Cuma, Kasım 09, 2018

Osmanlı mı?

“Osmanlının Cazibesi” Filmini İzlediniz.

            Son zamanlarda adı açıkça belli olan meşhur anlı şanlı “Osmanlıcılık artık bana komik gelmeye başladı desem inanır mısınız, neden? diyenleri duyar gibiyim. Aslında trajikomik demek daha doğru olacak ama güldürüyor işte.
            Gelin siz gülmeyin. Bir film seyrediyorsunuz diyelim. Filmin adı “Osmanlının Cazibesi.” İşin ilginç yanı Bu ülkede her delikanlı ok atar ve attığını da vurur. Kuşlar bile geçmeye korkarlar ülkenin üzerinden geçmeye. Oldukça genişlemiştir toprağı. Derken sınırlardan ötesine gidebilmek yılları alacak hale geldiği için koskoca orduları süremez hale gelirler. Sürmeyi denedilerse de varacakları yere varıncaya kadar ordunun çoğu bitkin düşer savaşamayacak hale gelir.
            Derken batı denilen gâvurlarda tüfek icat edilmiş, çakaralmaz bile olsa adamı mıhlıyor olduğu yere. Osmanlının Osmanlarındaysa hala uzağa atabilen yay ve okları var. Dayanamıyor garipleeeer.
            Tüm toprakların ve insanların sahibi, atası olan kral, düşünüyor düşünmesine de, tek çareyi tüfeklenmede buluyor. Ancak bir de baksa ki askerlerin hepsine tüfek alabilmek mümkün değil. Hem de birbirlerini vuruyorlar, acaba delikten ne görünüyor diye bakarlarken, elleri kazara tetiğe dokununca al gitti bir yiğit.
            Neyse, çare tükenir mi, elbette tükenmez. Eski askerleri terhis ediyor ve esnaf yapıyor, toprak ağası yapıyor her birini ki haksızlık olmaya sonra tepesine çökmesinler. Akıllı adam ne olsa. Yeni askerler alıyor ve eğitiyor.
            Derken adam bakıyor ki daha fazla ihtiyacı yok toprağa, eken biçen yok. Yetsin bu kadar deyip oturmak istiyor tahtında raprahat. Ha unutmadan, yerlerine göz koyma ihtimali olanları da ortadan kaldırıyor bu adamlar, ecik çocuk demeden hem de. Anasının karnında varsa bile farkına varırsa yandı. Neyse ki şanslılar o zamanlarda ana karnını görebilen aygıt yok daha.
            Tam da kral rahat edeceği yerde, biraz alışmaya başlamışken al sana isyanlar. Eski askerler ayaklanıyorlar hacılar hocalarla, baldırı çıplaklar da arkalarında, “Allah Allah” nidalarıyla akşam karanlığı basmaya başlarken kapıya dayanmaya başlıyorlar. “Filan kişinin kellesini verin.”  Veriyorlar kelleyi, gidecekler diye beklerken tutturuyorlar bu sefer “kralımızı, babamızı çok özledik, nurlu yüzünü görmek isteriz.” Haydaaa! Olacak iş mi bu şimdi? “yarın gelsinler, gündüz gözü” diyor kral ve haber gidiyor. Arkası devam edip gidiyor.
            Gâvur memleketlerinde “akıllı yönetim” diye söylenen bir yönetim icat etmişler, kralın kulağına kadar çalınıyor bu durum ama bozuntuya vermiyor hiç.
            Gel zaman, git zaman derken Fransa karışıyor iyice. “Cumhuriyet” diye bir şey icat etmişler, kan gövdeyi götürmüş bir türlü oturamaz kıçının üstüne. Sonunda galip geliyor ama demeyin gitsin bedeli çok ağır olmuş.
            Gâvur memleketlerinde hızla icatlar, bolluk, bereket yağıyor ve akıyor sokaklarından. Osmanlı memleketinin kralının kulağına kar suyu kaçar iyice. Gelen vezir kulağına bir şey söyler, giden elçi bir şey söyler falan çaresini bulur kral hemen.
            Haber salar evlatlarına –tebasına- “sizleri göresim geldi, topluca gelin” diye. Duyan gelir, duyan gelir mahşeri kalabalıktır sarayın önü. Tüm ihtişamıyla çıkar oturur tahtına. Parlamaktadır güneş ışığı vurunca karşıdan. Toplananların gözleri kamaşır.
            “Evlatlarım, ben sizlere yetemiyor muyum?
            “Allah uzun ömürler versin, Allah başımızdan eksikliğinizi göstermesin.” Tüm kalabalıkta bir dalgalanma olur, kimisi burnunu siler kimisi gözyaşlarını derken uğultu kesilir.
            “Sizlerden de razı olsun evlatlarım. Berhudar olun. Hiç meraklanmayın ben size de yeterim ananıza da. Gözünüz arkada kalmasın. Serde erkeklik var, öyle değil mi şimdi?”  Der çekilir içeriye. Ancak bir telaştır alır yürürken. Çişi gelmiştir kralın. Bağrışmaya başlar etrafındakiler: “İbrikçiler, havlucular, ayakyolcuları, …” daha sayar da sayar. İyice sıkışmış olmalı, helaya vardığında hazır olmak için giderken don tuman atarak ilerler. Arkadan toplarlar peşinden gelenler. Neyse, bir kaza, bela yaşanmadan iş tatlıya bağlanır. Bahşişler dağıtılır. Herkes memnundur halinden. Kral da rahatlamıştır.
            Kalabalık uzun bir süre dağılmadan dalgalanır durur akşam karanlığı bastırmaya yakın zamana kadar. Kral rahatlamıştır. En azından bir süre gideceğinden emindir.

08.11.18- Halil Gönül


Görsel: Google Görseller

2 yorum:

  1. Çok farklı bir bakış açısıyla ne güzel anlatmışsınız, emeğinize sağlık. Bir de aradan uzun yıllar geçer o ülkenin torunları genç, dinamik devlet kurmuşlardır. Ancak birilerinin aklı hala okta kalmıştır...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Ne yazık ki evet. Gelecek yüzyıllarda bunları anlatabilmek zorunda kalacak tarihçilerimiz.

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.