Pazartesi, Kasım 26, 2018

Ne Olacak Bu Memleketin Hali?-5

Yeni Türkiye’de Yaşam

                İşin başında sözde 500-600 kelimelik bir blog yazısı düşünürken oldukça uzadı yazı biliyorum. Bu günü anlayabilmenin yolu geçmişi iyi anlamaktan geçtiği düşüncemle genel olarak bir çerçeve çizmeye çalıştım kendime göre.
                Bu çerçevenin içindeki Türkiye’nin durumuna ancak gelebildiğimize göre şimdi de Atatürk sonrası Türkiye’ye bakalım.
                İnsan bile tek başına var gücüyle uğraşsa bile genel yapıdan çok az ileriye tırmanabiliyor ömrü boyunca. Bu durum da süreklilik kazanamıyor kişi ölünce her şey kalıyor geride ve kişiden çocuklarına ve çevresine aktarılabilen kırıntılar varsa onunla devam ediyorlar yaşamlarına. Kısaca savaş daime var ve cephelerde meraklı insanoğlu.
                Atatürk’ün on-on beş yıl gibi bir sürede o kadar hızlı ve baş döndürücü bir hızla Osmanlı’nın zararlı kalıntılarını temizlemeye çalışsa da öyle göründüğü kadar kolay olmadığını elbette kendisi de biliyordu. Zaten bu yüzden acelesi vardı, hızlı ve uzun adımlar atmasının nedeni buydu.
                Yeni harflerin kabulüyle bu hızı artırmak istedi. Daha kolay ve anlaşılır olması nedeniyle okuyan insanlar kısa sürede öğrensin, düşünmeye başlasın, kendi kararlarını kendilerinin verebileceği duruma yetişsinler diye var gücünü kullandı. Ancak zaman içinde yetişen öğretmenlerin çok azı bu hıza ulaşabilmişler, O’nu anlayabilmişlerdir.
                Atatürk’ün vefatından sonraki yıllarda toprak ağası ve din bezirgânlarının el birliğiyle her şeyi tersine çevirmeye başlamalarının önünde hiçbir engel oluşturulamamış kula kulluğu tercih eden eğitimli elitler de kendilerine sıcak ve verimli bir köşe kapma derdine düşerek Osmanlı İmparatorluğu’nun memur ve idarecilerinden farklı davranamamışlardır.
                Devletlerin, toplumların kılık değiştirmesi ve adım atmaları kolay iş olmadığı gibi zaman olarak da bir insan ömründen çok daha fazla uzun zamanlara yayılır. İşte bu nedenle kulluk anlayışının değişmesi, birey olamam durumu tamamıyla hâkim olur yeni, sahipsiz Türkiye’ye.
                Atatürk’ün yaptığı ve dediklerini kavrama yeteneğinden yoksun olan seçkin zümre Toprak ağaları ve din tüccarlarının kovasına su taşıyarak sanki yaşanmamış olan Şeriat gericiliğini durmadan sulayarak, içine etnik ayrımcılığı da boca ederek servis etmişlerdir. Atatürk’ün her ne kadar Türk ifadesini kullansa da ırkçı bir yan taşımadığını düşünenlerdenim o zamanki koşulları dikkate alarak. İnsanları birbirine bağlayacak bir yapıştırıcı arıyordu sadece ve psikolojik olarak motivasyondur derdi. Cumhuriyet Türkiye’sindeki Kürt ayaklanmaları dikkate alınırsa din ve hilafet meselesi vardır asıl amaçta. Onların derdi Kürt bağımsızlığı olmayıp hilafeti ve dini kurtarmaktır dinsizlerin elinden. Yanıp tutuştukları buydu.
                Yokluk varsa herkes yokluk çekiyordu kırsalda. Şehirlerde ve kırda elinde parası ve gücü olan zaten toprakları çevirmiş, işlerini yoluna koymuştu. Türk’ü de Kürt’ü de, ermeni, Yahudi’si de elde edeceğini elde etmişler kalanları kırda bayırda aç, sefil haldeler.
                Zaman içinde yönetimin şeklinden dolayı karnı doymayan daha da kötüleşen kırdaki yaşayanlar ölümü göze alarak şehirlere göç etmeye başlarlar. Kendi içinde mevcut halleriyle zaten yetersiz olan şehirlerin altyapıları, gelenleri taşıyamayacak durumdalardı. Gelenler de karınlarını doyuracak bir iş kapısı bulabilirlerse çalışıp, kafasını sokacak bir dam buldu mu tamamdı.

Devam edecek...

Başlangıca dön...

Görsel: Google Görseller

4 yorum:

  1. pikiiii, şimdi neler yapcaz :) çok formda ülkemiz yaniii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yola çıktık bakalım, ne yapabiliriz bakcez garik. :) dam varsa gerisi kolay, bolca çocuk yapmak; iş güç de olmayınca başka elden gelse yılda iki dene. nasılsa rızıklarıyla geliyorlar, dert tasa kalmıyor. :))

      Sil
  2. Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşamak isterdim. Yokluklardan doğan fedakarlıkların gönüllüsü olmak isterdim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aslına bakılırsa 70'li yıllarda dahi köylerde benzer yetersizlikler ve çaresizlikler içinde çırpınma vardı. oldukça zor koşullardı. hele kurtuluş yılları, tarifi bile mümkün değil bence.

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.