Diş ağrısı, oldum olası korktuğum şeydir. Yine başladılar keman çalmaya. El ele verdiler halay çekiyorlar sanki. İnceden bir sızı var ağzımın her yanında. Kafamın neresine dokunsam bir değil bin ah işitiyorum. Yüzüme su çalmaya bile korkar oldum bu aralar.
Hayatım boyunca dişlerim en başta
gelen rahatsızlığım oldu. Daima ağrıdılar ve çekildiler bir çalı dalı
tarafından ya da kapı kolu tarafından. Hepsi de işlerini iyi yaptılar. Bir ben
değildim çalı dalı veya kapı koluna başvuran.
Arada kerpetnciler de vardı tabii. Kerpetenci bağırta bağırta
söküyordu. Bazen de çatır çutur eziyordu içi çürümüş dişi. İşte o zaman işin
biterdi. Şişerdi yanakların, boğazın. Tanınmaz hale gelirdin de muzip
arkadaşlarına gün düşerdi ağlatmak için. Muziplikler yaparlar güldürmek için
karşında. Sıkıysa gül bakalım, akla karayı seçersin o zaman. Gülmek mi zor,
gülmemek mi? onu sen gel ona sor.
Çocukluk anılarında dişlerin yeri oldukça fazladır bizim
tertiplerin. Her yerde diş doktoru bulunmazdı. Küçük kasaba ve köydekilerden
durumları iyi olanlar şehire giderlerdi ağrısı sızısı olduğunda. Fakir fukaraya
kerpetenci, çalı veya kapı kolu düşerdi. Öyle ki yaz günleri dağlarda hayvan
otlatırken eğlenerek takardık naylon ipliği çalıya.
Arkadaş, ipliğin bir ucunu dişe bağlar, diğer ucunu açının
gövdesine. Çalının gövdesi eğilir dişten tarafa, ağız olabildiğine açılır ve
işaret verildiği an bırakılır çalının eğilen gövdesi. İş tamamsa “bir oğlun oldu” denir. En çok
sevilen cümledir.
Yıllar önce Erzurum’da bir arkadaşla dişçiye gittik: Pazar
günü öğleden sonra başladı ağrısı. Önceleri dayanılır haldeydi, fazla şikâyeti
olmadı. Geceleyin sıkıştırdı ağrı. Dişlerinin çoğundan şikâyet etmeye başladı.
Hastaneye gittik. Nöbetçi doktor ağrı kesici yazdı, geriye gelip ağrıkesiciyi
kullandı ama yeteri kadar kesmiyordu ağrıyı. Hop oturup hop kalkıyordu. Beni de
bırakmadı gideyim eve. Sabahı zor etti.
Kırmadı aradı. “tamam, geliyor doktor” dedi, işine koyuldu.
Ben bir yere uğramak için ayrıldım kısa bir süre için. Bir
saat kadar sürmedi işim hemen döndüm geriye. Dış kapıda karşılaştık arkadaşla.
Kan-ter içindeydi. Kafası elleri arasında yere bakar halde kapının önünde ayakta
duruyordu heykel gibi.
Bitkin halini görünce telaşlandım önce. Kötü şeyler geçti
aklımdan, bir an başım döndü. Omuzuna dokundum hafifçe. Kafasını kaldırmadan
inledi sadece. Ne dediğini anlamadım, üzerinde de durmadım. Ağrıları fazlaydı,
belliydi halinden.
Koluna girip eve götürdüm. Yakındı evi. Evi dediğim yer bir
iş hanındaydı. Çalıştığı kurumun misafirhanesiydi. Bir odaydı sadece. İş
yerinden izin aldım onu yalnız bırakmamak için. Hastaneden rapor almak
gerekiyordu ancak hareket etmeye hali yoktu. Bir sonraki güne bıraktık.
Ertesi gün hastaneye gittik. Durumunda düzelme çok azdı.
Ağrıları hala fazlaydı. Şişlikler artmıştı suratında. Acilde doktor görünce
şaşırdı. “hepsi aynı gün mü çekildi?” dedi. Soruyu duyunca da ben şaşırdım.
Başını salladı arkadaş “evet” anlamında cevap vermek için.
Çünkü konuşamıyordu. Doktor muayeneden sonra rapor da verdi bir haftalık. Reçeteyi
alıp çıktık doktorun yanından.
“Kaç diş çektirdin sen?” dedim dışarıya çıkarken. Elinin dört
parmağını gösterdi. Merakım gitmiş değildi ama cevap alabilmek zordu
konuşamadığından dolayı. Biraz iyileşmesini bekledim.
“Neden dört dişin çekildi?”
“Sen gittikten sonra o kız da bir yere kadar gitti. O arada
kırk yaşlarında beyaz önlüklü bir erkek girdi içeriye.
“Buyurun” dedi eliyle odayı işaret ederek. Ben de kalkıp
geçtim dişçi koltuğuna. Şikâyetimi sordu. Anlattım. Hangi dişim olduğunu
sorunca parmağımla dokunarak gösterdim. Morfin falan vurmadan çekti, “geçmiş
olsun” dedi. Eli çok hafifti, anlamadım bile dişimin çekildiğini. Azı dişimdi
üstelik. Pamuk koydu çekilen dişin boşluğuna kanama için.
Biraz bekledim salonda. Ama ağrı duruyordu yerinde. “Doktor
bey ağrım yerinde duruyor” dedim ağzımdan pamuğu çıkardıktan sonra. “Gel,
bakalım bir daha” dedi. Tekrar koltuğa geçip uzandım. Dikkatlice baktı “peki
ağrıyan hangisi” dedi aynada dişlerimi görebileceğim şekilde tutarak. Gösterdim
tekrar. “Tamam, hallederiz” dedi ve kerpeteni aldığını gördüm sadece. Yine bir
şey hissetmeden çekmişti gösterdiğim ağrıyan azı dişimi. “geçmiş olsun” dedi
pamuğu dişten boşalan yere basarken.
Ağzımdaki pamuğu çıkardım bir süre bekledikten sonra. Hayret,
hala da değişen bir durum yoktu. Ağrı bağdaş kurmuş oturuyordu yerinde. “bu
ağrı niye kesilmedi?” dedim. Şaşırmış gibi davranarak baktı önce. Kısa bir
düşünmeden sonra:
“diş ağrıları ters
köşe yapar insanı” dedi.
“nasıl yani?”
“ters köşe dediğim, alta ağrıyan dişin ağrısı üste vurur,
üstteyse alta” dedi.
İçim cız etti anlayınca dediğini. Boşu boşuna mı çekilmişti benim iki sağlam azı dişlerim diye düşününce başım döndü önce ama yapılacak bir şey yoktu. Ağrım devam ediyordu artarak. Nasılsa eli hafifti, morfin bile vurmadan tereyağından kıl çeker gibi çekiyordu.
“yaaaaa, öyle miiiiiiii?” dedim. Koltuğa doğru ilerledim ve
uzandım tekrar. Gösterdim aynayı suratıma tutunca. İlk çekilen dişin altındaki
azı dişimi gösterdim bu sefer de. Açtım ağzımı, gözlerimi yumdum acı
hissetmemek için sıktım kendimi.
“geçmiş olsun tekrar, işleminiz tamam. Garanti olsun diye
diğer karşılığını da aldım” dedi. Bana iyilik yapmış oldu kendince. İşinin ehli
adam ne de olsa, garantiye alıyor işini. Pamuk koydu yine yaralara. Ağrımın
kesildiğini hissettim. Borcumu dört diş çekimi olarak ödeyip indim aşağıya.
Doktor da benimle birlikte indi. Çalışan kız gittiği yerden dönemedi.
Sen de o sırada geliverdin.
On gün kadar geçmesine rağmen şikâyetlerim vardı. Çekilen
dişlerin yaraları tam olarak iyileşmedi, ağrı vardı az da olsa. Tekrar aynı
doktora gittim. Çalışan kız beni görünce “hoş geldiniz” dedi ama çok şaşkındı.
Beni gördüğüne sevinmemişti sanki. Anlamadım ama gülümsemeye çalıştım.
“Hatırladım sizi, bir yere gitmiştim siz doktoru beklerken.
İş uzun sürdü hemen dönememiştim. Döndüğümde de siz yoktunuz. Yoksa o günden
beri ağrıyı çektiniz mi?” dedi suratıma acıyarak baktı.
“Hayır, o gün çekildi. Siz gittikten hemen sonra doktor
geldi, eli de çok hafifmiş. Dört tane çekti tereyağından kıl çeker gibi. Fakat
diş yerlerim tam iyileşmediği için geldim tekrar görsün diye.”
Durakladı bir süre. Düşünceliydi. Telaşla “tamam, ben doktora
haber vereyim, alalım sizi hemen” diyerek doktorun odaya girdi.
“Buyurun” dedi. İçeriye girdim. Karşımda orta yaşlarda,
sarışın bir afet duruyordu. Merlin Monro yanında hafif kalır. Ağrı hissetmedim
o an şaşkınlıktan. Çünkü dişlerimi çeken erkekti. Ağzımı açıyorum konuşmak için
ama sesim çıkmıyor en fazla kekeliyordum. Kadın da bana bakıyordu aptal
göründüğüm için.
Kendime geldiğimde yan koltukların üzerinde uzanıyor buldum
kendimi. Bayılmışım. Utandım. Anlattım olup biteni. Doktor ve çalışan kız çok
şaşırdılar olup bitene. Doktor dikkatlice muayene etti, reçete yazdı. Ücret
almadı.
Meğer o gün gelirken küçük bir trafik kazası yaşamış. Tali
yoldan gelen araç duramamış kırmızı ışıkta ve doktorun arabaya çarpmış arka
yandan. Trafik polisi, rapor, karakol derken epeyce geç kalmış ve öğleden sonra
gelebilmiş işyerine.
Dişleri kimin çektiği bulunamadı. Olan dört azı dişine oldu.
Belki de kurtarılabilecekti ağrıyan diş. 21.03.2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.