Cumartesi, Kasım 23, 2019

Not Alır mısınız?

Not

                Her birimiz hayatımızın değişik zamanlarında zor sorularla karşılaşmışızdır. Bazılarımız çözmüşlerdir, bazılarımız uzun uğraşlar sonunda çözmüşlerdir bazılarımız ise pes etmişlerdir. Bahsetmek istediğim konu ise bu soruyu çözmeye çalışırken kafamızın içinde dolaşanlar ve kendi kendimize çıkarmaya çalıştığımız dersler.

            Benim hatırladığım birkaç durum var. Üniversite yıllarındaydı, kosinüslü bir soruydu. Genellikle sınavlarda çıkar ama çözen öğrenci sayısı az olurdu. Günlerce uğraştım yüksek matematik yazılısı öncesinde ama uyanıkken çözemedim bir türlü. Sınavdan bir gün öncesi rüyamda çözdüm soruyu. Hemen kalkıp uykulu gözlerle kâğıda döktüm. İnanasım yoktu ama bir gerçek de önümde duruyordu işte. Uykum kaçtı heyecandan. Defalarca kez kontrol ettim, doğruydu çözüm. Sınavda da çıktı aynı soru ve ben de çözebilen azınlık arasına dâhil oldum.
            Hatırladığım başka bir durum ise üniversite bitirme tezi çalışmamdı. Bir gurup olarak çalışıyorduk. Yapı statiği ile ilgiliydi çalışmamız. Testere dişi gibi dizilmiş fabrika yapılarının deprem, rüzgâr, ısı etkisi vb. tüm doğal etkilere karşı sistem elemanlarının içinde oluşan iç kuvvetlerin hesaplanmasıydı.
            Nihayetinde kısa sayılabilecek bir sürede teslim ettik bitirme projemizi. Övünerek söylemeliyim ki tam puan almıştık yani yüz üzerinden yüz.
            Benim o zamanlar düşündüğüm şey ise her işin başında çözüme doğru yol alırken aklımdan geçenlerdi. Basit sorular ve bulunan cevaplar. Zaman kaybetmeden not almak gibi basit şeylerdi. Eğer işin başında notlar alınmaya başlanırsa izlenen yol ve çözüm net bir şekilde belgelenebilecek sonraki gelenlere önemli bir kaynak olacaktı. Ama ihmal ettim notlar almayı ve belli bir süre sonra da unutmaya başladığımı gördüm. Zor olan yanları unutmuyordum ancak asıl çözüme götüren basit soru ve cevapları unutmuştum hem de bir daha hatırlanamayasıya. Düşünüyordum ama olmuyordu bir türlü.
            Şimdilerde de yazma hakkında düşünmeye başladım. Bazen “ne belalı işmiş” diyorum bazen de kolay demek geçiyor içimden her ne kadar inanmasam da. Ama emin olduğum bir şey var o da yazmak. İstediğim gibi yazmak. Bir sürü kitapta yazılanlar dikkate alınırsa ve piyasada konuşulanlara yazılıp çizilenlere bakılırsa okur da var işin ucunda. Doğru, okur da var. Okur çeşit çeşittir. Her biri farklı kişilik ve farklı hikâyeler severler. Hangisine göre yazmalı? Bence hiç birisine göre. Neden mi? Yazan benim çünkü ve kendi istediklerimi yazmak istiyorum. Ancak öyle rahatladığımı hissediyorum. Benim yazdıklarımın da okuyanı bulunabilir elbette, bulunmayabilir de.
            İnsanlar yaşamlarında daima alışkanlıklar ediniyorlar ve alışık olduklarını yapmak daha kolay geliyor. Alışkanlıklarını kolaylıkla değiştirmek istemiyorlar. Değiştirmiyorlar da ne oluyor? Yerlerinde sayıyorlar en fazla. Geriye gittiklerinin bir farkında olabilseler kendilerini tokatlarlar eminim, hem de iki yanağını birden.
            Önce hevesle başlanır bir işe. Sonra bir şeyler çıkar ortaya. Arkasından beğenilmeyen yanları görülür ve değişiklik yapmak istenir derken devam eder gider bu durum. Kendime göre değil de bir başkalarına göre yazarsam eğer bir gün gelip onlara beğendirebilecek bir şeyim kalmaz. O zaman ne yapacağım? Ya hiçbir şey ya da değişeceğim, düşüncelerimi, yaşama bakışımı, kısaca kendimi baştan yaratıp yeni bir pozisyon alacağım. Olur mu? Bilmiyorum. Benim bildiğim kendim olmak ve kendimden bir şeyler katarak bir şeyler yazmak. Önce kendime beğendirip sonrasını okura bırakmak tercihimdir.
            Bu konuda uğraşmaya başladığım zamanları düşündüğümde düşüncelerimin değiştiğini görüyorum kendimde. Kendime sorduğum soru: nasıl yazayım ki istediklerimi aktarabileyim? En son düşüncem: yalın kelimelerden oluşan cümleler kurabilmek yönünde. Kolay olmadığını da görüyorum. Uğraşacağım sadece. Elimden geldiğince. Çünkü en anlaşılabilir olmak bu yoldan geçiyor. Herkesin anlayabileceği cümleler. Çünkü okuyucu her eğitim seviyesinde olabilir.
            Kim bilir belki günlük hayatta da aynı şeyler oluyordur. Biz yaşadığımız süre içinde binbir soru sorup cevaplıyoruz bilincinde bile olmadan. Ancak bazıları beynimizde bir yerlerde yazılmış oluyor. Bir yerlerde de işe karışıp sorunların çözümünde fayda sağlıyorlar. Neyse ki ellerimizin yerine beynimiz bazı notlar alıyor daima. Yoksa hayatımız hep bir döngü içinde geçer aynı şeyleri sürekli yapar dururduk.

                 
Görsel: Google Görseller

4 yorum:

  1. Beyin ilginç bir organ. Tam olarak çözülmüş, anlaşılabilmiş değil. Bu yüzden çözemediğimiz şeylerin cevabını başka yerlerde arıyoruz. O rüyanızda çözdüğünüz sorudan bahsediyorum. Benzer durumların olduğunu biliyorum.
    Yazmak konusuna gelince; bence insan yazdıkça okudukça kendini geliştirir. Yalın yazmak okuru rahatlatsa da edebi bir dil kullanmak okurun düşünmesini, hayal kurmasını ve bunlardan zevk almasını sağlar. Yapılan betimlemeler ve türlü sanat oyunları yazının kalitesini arttırır. Elbette bunun ölçüsü okuru sıkmamaktır. Yazarken okurun neden zevk alacağı düşünülmemeli. Eğer yazdığınızı kendiniz beğeniyorsanız bu yeterli. Bir de boş yazmamalı yazar bana göre. Okur onun bilgisinden, tecrübesinden ve yaşadıklarından kensdinde bir şeyler bulabilmeli.
    Hafızaya çabuk giren şeylerin çabuk unutulduğunu, zor olanların, zorlukla öğrenilenlerin akılda kalıcı olduğunu ben de müşahade ettim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaystros Tyrha, güzel yorumunuz için teşekkür ederim. :)

      Sil
  2. cosinüslü yıllarda bende çok not alırdım.O Dönemler belki sınav ihtiyaç için not alırdım fakat şuan gündelik yaşamı planlamak için not alıyorum
    fakat yaşlılık olsa gerek not aldığımı da unutuyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sibel ÖZER, not almak belki de zamanı bir yerlere kazımaktır, bir gün gelip birinin eline takılır nasıl olsa. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.