Pazar, Temmuz 28, 2019

Eğitimin amacı tipleştirmek midir?

Eğitimin amacı tipleştirmek midir?

                “Sevgili yavrum,
            Şunu işin başında belirtmeliyim ki, üniversite okusan da okumasan da hatta hiçbir eğitim almasan da seni her zaman seveceğim. Bu sevgimde hiçbir değişiklik olmayacak.
            Seninle eğitim konusunda düşündüklerimi son bir kez daha konuşmak istiyorum. Umarım farklı bir anlam aramaz, beni anlamaya çalışırsın. Çünkü seni kırmak veya eleştirmek gibi bir düşüncem kesinlikle yoktur bunları yazarken.

            Baba nereden çıktı? Diyeceksin belki de. Sadece düşündüm ki, telefonda insanın aklına derli toplu gelmiyor bazen, insanın aklı karışıveriyor konudan konuya geçerken. İşte bu nedenle, düşüncelerimi derli toplu anlatabilmek istiyorum sadece.
            Eğitim, bana göre dünyaya ve çevreye bakış açısı kazandırır. Kendine güvenin artar, nereye nasıl ve hangi açılardan bakabileceğini bilirsin. Ayrıca eğitimden kastım, yalnızca yükseköğrenim değil, aslına bakılırsa hayat boyu olan bir eğitim de vardır. Bazen isteyerek, bilerek bazen de istemeyerek, zoraki alırız bu eğitimi.”

                Bu mektupta yazılanlara kimsenin fazla bir diyeceği yoktur sanıyorum hatta dokunaklı da. Her ana ve baba benzer duyguları taşırlar. Öncelikle çocuklarının sağlığı ve mutlu olmaları başta gelir.
            Ne zıtlık değil mi, böyle düşünürken, diğer yandan da sınavdan sınava koşturur dururlar o çok sevdikleri çocuklarını. Çocuklar kâbuslar yaşarlar bu gibi dönemlerde. Ana babalara göre de hayatı kazanmanın yolu sınavlardan geçer. Nasıl yarış atları hipodromlarda kıyasıya yarışıyorlarsa kırbaç şakırtıları altında, o kıymetli çocuklar da öyle yarışırlar.
            Sadece sınavlarda yarışmaları yetmez. Mesleki yaşamlarında da devam eder gider kıyasıya yarışlar. Hatta acıması yoktur birbirine yarışmacıların. Öldüresiye bir rekabet vardır adeta. Yıkıldın mı üstüne basarak geçenleri gördüklerinde şaşırıp kalırlar.
            Daha geriye gidelim isterseniz. Daha bebekken ne zaman tuvalete gitmeleri gerektiğinin eğitimleri başlar. Arkasından şunu yap, bunu yapma emirleri gelir. Cezalar da vardır. Güya bilim adamlarıdır o cezaları olumlayan ve keşfini yapanlar. Aklımdan geçen soru şu: hangi ceza olumludur ki? Adı üstünde cezadır işte. Olumsuz olduğu bir davranışa karşı yaptırım olarak emrivaki bir yoldur ceza. Hiçbir fert olumlu bakmaz anlayarak veya anlamayarak.
            Biraz daha büyümeye görsün çocuklar. Bebekliğinde normal sayılan ve övülen, gülünen birçok davranış artık hoş gelmemeye başlar güya büyüklere. İşler tersine dönmüştür sanki büyükler küçülmüş küçükler büyümüşlerdir. Yükler, davranış kalıpları yüklenir beyinlerine. Hatta yüklemekle yetinilmez kazınırlar adeta. Başka türlüsü yoktur.
            Kimi sevip kimi sevmeyecekleri tekrarlanır durur sürekli. Büyüklerin sevmediklerini sevmemek zorundadır çocuklar sebebini bile bilemeden. Böylece dost düşman duvarları yükselmeye başlar etraflarında. Gitgide duvarlar aşılamaz olurlar ve kapalı dar bir alanda sıkışıp kaldıklarının bile farkına varamazlar. Gördükleri burunların dibi ve gökyüzüdür. Burunlarının dibini görenlerin içinde bir de bıyıklı olanlar varsa vay hallerine. Bıyıkları kırlaşıncaya kadar görecekleri renk siyah olacaktır ancak kırçıllaşmaya başladığında beyazı fark edebileceklerdir. Bu durum kendi seyri içinde doğal karşılanacaktır. Belki de bazıları buna alışamadığı için tekrar siyaha boyamayı deneyeceklerdir ve tekrarlayıp duracaklardır beyazlıkları bile bile.
            Gözlerinizin önüne bir getirsenize sokaktaki insanların hepsinin de aynı renk ve aynı tür elbiseleri giydiğini, aralarında hiçbir fark olmayacak bir şekilde göründüklerini. Kabak tarlasına girdiğinizde ne görürsünüz? Ya aralarında birkaç köken kavuna rastladığınızda ne hissedersiniz? Yolup atar mısınız bunlar diğerlerinden farklı diye?
            Eğitim, eğitim diye diye kabak tarlasındaki kabaklara çevirmeye çalışıyorlar insanları bazı insan sayılanlar. Kendine bilim adamı süsü verenler de kabakları su veriyorlar sadece. Merak etmesinler bence, kabaklar bir yolunu bulur hayatta kalmanın. Bal kabağı vardır örneğin. Tatlısına bayılır insanlar ama her toprakta yetişmiyorlar maalesef.
                     
Görsel: Google Görseller

2 yorum:

  1. Düzen böyle.. keşke böyle olmasa...birazda gençlik mücadele etsin yorulsun..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sibel,
      Ne yazık ki böyle. İnsanlar tektipleştirilerek ayakta kalacağını düşünüyor yöneticiler. bu yöneticilerin cahil olduklarını da dikkate alırsak eğer durumun önemi daha iyi anlaşılır umarım.

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.