Cumartesi, Eylül 16, 2017

Pazar Gözlemim-23-Yazmak mutlu işi mi, mutsuz işi midir?

Hakkâri, İlerisi Yok Gari!
Yazmak

                Durup dururken şimdi, nereden geldi bunlar aklıma? Durup dururken dedim ama sözün gelişiydi canım, öyle de durup dururken gelmediler biliyorum! 😊
                Belli bir süredir kafamın içinde kırk tilki gibi dolaşıp duruyorlardı ama kuyrukları birbirine değmiyorlardı. 

           İşte olan oldu bugün, birkaç kuyruk değdi birbirine ve beni harekete geçirdi kafa dergisini okurken, televizyonda CNN Türk de haberleri izlerken. Sanki memlekette başka bir kimse yok konuşan da hep aynı kişiden bahsedip duruyorlar. Her ne kadar kıstıysam da sesini rahatsız oldum olasıya. En sonunda bin bir küfürle kapattım o zamazingoyu ve zamazingoların esaretinden de kurtulmuş oldum böylece.

                Kafamdaki soru şu: Yazmak mutlu işi midir yoksa mutsuz işi midir? 

              Hangisinin yazdığı eserler ses getirmiştir ve yaşar durumdadırlar? Mutlu yazar mutsuzluğu anlayabilir mi? Belki mutluluğundan önce mutsuzluklar yaşamıştır, olamaz mı?
             Dolayısıyla her ikisinden de yazabilir hem mutluluk hem de mutsuzluk, ikisini harmanlayıp arabesk de çıkabilir veya damıtma da ortaya çıkabilir, sızma gibi damla damla damlayarak yaşam meyvelerinden; yaşam iksiri meydana gelmiş olabilir.
               Her şey olabilir bu dünya da hele de Türkiye de. Her şey olabilir. 100 yıllık emekler bir anda heba olabilir, bir anda 200 yıl kaybetmiş olabilir bir memleket geleceğinden, bir kumar masasında. 😜
              
"Asıl soru"
  Hovardalık bu, kazanmadan harcanan sermayedir hovardanın harcadığı. Ata mirasıdır kaybolan, kendi alın teri değildir kesinlikle çünkü emek harcamış olsa bir evlat o sermayeye, harcarken o kadar hovardaca ve sorumsuzca harcamaz.
                Şimdi dönelim asıl soruya: Mutlu insan mı, mutsuz insan mı iyi yazar? İyilik ölçüsü var mıdır? Kime göre iyi, kime göre kötü? Zor sorular bana göre, kesin bir cevabım yok ama değerlendirmeye çalışacağım bakalım ne çıkacak ortaya. Benim pelte kılıklının ne yumurtlayacağını henüz kestiremiyorum.
                Bence, acılar yaşamda daha fazla; dolayısıyla mutsuzlukların hakimiyetinde bu dünya. Her kim ne derse desin. Bilimler, felsefeler, psikoloji, sosyoloji, iktisat, ekonomi, matematik, fizik, kimya, … daha bir sürü bilim dalı insanı mutlu etmenin yolunu bulmaya çalışıyorlar ve her biri de kendi disiplinine göre yol yordam çiziyor. Git gidebilirsen. Yersen yani!
                Neden herkes bu kadar uğraşıyor mutsuz olmakla, mutlu olmakla? Mutsuz eden ne peki?  Kaybetmek mi, kazanamamak mı, sevgiliden ayrılmak mı, kavgada ağır yumruk yemek mi, küçük düşürülmek mi?.. Uzayıp gider bunlar böylece…
                Peki, elinde hiç kaybedecek bir şeyi olmayan neden mutsuz? Bence mutsuz olmamalı tam tersine mutlu olmalı, yok çünkü kaybedecek bir şeyi. En azından çok kişiye göre daha mutlu olmalı. Eğer mutlu değilse elindeki hazinenin farkında değil demek ki. Herkes kaybetmemek için ya da daha fazla kazanmak için çabaladığı için mutsuz oluyor, görünen durumda.
                Eğer bir insan kaybedecek bir şeyinin olmamasına kadar gelmişse o insanın kaybettikleri çok demektir, artık kaybetmenin ne demek olduğunu ve aynı zamanda da kazanmanın ne demek olduğunu ondan iyi bilen yok demektir.
                Kaybedecek bir şeyi olmaması iyi bir şey belki de. Neden mi? Çünkü: Hiçbir korkusu kalmamıştır, kimse onun için üzülmeyecektir, kimseden korkmayacaktır kendine zarar verecekler diye. Devletten korkmayacaktır, yanlış politika izleyip memleket ekonomisini çökertecekler de zarar göreceğim diye. Vergi taksitini, KDV borcunu ödeyemeyecek korkusu olmayacaktır. Kısaca kimseden beklentisi ve kimsenin de ondan beklentisi olmayacaktır. Acaba bir eş dost para mı isteyecek, ya geri ödemez de kırarsam gibi başkasını üzme ihtimali veya üzülme ihtimali olmayacaktır.
"Kim bilir"
                Bence yaşasın sıfır. Bakın ne aklıma geldi bu cümleden sonra.

          Hakkâri’de memurluk yapan sürgün memur nasıl teselli bulur bilir misiniz? 

  “Hakkâri, ilerisi yok gari.” Diyerek. 

   Türkiye’nin en mutlu ve mesut memuru olur. Çıksın bir delikanlı da Hakkâri ilinden ileriye sürsün bakayım da görelim. Alnını karışlarlar vallahi, bugüne kadar ben duymadım daha bu işi becerebileni.
                Bu yazıyı uzattıkça uzatabilirim ama biraz hızımın kesildiğini hissetmeye başladım, fırsat bu fırsat diyerek bir daha şahlanmadan kısa keseyim bari de siz de kurtulun ben de kurtulayım. Şunun şurasında acıcık muhabbetimiz var ondan da olmayayım değil mi?
                                                                                                   Demek ki sıfırda değilim daha. Hala bazı korkularım ve kaybedeceğim şeylerim varmış be!
                Bence acılar ve çaresizlikler dolayısıyla mutsuzluklar zorunlu olarak bir şeyler çıkarıyor ortaya, sulu kuyuya düşen kedinin kuyudan ıslak çıkması gibi galiba bu işler, sizler ne dersiniz, su kuyusuna düşen kedi nasıl çıkar, ıslak mı, kuru mu? Ya çıkamazsa! Elbette bu ihtimal de var elde. Göz ardı etmemek gerek, çıkabilen kedi bir şeyler yazıyor galiba, çıkamayansa alın yazısını yazıyor. 😊
                Sizlerin bol bol yazanlardan, yazabilenlerden olmanız dileklerimle hoşça ve mutluca kalın. Az da olsa kaybedecek bir şeyleriniz olması hiç de fena olmaz, sizi tetikte ve uyanık tutar hiç olmazsa.
                Hoşça ve sağlıkla, mutlu kalın. 😊
                                                                                                                 16-09-2017-1920

                                                                                                                    Halil GÖNÜL

Görsel: Google Görseller


8 yorum:

  1. Yazan kişinin bakış açısıyla sınırlı bence. Kimileri mutlu olduğunda kimileri de kederlendiğinde yazar. Yazmak alışkanlık kazanmışsa bence yazan kişi mutludur.

    Güzel bir paylaşım. Kaleminize ve duygularınıza sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mukaddes'çe Konuşan Satırlar,
      Katılıyorum değerlendirmelerinize. İnsanın taşma zamanları göreceli, bahsettiğiniz gibi kişiden kişiye değişebilen durumdalar. Yazmak: Alışkanlıktan öte, ihtiyaç oluyor bazı durumlarda, yazma zorunluluğu hissediyor ve boşalıyor böylece; rahata da eriyordur belki de. :)
      İyi ve bolca yazmalar dilerim. :)

      Sil
  2. Mutluluk da göreceli bence. Mesela sevdiğim bir yemek gelirse önüme mutlu olurum. Ama aynı yemekten bir başkası nefret eder. Ya da tam tersi. Üniversite yemekhanesinde tatlı çıkınca arkadaşımın çorbasıyla değişiyorduk. Böylelikle her ikimiz de mutluluğun yolunu bulmuştuk. Yazarlık gözlem, birikim ister. Çok şey yaşayınca onları paylaşmak mutluluk verir insana. Paylaşmak biriyle ya da birileriyle sözlü iletişim kurmak şeklinde olabildiği gibi yazarak da olabilir. Paylaşmaktan mutlu olan her yazan kişi mutludur o halde:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaystros Tyrha,
      Haklısınız ve size katılıyorum. Mutlu olmanın yolunu insanlar kendileri buluyor her ne kadar başka birileri mutluluklar yolu çizse de sonuç itibariyle kendi seçtiği yollardan giderek mutlu olmanın çarelerini arıyorlar.
      Yazmaktan mutlu olmaya gelince: Belki de içinde taşıdığı yılların yaşanmışlık yüklerini artık boşaltma zamanının geldiğini düşünerek yükün bir kısmını sırtından atma çabasıdır belki de. Yükünü hafifleterek yeni yükler sırtlanmaya yer açmış olur böylece.:)
      Mutlu paylaşımlar dileklerimle mutlu yarınlarınız olsun dilerim. :)

      Sil
  3. Mutluluk ve mutsuzluk hayatta sahip olup olmadıklarımıza karşı verilen tepkiler. Milyon dolarlara trilyonlara sahip bir kimse mutsuz ama köyde bir somun ekmek yiyen insan mutlu. Bu biraz da kişinin yetinmeyi bilip bilmemesi ve doymak bilmeyen nefsini doğru bir şekilde dizginleyebilmesiyle alakalı. Anı yaşamak da önemli ileriyi geriyi düşünmek yersiz. Ha geçmişten gerekli dersi alıp gelecekte ona göre hareket edeceksin o ayrı ama yok felanca bana bunu dedi ben buna küstüm kin güdeyim yapan da hayatını mahveden de var. istesem ben de baya yazarak döktürebiliyorum da zamanım yok :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kozmetik Psikolojisi,
      Size katılıyorum genel anlamda. Sizin de bahsettiğiniz gibi farklı detaylar da var yaşam içinde kişileri etkileyen ve de kişilerin bu etkiler altında davranışını belirlemesine yol açan. Bahsettiğiniz mahalle baskısı, insanı esir alan ve hayatını çalan bir şeydir; bırakın mutlu olmayı, yaşadığının bile farkında olamaz öyle insanlar, başkalarına göre bir yaşam sürdürür. :)
      Umarım bir gün zaman bulursunuz da okuruz değerli yazılarınızı bu konuda. :) Eminim ilginç detaylar çıkacaktır. :)

      Sil
  4. yazarlık konusunda da mutlu olan da yazar mutsuz da böyle bir ayrım yoktur bence ama genelde duygularını güzel kaleme alanlar yazar bir de hayal dünyası iyi olanlar diye düşünüyorum..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kozmetik Psikolojisi,
      Bir röportajında okumuştum Yaşar Kemal'in sözünü. Kendisine soruyor "Nasıl yazıyorsunuz?" diye, cevap veriyor: "Yazmıyorum, yaşıyorum." diyor. İlk okuduğumda epeyce düşünmüştüm bu sözünü ve taa ki blog yazmaya başlayınca anlamaya başladım. 300 sayfa kadar bir roman denemesi yazmaya başladığımda da yolu yarılayınca anladım dediğini. Bir roman karekterime aşık olmuş olduğumu hissedince. Uzun bir süre beni etkisi altında tuttu o karekter. Neredeyse bir yıl oldu demlenmeye bırakalı, henüz bitmedi ve sil baştan ele alınması gerektiğini düşünüyorum.
      Bence yazmak Yaşar Kemal Usta'nın dediği gibi. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.