Salı, Ağustos 22, 2017

Yaşam Koçluğum ve Olanlar-5/8


Şapka Yuvarlama İhtisası

                Okulu ilk ay içinde bırakıp giden arkadaş geldi aklıma koştururken. “Anamın tarna aşını, bulgur aşını özledim, çok özlüyom.” Demişti bir akşam oturup ikna etmeye çalışırken. Bir türlü vaz geçiremedik onu ve onunla birlikte beraber kaldığı amca oğlunu. İkisi de ufak tefek tıfıl zayıf ve sıska çocuklardı tıpkı benim gibi.

                Zaman akıp gidiyordu su gibi hiç haber bile vermeden bize. Biz de büyüyorduk bu arada, belki de akıllanıyorduk kim bilir.  Yaşam denilen canavarla boğuşmasını öğreniyorduk belki de tek başımıza.

             Bir gün gelip çatacaktı, çünkü canavarı yenmek için güreş tutacaktık. Güreşte yenmeliydik mutlaka, aksi halde bize aman vermeyeceğini iyi biliyorduk. Toprağın karnını nasıl yarabiliyorsam o yaşam denilen canavarın da karnını deşecektim bir gün nasılsa, bekleye görsün bakalım şimdilik…
                Bir ay kadar geçti, aşk kuşu arkadaşımı görmedim. Hafta sonu köye gidecekler arasında o da vardı. Cuma gün okul kapanış töreninden sonra hızla evlerimize gidip bir arkadaşın evinin önünde toplanıyordu gitmek isteyen çocuklar.
O günden sonra benden uzak durmaya çalışmıştı demek ki, yine de öyle yapıyordu. Pek yakınıma gelmiyordu. Birlikte ormanlar içindeki patika yoldan yürüdük dinlene dinlene on kadar kızlı erkekli çocuk. Öptüğü kız da vardı gidenler arasında. Herkes duymuştu zaten. Kız kızmış görünmüyordu aslında. Onore olmuştu; kaç kızı böyle öpen vardı sanki!
Üç saat kadar sonra köye çıktık. Bazılarında okul üniforması ve ay yıldızlı şapkası vardı üzerinde.  Paşa gibi hissediyor insan kendini o ay yıldızlı, mavi, koyu lacivert şapkanın altında. Ah bir de uzun boylu, sırık fen öğretmenimizin törenlerde şapka yuvarlama huyu olmasa!
Adamın tek zevki, çaktı mı tokatı, ay yıldızlı güzelim şapkamız kafamızdan hopladığı gibi merdivenlerden aşağıya kadar neredeyse 15-20 basamak yuvarlanıyordu toz toprak içinde kalarak. Tokatın yeri de yanmaya başlıyordu ama şapkanın yuvarlanışını seyretmek daha da üzüyordu.
Öğretmenimizin en önemli ihtisas konusuydu ay yıldızlı şapkayı yuvarlamak. Belki de tez bile yazsa olurdu çünkü hiçbir kimse o gibi yuvarlayamazdı o ay yıldızlı şapkayı kafalardan. Ne kadar sıkı geçirirsen geçir kafana mutlaka hopluyor baştan ve ver elini merdiven basamakları.
Törenlerin en zevkli yanı şapka yuvarlanmasıydı ve mutlaka her tören öncesinde birkaç güzelim ay yıldızlı şapka yuvarlanıyordu can havliyle o merdiven basamaklarından.
Köye vardığımız zaman bazı arkadaşların anası tavuk pişirirdi özel olarak çocukları için. Benim için hiç tavuk falan pişirten olmadı ama o sıcak ev yemeğini yemek kadar lezzetli başka bir zevk olmuyordu. Dünyaya bedeldi benim için, ha tavuk ha da kuru fasulye. Anam da başka yapardı güveçte kuru fasulyeyi hani, ye ye doymak bilmiyor insan bir de yanına el yapımı turşu varsa değme gitsin.
En çok da küçük kardeşimle -erkek- güreşmeyi özlerdim ve her seferinde akşam yatmazdan önce kan ter içinde kalıncaya kadar güreşirdik yere serilmiş yatak üzerinde ve öylesine sızar kalırdık yatağın üzerinde ve anamın yorganı üstümüze örtmeye çalışmasıyla uyanırdık sonra yorganın altına girip birbirimize sarılarak uyur kalırdık.
Cumartesi sabahı oldu, kuş gibiydim. Bu aylarda bizim bahçede darı, bağda gözden kaçan üzüm salkımları olurdu. O simsiyah salkımları bulmak bir zevk ve mucize olurdu benim için. Aşk kuşu arkadaşım aklıma geldi birden ve onu da alıp bahçeye götürmek istedim. Onların bahçelerinde o zamanlarda bir şey kalmazdı hem de üzüm bağları yoktu. Darı ütüp, birer ikişer bulabildiğimiz kadar da üzüm toplardık.

                                                                                                        18-08-2017-1927

                                                                                                Halil GÖNÜL

Not: 5/8

Görsel: Google Görseller


8 yorum:

  1. Bunları her okuduğumda çocuk saflığını hissediyorum. Çok güzel, elinize sağlık. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İrem E.
      Teşekkür ederim,haklısınız, saflık ve temizlik çocukluklarımızda, hep öyle kalabilsek keşke ama olmuyor işte, yaşam izin vermiyor ona da.Yaşam değiştirip gidiyor bizi ve çocukluğumuzdan uzaklaştırıyor. İçimizdeki yaşayan çocuğu bile duymaz görmez oluyoruz zamanla. kendimize yabancılaşıyoruz git gide. :)

      Sil
  2. güveçte kuru fasulyeyi ve el yapımı turşu Güveçte kuru fasulyeyi en son 10 yaşında köyde yemiştim öyle bir tat yok :) abi canımı istettin vallahi :P

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. cemal altıntaş,
      haklısın elbette, o zamanlar tatlar da çok farklıydı, her şey doğaldı köyde. Bir de bana sorun, yazarken ağzım sulana sulana yazdım. Burnumda tüttü yemeğin sıcak buharı. :)

      Sil
  3. Güveçte her yemek güzel olur.:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bahce perim,
      haklısınız elbette, sizden duymak daha da güzel. Ben bayılırım güveçte pişen yemeklere, hele bir de odun ateşinde pişerse tadına doyamam. hala güveçte kaynamış sütle yapılan o yanıksı yoğurtun tadına hayranım, Kırklareli'nde yediğimde çok şaşırmıştım. :)

      Sil
  4. Şapka yuvarlama olayı da ayrıymış doğrusu. Her sahneyi gözümde canlandırmaya çalıştım. Yine güzel,samimi anlatmışsınız. Kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ebemkuşağı,
      Teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim. Üç yıl okul dönemleri boyunca, haftada iki gün -pazartesi, cuma- seyrederek yaşarsanız, anlatmakta özel bir çaba sarf edilmiyormuş, ben de yeni farkına vardım.

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.