Salı, Kasım 27, 2018

Ne Olacak Bu Memleketin Hali?-7

Kent ve Şiddet

                Evet, kent şiddet doğurur mu? Başka bir deyişle kentler şiddetin kaynağı olabilir mi, eğer oluyorsa nasıl oluyor?..
                Elbette kentler yaşam alanlarıdır ve aynı zamanda köy gibi kırsal yerleşim alanlarına göre imkânların daha geniş oldukları yerler olarak düşünülür. Milli gelirden daha fazla pay alırlar kentlerde oturanlar genel olarak. Ancak bu payın ne şekilde dağıldığı önemlidir. Yeterli midir? Doğru dağılım var mıdır?.. Sorular elbette çoğaltılabilir…
                … Özellikle dinsel inançlar alanında, geçmişte hiç görülmemiş ölçüde zihinsel sapma yaşanmaktadır; yüzyıllar boyunca toplumların yaygın etkiye sahip etik, geleneksel, dinsel yasalarla idare edilmesini sağlayan popüler kültürlerin yerini toplum bilimcilerin popülizm diye adlandırdıkları şey almıştır. Köy ya da kır hayatına bağlı olan bu yasalar vahşi şehirleşmeyle, yapay bir modernleşmeyle ve yıkıcı siyasi iradeciliklerle paramparça edilmiştir… (Kaynak: Avrupa'da Etik, Din ve Laiklik- METİS YAYINLARI, MART 1995 isimli kitabın içindeki MOHAMMED ARKOUN’un bildirisinden alınmıştır.)
                Genel olarak MOHAMMED ARKOUN’un  ifade ettiği gibi vahşileşme her alanda kendini gösterir haldedir.
                               

S.37- Kent ve Şiddet:
 (Kaynak: Kent Ve Siyasal Şiddet -  1982- Ankara- AÜSB-Prof. Dr. Ruşen Keleş – Doç. Dr. Artan Unsal)
                … Kentleşmeyi, geniş anlamda, ekonomik gelişmeye koşut, toplum yapısında iş bölümü, uzmanlaşma ve örgütleşmeyi artıran, insanların dünya görüşlerinde, değer sistemlerinde ve davranışlarında köklü değişmelere yol açan bir toplumsal gösterge olarak ele alanlar çoğunluktadır. Kentleşme olgusunun bir de demografik yanı vardır ki, kısaca, bu da, bir ülkede "kent" adını verdiğimiz yerleşme birimlerinin gerek sayısının artmasını, gerekse alanca büyümelerini içerir. Kentleşme, 20. yüzyılın ikinci yarısında, yalnız gelişmiş ve sanayileşmiş toplumların değil, belki de çok daha belirgin bir biçimde, gelişmekte olan ülkelerin başlıca sorunlarından birini oluşturur.
… Bununla birlikte, genellikle, kırsal yerleşmelerle kentsel yerleşmeler arasında olduğu gibi, büyük kentlerle küçük kentler arasında da, yalnız nüfusun yoğunluğu açısından değil, sosyo—ekonomik ve kültürel bakımlardan da önemli farklılaşma ve karşıtlıkların bulunduğu açıktır. Her ne kadar kentleşme genellikle olumlu yanlarıyla değerlendirilmekte ise de, bu süreç, çözümü son derece güç birtakım toplumsal sorunları da birlikte getirmektedir. Bir başka deyişle, toplum yapısının giderek karmaşıklaşması, yönetenler ile yönetilenler arasındaki iletişimin zorlaşması ve sınırlar arası çatışmaların daha da keskinleşmesi sonucunda, çağımızda büyük kentler bunalımın, huzursuzluğun, yabancılaşma ve şiddetin beşiği olmaktadır…

S.38- Türkiye ve Büyük Kent:
… Ülkemizin 1950'lerden bu yana içine girdiği hızlı kentleşme süreci ortadadır: Nüfusun kentlerde yaşayan oranı, 1950'de % 18,7’den, 1960'da % 25,3'a, 1970'de % 33,2’ye, 1980'de ise              % 45,4’e yükselmiştir. Bu son oran, il ve ilçe merkezlerinde yaşayan nüfus temel alınarak bulunmuştur. Ne var ki, kentli nüfus belediye sınırları içinde yaşayan nüfus olarak ele alınırsa, Türkiye'de kentleşme düzeyinin % 50'ye yaklaştığı söylenebilir…
Hızlı ve Çarpık Kentleşme:
… Son 30 yıl içinde, ülke nüfusu yılda ortalama % 2.5, kırsal nüfus % 1.5, kentsel nüfus ise             % 7 oranında artış gösterirken, büyük kentlerin yıllık ortalama nüfus artışları % 9 ila % 10'a ulaşmaktadır. Büyük kentlere yönelik bu göç o ölçüde belirgindir ki, 1960'da kentsel nüfusun % 48,4’ü nüfusu 100 bini aşan 9 kentinde yaşarken, bu oran 1980'de % 65'e yükselmiştir. Bu arada, nüfusu 100 bini aşan kent sayısının 30'u bulduğunu da ekleyelim. Üstelik "büyük kent" adını verebileceğimiz kentlerde 1960'da 3,5 milyondan az yurttaşımız yaşarken, bugün bunların sayısı 13 milyon dolaylarındadır. Söz gelimi, İstanbul, Ankara ve İzmir'in nüfusları bir milyonu aşmış, Adana ve Bursa ise yarım milyona ulaşmıştır…

S.39-
                … Doğduktan sonra iller dışında yaşayan nüfus oranı, Türkiye'de 1935 yılında % 6.8 iken, bu oran 1955'de % 10.4'e 1975'de ise % 18.8'e yükselmiştir. Bu oranın günümüzde % 20'yi geçtiği varsayılabilir. ..
                … Önder Şenyapılı “Kentleşemeyen Ülke — Kentlileşen Köylüler” başlıklı incelemesinde 'Türkiye kentleşiyor. Ama kentlerde yaşayanların toplam nüfus içindeki payının artması, kentsel nüfus büyüme hızının yüksekliği, bir ülkenin gerçek anlamda "kentleşmiş' sayılması için yeterli değil" derken çok haklıdır. Söz konusu kentleşmede açık bir "çarpıklık" söz konusudur. Şenyapılı, "gerçek anlamda kentleşmiş" bir ülkenin ekonomisinin, yalnızca tarıma dayalı bir yapı göstermediğine ve "tarım-dışı etkinliklerin" ağırlığının artarak, tarımın önüne geçtiğine dikkati çekerken, Türkiye'de söz gelimi,
1976 yılında, katma değer dağılımında tarım kesiminin % 55'lik bir pay aldığına değiniyor. Oysa bu pay Bulgaristan'da % 25, Yunanistan'da % 16, İsrail'de % 11, Yugoslavya'da % 9 ve Japonya'da % 8'i aşmıyordu.


Devam edecek...

Başlangıca Dön...

Görsel: Google Görseller

2 yorum:

  1. Çok güzel analiz ve açıklayıcı istatistikler. Araştırmanızı paylaştığınız için teşekkürler..

    YanıtlaSil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.