Perşembe, Nisan 12, 2018

Kaşık-52-Köye Gelen Yüzbaşı

“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”

"Yıldızlı Komutan"
BÖLÜM-52-

İlk Defa Gelen, Yıldızlı Komutan

            Gelen jandarmaları karşıladı muhtar, yanlarında giden köy azası da vardı. Birlikte gelmişler. “Buyurun” diyerek yol gösterdi jandarma komutanına muhtar. Odasına doğru yürüdüler birlikte hiç konuşmadan.
            Jandarma komutanı çok sert görünüyor diye düşündü muhtar. Hiç gördüğü bir komutan da değildi üstelik. Bir iş var bunda diye aklından geçerken kapıyı açmaya çalıştı el yordamıyla. Kafası yukarıda ve sert komutanda takılıydı. Bir iki denemeden sonra gıcırdatarak açtı muhtarlık odasının kapısını.
            İçerisi oldukça ağır bir nem kokusuyla doluydu. “aç şu pencereyi de muhtar, öldürecek misin sen bizi” dedi emredercesine sertçe. “hemen açarım komutanım, olur mu öyle şey, estağfurullah.” Hemen pencereye yüklendi. Önce camlı kanadı açtı daha sonra da kepengin mandalını çıkardı ve itti tahta kepenk kanadını pencerenin.
            Durduğu yerde bile zorla ayakta durmaya çalışan tahta, dört köşe bir masanın etrafındaki tahta sandalyelerin sağlam olup olmadığını test etmek için yarım metre kadar kaldırıp pat diye vurarak test etti komutan,  sonra da elinde sağlam durduğunu görünce oturdu sandalyeye.
            Yanında esas duruşta bekleyen çavuşa sağ elini uzattı muhtarın gözlerinin içine delercesine bakarken. Çavuş sırtındaki çantadan büyük ve kalın bir defter ve kalem çıkarıp uzattı komutanın uzanan eline doğru. Komutan eline değen defteri ve kalemi kavrayarak koydu önüne ama gözleri halâ muhtarın gözlerinde dikiliydi.
            Muhtar alabildiğine tedirgin olmuştu ama ne olup biteceği konusunda da hiçbir fikri yoktu. Düşünmeye çalışsa da beceremiyordu düşünmeyi. Bir türlü de gözlerini kurtaramamıştı komutanın gözlerinden.
            Muhtar irkildi bir an, komutanın rütbesi omuzundaydı, üç tane de yıldız vardı ve parlıyordu ışıl ışıl.  Bu köye hiç böyle rütbeli komutan geldiğini hatırlamadı bir an hızlıca düşününce. Çocukluğuna kadar gitti ama takılmadı hiç hafızasında böyle bir şey. askerlikten bu tarafa omuzda rütbe görmemişti.
            Muhtar yutkunmaya başladı yüzbaşı komutana bakarken. Bir çocuk gibi hissediyordu kendini. Bir bokluk olduğu belliydi, öğrenecekti az sonra. “Muhtar, eğri otursak da doğru konuşacağız şimdi. Sakın köyünü korumaya falan kalkma, anladın mı beni. Ne biliyorsan açıkça anlatacaksın bana. Baştan anlaşalım. Ben açık sözlüyümdür ve bir sorduğumu bir daha sormam. Zorunlu kalırsam da başka türlü sorarım. Umarım anlamışsındır beni.”
            Muhtar boncuk boncuk terlediğini hissediyor ama elleri gitmiyordu alnına silmek için. Yutkunarak nefes aldı arkasından. Dili damağına yapışmış konuşmak için zorluyordu kendini. “Saklayacak neyimiz olur komutanım, sizin ne demek istediğinizi iyi anladım ama sizi bu kadar kızdıran şeyin ya da olayın ne olduğunu anlayamadım. Hele anlatın ya da sorun da anlayalım. İnanın bana ne elimden gelirse yaparım. Size yardımcı olmak benim vazifem…”
            Komutan hiç gözünü kırpmadan muhtarın gözlerinin içine bakarak izlemeye devam ediyordu. Muhtarın ürküntüsünü hissetti ve daha da baskılamaya çalışarak ellerini masanın üzerine koyduğu defter ve kalemin üzerine sertçe vurduğunda “pat” diye cılız bir ses çıkardı ellerinin içiyle birlikte defter. Masanın tahtası da ses verdi “gıcırt” diyerek.
                       
                                                                                                                   
Devam edecek...
Görsel: Google Görseller

2 yorum:

  1. eyvah yüzbaşı soruları sorana kadar muhtarın işi bayağı zor olcak gibi..😀emeğinize sağlık..🙂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ertuğrul Yıldırım,
      evet, öyle görünüyor. :)
      Teşekkür ederim. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.