Cuma, Mayıs 25, 2018

Nazlı Kız

"Nazlı Kız"

Nazlı Kız

            “Bu benim babam!” dedi, gözlerinin içi gülüyordu iki eliyle narin bir nesne tutar gibi çerçeveli bir resmi tutuyordu önümde Nazlı Kız.
            Nazlı kız dediğime bakmayın iki çocuk anası koskocaman bir kadın o, yüreği koskocaman.  Ama anasının nazlı kızı hala, ilk göz ağrısı.
            Gözlerime bakarken “Babam…”  dedi, durakladı öylece, derin bir nefes aldı…  “yirmi bir yaşında çekilmiş bu fotoğraf, arkasından da intihar etmiş yirmi iki yaşındayken. Ben daha çocuktum o zamanlar. İki kız kardeşim daha vardı benden küçüktüler.
            “Anam sarıp sarmalamıştı hepimizi gurbette. Topraklarımızdan çoktan kopmuşuz, göçmüşler durmadan. En son durak burası oldu bize.” Gözleri parlıyordu ağlamaklı. İçim burkuldu bir an, hissettiğim acizlik duygusundan.
            Anası “Nazlı Kız” derdi ona, cevvaldi, tuttuğunu koparandı, çelimsiz, kara kuru zayıfça olmasına rağmen kendinden büyük işlerin altından kalkmasını bilirdi her zaman. Ana gözü görmez mi hiç, görüyordu her birini. Arada bazen küserdi de “Nazlı Kızım benim” der sarılıverirdi anası gözlerini puslu gördüğü zaman.
            Anası on beş yaşlarında evlenmiş babasıyla, arka arkaya çocukları olmuş. Babası büyükmüş biraz, anasından. Ne olduysa olmuş intihar etti demişler bir gün alaca karanlıkta cesedini buldukları zaman. Nazlı kız tam hatırlayamasa da o günleri puslu bir görüntü varmış gözlerinin önünde. Hiç gitmemiş o görüntü hep birlikte yaşamışlar ve hala daha birliktelermiş babasıyla.
            Anaları hiç sızlanmamış onları büyütürken. Akrabalarının yardımı, komşularının yardımı derken anasının da gece gündüz temizliklere giderek kazanmaya çalıştığı paralar yetmiş de artmış bile. Çok da tutumluymuş anası.
            Nazlı kız gün gelmiş âşık olmuş. Sevmiş bir delikanlıyı. Bir süre saklı gizli buluşmuşlar ama yetmemeye başlamış hasretlerini gidermeye bu buluşmalar. Daha birbirlerine sırtlarını dönüp giderlerken ters yönlere, içlerinde bir sızı başlarmış.
            Anasına açmış durumu Nazlı Kız. Anası oturtmuş dizinin dibine, gözlerinin içine bakmış taa derinliklerine. “emin misin Nazlı Kızım, emin misin?” demiş başını okşayarak. Daha yaşı küçükmüş anasına göre. Kendisi bilmezmiş gibi küçük yaşta evlenmeyi, sevinmiş Nazlı Kızının adına ama içinde bir burukluk varmış yine de.
            Anası da sevmiş babalarını, kaçmışlar kendi babası razı olmayınca.  Çok inatmış babası, çocukları olunca bile barışmamış hala daha konuşmuyorlarmış, bir güne bir gün arayıp sormamış bile. Bir süre başını okşamaya devam etmiş anası. Yüreciği çarpıyormuş güm güm, Nazlı Kızın.  Gözlerinin içine bakmış anasının.
            Anası, sağ kolunu kaybedecek olmasına mı yansın, daha gözlerinde küçücük olan Nazlı Kızının karşılaşacağını düşündüğü durumlara mı yansın bilememiş. Epeyce okşamış saçını. Saçları darmadağın olup birbirine karışmış Nazlı Kızın ama hiç kıpırdamamış anasının eli başında, saçlarının arasında dolaştığı sürece. Yalnızca yüzüne, gözlerine bakmaya çalışmış. İçinden geçenleri görmeye, anlamaya çalışmış.
            “O çocuk da seni, senin onu sevdiğin kadar seviyor mu kuzum, emin misin?” demiş duraklayarak. Elini saçlarından çekip iki yanağını avuçlarının içine almış, gözlerini gözlerinden kaçırmadan. “he ana, seviyor o da beni.” Diyebilmiş kalbinin gümbürtüsünü bastırmaya çalışarak.
            “tamam, yavrum, nazlı kızım benim. Söyle o zaman, istemeye gelsinler. Madem sen de o da birbirinizi çok seviyorsunuz, bize de büyüklüğümüzü göstermek düşüyor.”
            Nazlı kız istenir anasından, düğün dernek kurulur ve evlenirler sevdiği delikanlıyla. Günler geçer hızlı hızlı. Bir rüyadaymış gibidir Nazlı Kız ilk zamanlarda derken nur topu gibi şirin bir kız getirir dünyaya. Herkesin dünyası değişivermiştir bir anda. Tüm geçmiş sıkıntılar unutulur adeta.
            Nazlı Kız’ın anası alır kucağına ilk defa nazlı kızının bebeğini, koklar, koklar, öper yanaklarından nur topu torununun. Gözyaşlarını tutamaz bir süre., sadece bakar bakar yumuş yumuş gözlerine, ellerine. Yumuş ellerinden öper “Kaderin bize benzemesin biricik torunum, sen kır şu şeytanın ayağını!” diye fısıldar kulağına eğilerek.
            Derken ikinci torun gelir dünyaya, o da nur topu bir erkek torundur. Babaları yoktur o gün yanlarında. Başına bir iş gelmiş içeriye düşmüştür, bir süre tatil yapacaktır kendi tabiriyle. İşler karışmıştır bir süredir. Bir türlü anlaşamamaya başlarlar, kocası her akşam evden çıkar bazı akşamlar eve bile gelmez olmuştur artık. Başına iş gelecek diye içi içine sığmaz ama ne yaptıysa önüne geçemez kocasının.
            Bir zamanlar deli divane sevdiği kocası çok değişmiştir. Var gücüyle çırpınmaya devam eder ailesini, yuvasını ayakta tutmak için. Uyuşturucu illetine yakalanmıştır sevdiği adam. Gözü görmez olur hiçbir şeyi aldığında uyuşturucuyu. Uyuşturucu almadığı zamanlar hemen geriye geliverir eski sevdiği delikanlı. Ama çok sık olmaz artık bu durum. Tedaviye yanaşmaz kişiliğinin bir parçası olmuştur uyuşturucu.
            İki çocuğu büyümüşlerdir zaman içinde. Yıllar pek hızlı geçmez olurlar, inatla ayak diretirler bitmemek için. Nazlı kız da anasının kaderini yaşamaya başlar adeta. Elden gelen öğün olmaz o da zamanında gelmez sözü kulaklarında çınlar sürekli. Bulabildiği zamanlarda temizlik işlerine gitmeye başlar çocuklarına iki lokma ekmek parası kazanabilmek için. Hiç yılgınlık göstermez içerideki sevdiği kocasına da toz kondurmaz ama bu kaçıncısı olduysa içeri düşmesinin yakında çıkacağı günü iple çekmeye başlar.
            “bu son olacak inşallah, akıllıdır, tutumludur benim kocam, yufka yüreklidir ama işte… Arkadaş çevresinden kopsa her şey tersine dönecek ama bir türlü koparamadık, kopamadı onlardan, girdiler mi hepsi giriyorlar, çıktılar mı hepsi çıkıyorlar. Bu da bizim kaderimizmiş demek ki…”  gözleri dolu dolu oldu bir an elindeki çerçeveli resme bakmaya koyuldu tekrar.
            Bir süre diz çöktüğü yerden kalktı, zorlandığını fark edebildim ayağa kalkarken. Elleriyle destek vermişti kendine. Ayağa kalkıp, resmi öptü ve vitrindeki yerine koydu yeniden. Bir süre baktı öylece ve çay bardaklarını toplamaya başladı sonra.
            Küçük oğlan beş yaşlarında kız ise dört yaşlarında koşturarak girdiler içeriye arka arkaya. “Anne, ablam bana oynatmıyor bilgisayarda…” diye yıkıyordu ortalığı yaramaz oğlan. Kızına baktı sevecendi, şefkat damlıyordu gözlerinden. Bir an göz göze geldiler kızıyla. “tamam, anne…” dedi kızı tuttu kardeşinin elinden alıp götürdü gerisin geriye. “tama ablacığım, tamam, sen oynayacaksın önce arkasından ben. Sırayla oynayacağız tamam mı?..”
            Giderlerken arkalarından bakıyordu gülümseyerek. Söz söylemesine gerek duymamıştı kızına. Bakışarak konuşmuşlardı.
15.05.18
Halil Gönül
Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.