Çarşamba, Kasım 21, 2018

Her Şey Kader mi?

Kader

Attila İlhan’ın - "Defterler 6 - Ulusal Kültür Savaşı" ( Özgür Yay-1986)  kitabını okumaya başladım. Atila İlhan’ın 1982-85 yılları arasındaki köşe yazılarından derlenerek, genel olarak “Türk Aydını, Çağdaşlaşma ve Batı kültürü, Laiklik, Türkiye’nin uluslaşması gibi konulardaki yazılarından oluşmuş.
İlk başlarda üstünkörü okumaya başladım. Ancak ilerledikçe yazılar tanıdık gelmeye başladı. Hafızam “Bildik, tanıdık bu yazılar, geç geç” diyordu bana. Doğruydu hafızamın dediği. Yazılar genellikle tanıdıktılar çünkü genellikle her gün olmasa bile haftada en az üç veya dört yazısını okurdum köşesinden.
Birkaç gündür yazmak istediğim belli konular vardı kafamın içinde dolanıp duran ama bir türlü karar veremiyordum hangisini yazayım diye. Özellikle Türklerin beylik dönemlerindeki durumları ve Müslümanlığa geçişlerinden sonraki zamanlar arasındaki farklarla ve o farkların yaşamlarını nasıl etkilediğiyle ilgili ağırlıklıydı yazma düşüncem. Daha sonra fikir değiştirip Osmanlı dönemlerindeki adımları ve çaresizlikleri yazmayı düşünmeye başladım derken “Gelişmişlik ve gelişmeye doğru giden adımlar” diye bir başlık koydum kafamda.
En sonunda baktım konular oldukça ağır kaçacak, her ne kadar okuduğum kitap ve diğer kaynaklar elimin altında olsalar da okurken not almamıştım çoğunda. Şimdi tekrar okumaya başlayıp yazmak istediğim konu ile ilgili notlar çıkarmam gerekli, üşendim doğrusu. Ayrıca teorik kaçacak. Kimseyi de boğmak istemedim. Zaten yıllarca ders kitaplarında yalan yanlış okumadık mı bazılarını. “tarih” denildi mi herkesin kafasında “boş ver” geçiveriyor zaten.
Ben de baktım yukarıda bahsi geçen kitapta zaten Usta Atila İlhan en ince ayrıntılarla anlatmış, yazmış zaten o yıllarda. Onun yazdıklarının üstüne daha başka bir şey söyleyebilmek oldukça zor ve çok ciddi bir araştırma gerek. Aynı paralelde olacağı düşüncesiyle “kader” konusuyla ilgili yazmaya karar verdim ben de.
“Kader” kelimesinin veya kavramın sözlük anlamına falan girmek istemeden direk olarak düşündüklerimi yazmaya çalışacağım basit olarak.  “kader” kelimesinin Müslümanlık inancıyla da ilgisi var. Her şeyin, iyi ya da kötü olarak başımıza ne geliyorsa veya gelirse kaderimizde yazılı olduğuna ve Tanrı’dan geldiğine inanılır.
Yani, ben havaya bakarak yürürken bir elektrik direğine çarpıp kafamı kırsam bu kader mi demeliyim? Öğrenciysem, derslere çalışmayıp sınıfta kaldığımda adına kader mi diyeceğiz? Elli yıldır düşündüğüm konular var örneğin “Kader” de bunlardan birisi. 50 yılın sonunda artık kaderci olmadığıma karar verdim gönül rahatlığıyla. Kadere de inanmıyorum üstelik inandığım: herkes kendi kaderini kendisi yaratır verdiği kararlarla. Yanlış düşünüp, eksik bilgiyle karar verip adım atarsa sonuç olumsuzdur ve üzülürsün. Tutarsa sevinirsin. Bu kadar basitmiş.
Neden 50 yıl sürdü bu sonuca varmam? Çünkü çocukluktan kadere inandırıldık sorgusuz sualsiz. Bilincinde olmadan kabul ettiğimiz veya kabul ettirildiğimiz bir kavramdı. İlk zamanlarda korkup üstüne gitmeye, sorgulamaya çekindim, çarpılıp bir yerim yamulur diye. En sonunda göze aldım yamulmayı.
Atila İlhan’ın yazılarıyla bağlantı kurmak için Osmanlı, Ümmet toplumu, Ümmetçilik, gibi kavramlarla haşır neşirlik  içinde olan bir toplum yapısından gelindiği için her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti 100 yıl içinde olsa da öyle kolay yenilip yutulan şeyler olmadığını gördüm kültür meselesinin. İçinde bulunduğumuz toplumsal yapı da bu durumu çook net açıklıyor zaten.
Cumhuriyet yaşamımızda 100 yılın içinde olsak da kulluktan bir türlü çıkamadık. İşin en ilginç olanıysa Atatürk’ten başka çıkabilen de yokmuş ne yazık ki. Atatürk’ün yaptığı ve yapmaya çalıştığı şeylerin çoğunluğu kendi kafasından uydurduğu şeyler olmayıp, değişik zamanlarda Osmanlı ve daha öncelerinden denenmiş olan şeyler olduğunu öğrendiğimde şaşırmadım diyemem. Ancak bir türlü becerememişler. Çünkü ne cesaretleri olmuş ne de yaptıklarının arkasında duracak inançları. Örneğin Türkçe’ ye geçiş çabası. Denenmiş ancak başarılamamış. İlk mektep düzeyinde okullar açılmış, bu durum bile Osmanlı’yı en az elli yıl ayakta tutmaya yaramış.
Sözü fazla uzatmadan, Atatürk’ün en önemli farkı, geçmişi çok iyi analiz etmiş. Dünyadaki sosyal ve kültürel gelişmeleri takip etmiş öğrencilik yıllarından beri ve içinde bulunduğu koşulları da dikkate alarak ince eleyip sık dokuyarak kararlar alıp cesaretle arkalarında durup uygulamış. Yapayalnız yapmış her şeyi. Adım atmazdan önce hesapları yaparak gerektiği yerde adım adım açıklamalarıyla anlatmaktan bıkmamış.
Harf devrimi de böyle bir hesap ve çabanın ürünü. Çevresine sormuş “ne kadar süre gerekli?” diye. Farklı elçilerden gelen raporlarda dâhil en erken beş yıl en fazla on beş yıl demişler. Kendisine bu durum söylenince “üç ayda oldu oldu yoksa olmaz bu iş” diyerek adım atmış ve gerçekten üç ayda canla başla uğraşarak yeni alfabeyi yaşama sokmuşlar. Günlük tüm yazışmalar, gazeteler de dâhil yeni harflerle yazılmaya başlanmış.
Asıl meseleyse Atatürk’ü anlayan bir kişi dahi olmaması. Atatürk gibi düşünebilen bir kişinin dahi olmaması.  Atatürk’ün yanındakiler yalnızca denileni yapmışlar. Sonraki zamanlar da zaten bu durumu açıkça gösteriyor. Atatürk 57 yaşında göçüp gitmesine rağmen en azından 40-45 yılını okuyup, öğrenmiş ve düşünmüş. Durup bıkmadan yapmış bu işi. Öyle birkaç kitap okumayla değil. İşte bu yüzden biz tekrar 1700’lü yıllarda yaşıyoruz hala ve daha ilerisine geçebilecek ne bilgi birikimimiz var toplum olarak ne de durumumuzun farkındayız.
Atatürk’ün aldığı tüm kararlar geçmişindeki 500 hatta 1000 yılı çok iyi irdeleyip özümsemesinden kaynaklıdır. Eğer önündeki 100 yılı görebildiyse bilgi birikimine bağlıdır. Türkiye’nin Atatürk’ün daha o zamanki düşünce seviyesine gelebilmesi için 200 yılı gereklidir, o da sağlam basarak adım atmasına bağlıdır. Şu anki görünen durumdaysa bütün fay hatları harekete geçmiş durumdadır. Millet, birey, ulus olabilmenin çok gerisinde olan bir ümmet toplumundayız. Aydın ve entellektüellerimiz ise kendi içlerinde binbir çıkmazdalar. Bu yapı bizi fazla taşıyamaz. Bırakın çağı yakalamayı, kuantum çağına ulaşmayı ayakta kalabilmek bile oldukça risklidir. Çünkü artık bilgi çağındayız ve bilgi bakımından zayıf olanlar ayak uyduramayıp silinmeye mahkûmdurlar. Geçmişteki söz konusu on altı devlet de aynı nedenlerle tarihin tozlu raflarında durmaktadır. Çoğunu da yalnızca tarihçiler ve tarihi sayfalar biliyor zaten.
Biliyor musunuz, Çin yapay Ay yarattıktan sonra Yapay güneş yaratma deneyini başarıyla sonuçlandırmış öğrendiğime göre ve gelecekte Güneş’ten sağladığımız ısı ve ışığı sağlayacak. Hem de bedavaya.  Çok komik değil mi?          20.11.18- Halil Gönül 

Görsel: Google Görseller

10 yorum:

  1. atilla ilhan çok severim bir dolu kitabını okudum. ülkemizin en iyi aydını o. ben de bir gaste yazıları toplamını okuduydum. cumhuriyet gastesi idi sanırım. daha çok politik yazıları vardı. bi dee tarih :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. deeptone,
      evet bahsettiğiniz kitap, özellikle isim vermek istemedim ben yazıda.aslına bakılırsa her şey göz baka baka geldi. 1950 yıllarında Orhan Veli'nin şikayetleri ve rahatsızlıkları, Atila ilhan ve daha onlarcasının uyarıları hiç de dikkate alınıp değerlendirilmedi. Bile bile lades bizimkisi. :)

      Sil
  2. Olduğu kadardır.
    Olmadığı Kaderdir.
    Olmuyorsa kederdir.
    Oluyorsa kafidir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sibel özer,
      :)) çok teşekkür ederim bu keyifli dörtlük için. Başka söze gerek bırakmıyor bu dörtlük. Cehaletime verin, kimin bu şiir? hakikaten çok etkilendim ve çok hoşuma gitti. Ben hiciv olarak değerlendirdim ve gülümsedim buruk buruk. :)

      Sil
  3. Ben de kadar kavramını çok sorgularım beynimde.. Bana biraz kolaycılık gibi geliyor.. Kader deyip çıkıveriyor bazen insan çıkamadığı işin içinden... Sonuçta yapıp ettiklerimizden dolayı sorguya çekileceksek mahşerde, her şeye kader deyip çıkamayız işin içinden... İnsan aklıyla üstün bir varlık.. Halil Bey sayenizde yine kurcaladım beynimi.. Ama fikirler paylaşıldıkça ışıklar açılır önümüzde.. Çok teşekkür ederim bu yazınız için.. Atatürk de zekasına hayran kaldığımız bir lider. Durumları iyi analiz etmiş yolumuzu buna göre çizmiş.. İşte insana düşen bu..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En Nefis Tariflerim,
      Haklısınız, kolaycılık kader deyip geçmek. ancak kaderciliğin altında yatan asıl neden de cahillik zaten bana göre. Bilmeden teslim olmak her şeye. dolayısıyla üstünden yükü atmak.Sorgulamak ve analiz, akılcı bir değerlendirmeyle olayların neden sonuç bağıntısını bulup ona göre kararlar almak doğru olan. :)

      Sil
  4. Çin, bence yeniden suyu yarasın. Gelecek savaşları su, enerji ve gıda üzerinden yapılacak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bahce perim,
      belki gözlerinden kaçmıştır, söyleyivereyim bari ama bence söz konusu sorunlar vasat insanların sorunları olacak, kalburüstülerin olmayacak. :)

      Sil
  5. kadere çoğunlukla sığınmadım.ama tüm hayatım ciddi tırmalamayla geçtiği ve bazı konularda tüm performansıma rağmen sonuç alamadığım bir durumda bir kere ağzımdan çıktı.akıl gücümün ermediği noktadır ve yapacak bişeyim kalmamıştır.kader değildir aslında seçimdir.beceri yetmiyorsa kader olur.bu benim tespitim değil tabiki gözlemim.gücünüzün bittiği noktaya kader mührü basmak !

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Alanay yıldırım, merhaba. çocukken bir kaderim vardı belki ama yetişkin olunca kaderimi kendi kararlarımla yazdığımı fark ettiğimde de omuzlarımı daha geniş tuttum taşıyabilmek için.

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.