Cuma, Ekim 06, 2017

Yalnızlık bu kadar mı güzeldir!-2/2-geçmişteki haberler

Geçmişteki Gelecekten Haberler

            Çok nefis bir yemek olmuştu kendisi için. Tam doymamıştı ama bu günlük idare ederdi.
Geriye kalanını abur cuburla halledebilirdi. Tavanın dibini kazıdı dikkatlice. Alınamayacak kadar kalan parçaları çatalla almak için birkaç deneme yapsa da vaz geçti sonradan. Yerinden kalkıp tava ve çatalı lavaboya koyup üzerine musluğu açtı. Tava suyla doldu, yumuşasın sonra yıkarım diye düşünüp vedalaştı lavaboyla. Ellerini sabunlamak geldi aklına, yumurta kırarken bulaşmıştı sağ eline, yumurta kokusunu duymuştu. Sabun ne güzel de kokmuştu burnuna ilk defa hissetmişti bu kokuyu. Anlaşılan açılıyordu koku alma duyusu. Ellerini kurulayarak çaydanlığı ve bardağını aldı, şekeri unutmuştu. Bardağı geriye bırakarak şekerliği koltuğunun altına kıstırdı, çay bardağını aldı tekrar salona doğru yürüdü.
            Sehpanın üzerine bıraktı, bardağı, şekerliği ve çaydanlığı. Televizyona yöneldi, ilk defa müzik dinlemek istemişti, çok tuhaftı bu durum. Uzun bir süredir müzik dinlememişti hiç. Televizyondan müzik kanalı buldu ve gelip oturdu sehpanın başına, çayını doldurdu arkasına yaslandı televizyona çevirdi başını.
            Çıkan bir parça etkilemişti kendisini, içi kıpır kıpırdı, tatlı bir sıcaklık dalgası sardı içini. Kulak kabarttı parçaya, altında “Ümmüşen” yazıyordu, “Gönül vazgeçmiyor” du parçanın adı. Her şey her şeyden vaz geçmiş ama gönül bir türlü sevdiğinden vaz geçmiyormuş. Ne alaka diye düşündü, kendisiyle ne ilgisi vardı ki? Yoktu ilgisi, platonikti işte beyninin bir oyunuydu, duygularını etkilemişti çağrışımlar. Zaten olsaydı öyle bir şey sarılmaz mıydı beline, yakalamaz mıydı kolundan, zorlamaz mıydı razı etmek için. Kul köle olmaz mıydı, nesi var nesi yoksa sermez miydi önüne. Nesi vardı ki aslında yıkık bir dünyasından başka.
            Kapattı televizyonu parça bitince. Etkilediği açıkça görünüyordu halinden. Dalıp gitmişti çok uzaklara doğru, kendisi koltuktaydı ama aklı orada değildi. Çay bardakta soğuyordu sessiz sessiz.
            Bu ne iş ya! Ne menem bir yaratıksın sen? Sözleri ağzından çıkacaktı ki yutkundu birkaç defa. Bıraktı kendisini, çaba göstermiyordu kendisine karşı, yüreğine, içinde olanlara karşı. Aklına gelenleri değerlendirirken bir tuhaflık keşfetti, çok şaşırmıştı bir anda.
            Yıllar öncesinin yaşananlarıydı aklına gelenler, yirmili yaşlarındaki bir rüya yaşamını yönlendirmişti, her adım doğruydu değişik kılıklarda kırk sene öncesiyle ve kırk sene sonrasıyla. Diğeri de beş on sene öncesinde yazmayı denediği bir romandı ve romanda bir kurgu vardı, çok sevdiği Selin adlı kahraman ölünce hayatı kararmış bütün işini gücünü bırakıp dört yıl kadar inzivaya çekilmişti bir ücra köyde, Trakya tarafında. Sonrasında da bir vesileyle tekrar iş yaşamına dönmüş hayatını kalan yerden yaşamaya karar vermişti.
            Aynen böyleydi her şey, kurgu çalışıyordu yer ve kahramanlar değişikliğiyle.  Bir an ümitlendi durumundan, hislerinden, duygularından, kısaca tuhaflığından. Kurgudaki gibi mi olacaktı yaşamının devamı. Kurgunun devamını hatırlamaya çalıştı. Bir kişiyle tanışmıştı, çıkıyorlardı, tanımaya çalışıyordu kadını. Özel bir firmada çalışmaya başlamıştı ücretli olarak.
            İşte bu saçmalık diye geçirdi aklından önce ama biraz düşününce neden olmasına döndü fikri. Ebediyen böyle geçmeyecekti ya, dünya yıkılmış da altında kalmış gibi. Herkes yaşamına devam ediyordu, belki de memnundular da hayatlarından. Bir yaşamı vardı öyle veya böyle, herkesin, bu dünyada yaşayan her canlının. Kendisinin de vardı ama değişebilirdi, değiştirebilirdi, neden olmasın dı?
            Tuhaf tuhaf şeyler düşünmeye başlamıştı oturduğu yerden, tüyleri diken diken oldu birden kendine geldiğinde. Çayına el attı birden, çay buz gibi olmuştu. Çayı döktü lavaboya ve geriye gelip doldurdu tekrar. Eskisi kadar kızgın değildi çay ama yine de sıcaktı. Isıtmayı düşünmedi içti hızlıca.
            Bir an cesaretlendi duygularının verdiği sıcaklıkla. Sevebileceği bir sevgili çıkar mıydı bu saatten sonra. Daha evden, odadan bile çıkamazken. Gökten zembille mi inecekti bu sevgili ve sevgi. Soğuk sıcak fark etmezdi yemesi sevgi yemeğini ama neredeydi bu yemek ne yeri belli ne de varlığı ve tadı belli. Zehir de olabilirdi kendini zehirleyecek. Bir an korku sardı içini istemeden. Ya çatarsam kör yanımdan diye düşündü, dalgınlıkla ve korkuyla elindeki çay bardağını koydu aniden sehpanın üzerine tak diye.
            Olmaz, olmaz ne kadar saçma bir şey. Yok kırk sene önceki rüya, yok roman kurgusu. Ne saçma bir hayat yahu bu? Müneccim mi olduk yani? Her şeyi önceden biliyor muyuz, olabilirliği var mı ki? Derin düşüncelere dalarak karşısındaki pencereye bakmaya başladı. Bir kelebek göründü birden balkon kapısının dışında. Kapalı kapıya gelip gelip dönüyordu, aç kapıyı ben geldim mi diyordu bu kelebek?
            Olacak iş değil bu saçma sapan düşünceler, acaba sıyırıyor muyum? Tuhaflıkların önüne geçilmiyor bir türlü. Bu tuhaf düşünceler nereye kadardı, nereye varacaktı bunun sonu. Şu an yazdıkları da mı gelecekten haber veriyordu? Bir haber yok ki yazdıklarımda, bir sürü saçmalık bunlar diye düşünüp arkasına yaslandı sertçe.
            Kızgın ve donuk görünüyordu. Rüya olmalı bu, rüya diyerek kalktı ayağa. Önündeki çaydanlığı, şekerliği ve bardağı alarak mutfağa yöneldi hızlı adımlarla.
2/2
                                                                                                                      04-10-2017

                                                                                                                      Halil Gönül

Görsel: Google Görseller


2 yorum:

  1. Geçmişle bugün arasında bir gel git mi?
    Ne olmuş geçmişte?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ACEMIDEMIRCI,
      evet, bir gel git yaşanan. gençliğinde gördüğü bir rüya ve yazdığı bir roman denemesindeki bir bölüm yaşamında devam ediyor olduğunu fark ediyor. insanın yaşamı öncelerinden tayin edilmiş olabilir mi? sorusunun cevabını bulmaya çalışıyor. saçma gelecek ama doğru bu soru?

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.