Perşembe, Eylül 06, 2018

Düşünce, Hiciv ve Eleştiri

"Düşünce ve insan hali"

Düşünce, Hiciv ve Eleştiri

                Esintiler diye bakılabilir bu yazılara. Çünkü zaman zaman, bazen bir gün bazen üç, bazen ise haftalarca sonra yazılan düşüncelerdir. Belli konulara veya konuya yoğunlaşıp yazının veya konunun sürekliliğini sağlayabilmek pek mümkün görünmüyor bu aralar. Rüzgâr var sanki alıp savuruveriyor başka yöne. Aynı yönden de esmediği için farklılıklar oluşuyor düşüncelerde ve seçilen konularda.

                “Düşünce” konusu oldukça kapsamlı bir konu. “Düşünmek” oldukça açıklanması –bana göre- zor bir hal. Daha önceleri duyup ya da okumuşsunuzdur mutlaka, “okumadan düşünce, düşünmeden de fikir olmaz” gibi ifade şekillerini.
                Elbette “insan düşünen bir varlıktır” sözü de kulaklarınızdadır.  Zamanımızda bu ifade biraz bulanık kalmaktadır artık.  “Düşünmek” eylemi oldukça iç içe geçmiş koşullar içermektedir. Basit haliyle oturmak, kalkmak, koşmak, yemek, içmek gibi günlük faaliyetleri gerçekleştirmek ve hayatta kalmak için gösterilen çabaların dışında sanki herkesin yapamadığı veya yapamayacağı bir eylem haline dönüşmüştür.
                Daha açık ifade etmeye çalışayım demek istediğimi. Evet, yalnızca bireysel yaşamımız ve bireysel sosyal çevremizin etkileşiminde kalarak yaptığımız düşünme eylemi kısır ve dar kalmaktadır. Yalnızca bireysel sosyal çevremiz bizi etkilemiyor artık. Medya –basın, yayın, sosyal medya- gibi çok hızlı ve çok geniş bir ağ var ve içinde yaşadığımız dünya oldukça geniş. Sürekli de değişen bir durum söz konusu. Bizi adeta bombardıman altında tutuyorlar. İstesek de istemesek de etkileri oldukça fazla üzerimizde. Bireyler olarak bu etkileri süzerek kullanılabilen ve kullanılamayan, zararlı, faydalı, doğru, yalan gibi birçok süzgeçlerden geçirerek almamız gerekenleri alıp gerisini elimizin tersiyle itebilecek bir olgunluğa gelebilmeliyiz.
                Bu durum yalnızca birey sorumluluğuyla çözülebilecek ve altından kalkılabilecek bir durum değildir. Devletler bu konuda eğitimli ve donanımlı elemanlarla kendi vatandaşlarını korumaya yönelik adımları atmalı gereken özeni göstermelidir. Aksi halde bombardımanın etkisi kısa sürede tüm toplumu saracak, uzun vadede içinden çıkılamaz bir hal alacaktır. Toplum adeta robotlaşacak, kendi düşündüğü sandığı şeylerin başkalarının düşündükleri olduğunun farkına bile varamadan ateş bacayı sarmış olacaktır.
                Özellikle her bulduğumuzu yemediğimiz gibi bir alışkanlığı öğrenmemiz gerekli toplumun bireyleri olarak, bilgi konusunda da. Özellikle her türlü medyadan kulağımıza, gözümüze çarpan bilgileri seçebilmeliyiz. İşte bunu yapabilmek için temel bilgi dağarcığımız olması gerekli bir durumdur, sürüngen ve ilkel genetik bilgi dağarcığımıza ilave olarak. Bunu da üst beynimizle yapabileceğiz ancak.
                Seçerek okuyup, temel donanımımızı oluşturup gerekli koruma zırhını kuşanabilmeliyiz.  Elbette şüpheci yaklaşım temel teşkil etmektedir bu durumda. Çünkü şüphelenmediğimiz hiçbir şey hakkında sorular sormayız ve olduğu gibi kabulleniriz. Kabullenmek ise bize tehlikeleri –varsa eğer- göremememizi getirir. Tehlikeyi görememek de önlem alamamak demektir. Zarar göreceğimiz aşikârdır böyle durumlarda.
                Şüpheci yaklaşıp, sorular sormaya başladığımızda düşünmeye başlamışız demektir asgari düzeyde de olsa. Adım atılmaya başlanmıştır ve gerisi mutlaka gelecektir hatta zevkli olmaya bile başlar bir süre sonra. Çocukların oyunlar kurması, yönetmesi ve oynaması gibidir tıpkı. Yeter ki onları eğitmek adına çağdışı eğitim yöntemlerimizle köreltmeyelim. Her zaman onlar doğru yolda ilerliyorlar çünkü.
                Elbette herkes benzer şeyleri düşünmeyecektir. Sosyal çevre ve şartlar farklı düşünceleri oluşturacak ama karşı karşıya gelindiğinde de kimse kimsenin düşüncesini kopyalamadan kendi düşünceleriyle bir arada olabilmenin yollarını bulabileceklerdir bu tarzda. Dolayısıyla düşünceler gelişip asgarilerde hemfikir olarak adımlar atılacak kartopu gibi büyüyüp gelişecektir her şey.
                Düşünemeyenler, düşünmeyi beceremeyenler düşünceleri kabullenemeyeceklerdir belki de ama etkileri en aza inecektir toplumda. Dünya’da sıkça görüldüğü üzere “düşünmek” eylemi konusunda özellikle idareci ve siyasetçilerde oldukça sıkıntılar var ve arıza göstermekteler kendilerini seçmiş olanlara karşı bile tavırları oldukça sert ve saygısız olabilmektedir.
                “Düşünmek” eylemini gerçekleştirebilen toplumlar, toplum idarecileri ve siyasetçileri eleştirilere bir tür uyarı gözüyle bakıp değerlendirmekteler düşündüklerini açıkça söyleyebilip paylaşmaktadırlar. Hem sorunlarını en kısa zamanda çözüp hem de gelecekte oluşabilecek sorunlar yumağından kurtulmuş olmaktalar. Dolayısıyla “düşünmek, düşünebilmek” oldukça önemli ve kapsamlı bir meziyet olduğu görülmektedir.
                Düşünen insanlar mutlak taraftır, tarafsızlıkları söz konusu bile olamaz ama taraf oldukları doğrunun, iyinin tarafıdır. Kötülüğün tarafı olamazlar. Ayrıca futbol takımı tutarcasına fanatik bir taraftar –siyasi ve düşünsel anlamda- olamazlar. Çünkü her an değişen bir dünyada yaşıyoruz ancak doğruluğuna inandığı bir düşünceyi destekler bir süre, eğer desteklediği düşünsel yapı süreçler içinde kendisini yenileyemiyor ve koşullara çözümler sağlayamıyorsa artık destekçisi olduğu durumdan geriye adım atmasını becerebilecek kadar da istikrarlı davranmasını becerebilir.
                “Düşünmek” kavramı aynı zamanda istikrarlılığı da beraberinde getirir. Doğru ve iyinin istikrarıdır bu istikrarlılık.  Kötülüğü yapmak kolaydır ancak düşünebilenlerin yapabileceği bir şey değildir de aynı zamanda. Kötülükten amacım, bir başkasına zarar vererek kişisel veya gurupsal çıkarların ön planda tutulmasıdır yani zümresel bir davranıştır. Zümrelere çıkar sağlayarak birlikte güç kazanma düşüncesinden geçer yolu. Düşünebilen toplum yapılarında bu durum oldukça zor gelişir. Çünkü bu tohumu besleyecek su bulamaz yağmurdan başka, yağmur da belli zamanlarda yağar, belli koşullarda yağar ve böyle olunca da o tohumlar her yerde yeşerip boy salamazlar. Güneşin hışmına uğrayıp yok olurlar.
                Ne aklıma geldi biliyor musunuz? Hani şu kötü günlerde, ah vahların kol gezdiği zamanlarda bile yapılan istatistiki mutluluk araştırmalarında –kamuoyu araştırmaları- toplumun yüzde 60-70’i mutlu çıkıyor ya, işte bu durumun neden kaynaklandığını buldum galiba. Düşünemeyenler. Çünkü düşünebilen insanlar zaten mutlak mutluluğu bulamazlar hele de komşusunun aç olduğunu bile bile rahat uyuyamazlar, uyku tutmaz çünkü bırakın mutlu olmayı. Hele de çocukların her türlü tacize uğradığı zamanlarda bu mutluluk oranı biraz daha ileriye götürüyor beni. Kesinlikle düşünme özürlü, hatta ötesi beyinsel özürlü gibi geliyor. Sakın aldanmayın ve baştan seçin yolunuzu, düşünmek, düşünebilmek mutluluğunuzu engeller. Benden söylemesi. Kısaca düşünmek en başta kendinle savaşmaktır. Kendinle savaşmaktan fırsat bulabilirsen Dünya’yı karşına almaya başlarsın. Al başına tonlarca iş. Çık çıkabilirsen içinden. Kolayı seçmezsen şimdiden hem geçmiş olsun hem de kolay gelsin… 04.08.2018

Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.