Cumartesi, Kasım 03, 2018

Zafer Ne Düzeltiyor?

Zafer’in Düzeltmeleri

            Hayatında hiç sağcı olamadığına şaşıran Zafer, neden öyle olduğunu anlamak için kendine sordu. Bazı konularda neredeyse yaşı boyunca aklı erdi ereli düşündükçe hataları görüp düzeltmeye çalışmakla geçirdiğini fark edince oldukça şaşırmış durumdaydı. Düzeltebildikleri çok az geliyordu kendisine. Düzeltemediklerini ise düşünmeye devam edişini oldukça komik buluyordu.
            Yaşanılan kültür içinde bu kadar yalan ve yanlışın nasıl barınabildiği konusu ise başlı başına bir olaydı kendisi için. Bu kadar yalan ve yanlış içinden doğruları seçebilmek her babayiğidin yiyebileceği halt değildi görünen. Ancak ne gören vardı ne de görmek isteyen. Demek ki işine yarıyordu bazılarının. Yanlışlıklardan nemalanıyorlardı. İnsanlar yanlışın yanlış olduğunu bile bile yanlış yapar mı? Arada çıkar ancak akıl yoksunluğu vardır mutlaka. Başka türlü olması mümkün değildir.
            Hele yaşı boyunca uğraştığı düzeltmeyse insanların aklının alamayacağı bir durum, öyle ki: insanların varlığı boyunca tartışılmış durmuş ama hiçbir yol kat edilememiş. Kendince çözümlemiş, durum net olarak açık artık. Bu yüzden bahsetmek istemiyor hiçbir yerde. Bahsetmek istedikleri kafasının içinde dolanıp duran şeyler. Elinden geldiğince sıraya koymaya çalışıyor sürekli.
            Acaba herkes de mi aynı şeyi yapıyor, yoksa yalnızca ben miyim? Sorusu aklından geçtiği zamanlar çok oluyor görüp ve duydukları karşısında. Neden insanlar düşünmezler, düşünemezler? Düşünsün diye değil midir beyin denilen pelte. Düşünmek zor iş galiba! Zor olduğu kesin, oldukça zaman ve enerji tüketiyor.
            Türkiye değişik bir memleket, Türkler ise bir o kadar da ilginç olmaya başladı epeyce zamandır.  Neredeyse çocukluğundan beri hiç sağcı olamadığını düşünürken eski zamanlarda durumları anlayabilmek için bir sağı temsil eden satışı yüksek bir gazete bir de solu temsil eden gazete alarak özellikle köşe yazarlarını okuduğunu hatırlayınca gülümsedi. Bir seferinde askerlik yaparken evde birlikte kaldığı gazeteci bir arkadaşı bu durumu görünce sağcı gazeteyi alıp buruşturup çöp kutusuna atmıştı da bir şey dememişti kendisine. Bir süre sonra arkadaşı sebebini açıklama gereği duymuştu kendisine. “Zafer her seferinde bakıyorum, bakıyorum ne zaman vazgeçersin diye ama olmadı. Artık dayanamadım. Ne bulacağını zannediyorsun, belli değil mi ne oldukları, ne olacakları?” demişti.
            Zafer içinde öyleydi ama yine de “belki” bir şey bulabilirim diye düşünmesinden kaynaklı, düşündüklerinin doğruluğundan emin olmak istediğinden almayı düşündüğünü hatırladı. Tartışmaları olurdu zaman zaman, konulardan ve bakış açılarından uzak kalmak istemediğindendi.
            Hissi yanın ağırlığı daha fazlaydı nedense kanının hiç kaynamadığı insanlardı sağcı insanlar. Daha ilk merhabada veya ilk görüşte hissediyordu, sıcaklık bulamazdı kendilerinde. İçlerinde her zaman sakladıkları bir şey olurdu, çoğunda da biraz devam ettiğinde görürdü. Bu durumlar güvenini kırmıştı. Yalnızca merhaba, merhabaydı ilişkisi sağcılarla. Daha fazla arayı kapatmazdı ki uzak kalabilsin. Şikâyeti hiç olmadı durumdan ancak yıllar geçtikçe haklılığını ve hislerinin doğruluğunu gördü.
            Zafer arada bir bu hissi tutumunu oldukça sert bir şekilde eleştirip yargılardı ama sonuç değişmezdi. Değiştiremedi. Tek taraflı bakmak değildi bu durum, doğru, doğruyu bulmak, doğruyu bilmek çabasıydı sadece.
            “Keşke sağcıları tanımak için harcadığım çabanın yüzde birini kadınları tanımak için harcasaymışım!” dedi yüzünü buruşturarak. Yüzünü buruşturan duygularıydı. Korkuyordu kadınlardan artık. Nedeni gayet basitti korkusunun. “canım, cicim diyerek diri diri yiyorlar adamları, adamlarsa farkında bile olamadan ölüp gidiyorlar. Zavallılar!” ayağının ucundaki yumruk büyüklüğündeki taşa vurunca yırtık ayakkabısından kaçmaya çalışan çıplak başparmağı çok acıdı. Eğilip baktığında kanamaya başladığını gördü. Ne zaman bir salaklık yapsa canı yanıyordu. Yine düşünmeden yaptığı bir davranış yaptığının farkına vardı.
            Kanamayı durdurmak için cebinden gazete ve bez parçalarından çıkarıp sardı parmağını ve yırtık çorabını parmağının ucuna doğru çekip kapatarak parmağının altına kıstırıp üstüne bastı. Acısına katlanacaktı artık, kızgınlığını gizleyemiyordu düştüğü durum için. “Oh olsun, hak ettin bunu sen.” Dedi
            “Yıllardır Türkiye’de iktidarı sağ zihniyet yönettiğini düşündükçe çıldırmamak elde değildir ancak hiç de çıldıran görülmemesi beyin konusunda şüphe uyandırıyor insanda. Hele göz ve kulaklarının varlığına ne demeli? Kulakları duymaz, gözleri görmez yalnızca aksesuar olarak taşınıyorlar oluşunun ispatı Atatürk’ten sonra yaşananlardır bu memlekette. Gerçekten göz, kulak, beyin, burun olması illaki onların insan olmasını gerektirmiyor demek ki. Cehalete bir şey diyeceğim yok ancak cehaletin iktidar ettiği cahil, eğitimsiz, örümcek kafalıların iktidarına kişiliksiz eğitimlilerin yalakalıklarına ne demeli! Denilecek şey çok basit, kişiliksizliklerinin kendileri üzerinde yarattığı baskıyı sönümlendirip kendi kendilerini yüceltmenin bir yolu olarak seçiyorlar yalakalığı. Yalakalar olmadan, beyinsizler olmadan, kör ve sağırlar olmadan bir memlekette sağ bu kadar iktidarda kalamaz…” yürürken ayaklarını daha sert vurarak devam etmeye başladı Zafer. Parmağının acısını hissetmiyordu. Yırtık ayakkabısının tabanı ile üstü neredeyse ayak bileklerine kadar ayrılmaya yüz tutan sağ ayağının sesi sol ayağından farklı çıkıyordu. Sol ayağını bastığında “pat” diye tek tonda ses çıkarken sağ ayağını vurduğunda ise iki ayrı ses çıkıyordu. Fark ettiğinde baktı her iki ayağına ve gülümsedi.

Görsel: Google Görseller

4 yorum:

  1. ah eskiden sağcı solcu varmış de mi. kaptırıp gitmişler işte zafer gibi ve hayatı kaçırmışlar yaniii ama iyiler de vardır tabii :)

    YanıtlaSil
  2. Güzel bir söz " Allahım bize düzeltebileceğimiz yanlışları düzeltebilme gücü, düzeltemeyeceklerimizi kabullenebilme sabrı ver".

    YanıtlaSil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.