her türlü acımasızlıklara rağmen. Uzay boşluğunu aralayan düşüncelerdir onlar; önünde hiçbir sınırı olmayan. Kendilerine bile ihanet edercesine çaba gösterenler vardır, her bir adımda yalpalarlar zaman zaman ama yıla, sevine devam ederler yine de. Kendileri durmak isteseler beyinlerinin hücreleri durmaz. Çıldırırlar bazıları, çoğunluğu da çılgındır zaten, uymazlar genel dünyalılara. Olmalı o kadar da elbette.
            Ama bir tek bildiğim, öğrendiğim demek daha doğru kelime; felsefeciler anladığını allayıp pullamadan yalınca anlatabilmeli eğer bir art niyeti yoksa. Art niyetleri var çoğunun ve kendi içlerinde kendilerine ters düşüyorlar da bunu dünyalıların çok azı anlayabiliyor ve fark edebiliyor. İşte mesele de burada yatıyor zaten. Kelimelerin süslenmesine ihtiyaç duyuyorlar genellikle.
            Her bilim dalında kabuller vardır genellikle olup biteni anlamak açısından. Sınırlar koyulup o sınırlar içinde bakıp, seyrederek anlamaya çalışılır. Sonra da genele uyarlanır ama zaman zaman genele uyarlandığında açıklar vermeye başlar düşünceler. Bu durumda bir yerlerde eksiklik vardır ve bu durum anlaşılmaya çalışılır. Bazıları anlamıştır meseleyi ama anladığını doğru ifade etmeye çekinir bir nedenle. Ya Kaf dağından düşmek istemezler ya da yalnız kalmaktan korkarlar.
            Benim merak ettiğim ise, yalnızlar zaten, neden yalnız kalmaktan çekinirler ki? Doğarken bir orduyla birlikte doğmuyorlar ya! Bütün dünyalılar yalnız gelip yalnız gidiyorlar bu dünyadan. Ha dünyada yaşarken diyorsunuz! Yalnız olduklarını gizleyen, kendilerini kandıran da tam bu durum işte. Kendileri gibi düşünen ve kendilerini takdir eden belki de milyarlar oluyor görünürde. Dışarıdan görünen bu. Bir de yazdıklarına bakın isterseniz. Ne kadar yalnız oldukları çok açık görülecektir dikkatli bakanlara. Bunu kendileri bilmez değil, tam tersine bildikleri için gizlemeye, görmezden gelmeye çalışıyorlar sadece. Yalnızlar, hem de olmadığı kadar yalnızlar, o milyarların arasında kendi hiçliklerinin içinde yapayalnızlar. Bu yüzdendir ki yalnızlık çekilmezdir, katlanılmazdır, kendi kendinle savaşmayı gerektirir bu durum.
            Kısaca bana göre felsefe olup biteni anlamaya çalışmak ve anladığını tüm çıplaklığıyla en sade anlaşılır bir dille de anlatmaya çalışmaktır aksi halde dünyayı parçalayıp bölmekten –daha ilerisinde- hatta yok etmekten başka bir işe yaramaz içinde bulunduğumuz asırda görüleceği üzere.
            Bu kadar gevezelik yeter şimdilik. Hoşça kalın sevgili dünyalılar. Öyle her felsefecinin dediğine de fazla kulak asmayın. Yeter ki tepenizde taşıdığınızı biraz kullanıp yalnızca hamallığını yapmayın. Kendinize de zarar veriyor çünkü kullanılmadığında. Çok nankör bilesiniz. J  06.06.2018- Halil Gönül
            
Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.