Cumartesi, Nisan 07, 2018

Gönlü Zengin Yoksulluk-9-Ay Dede Üşenmemiş Gelmiş

Dere
Tadı Damağımda Kaldı

Ortadaki tepsiler birer daha doldu, çok lezzetliydi her şey. Hayatımda hiç yemediğim bir lezzetle karşılaşmıştım ilk kez ama tadı damağımda kaldı o zamandan beri. Sofrada ne varsa neredeyse temizlendi.
Biz bile babamla yemeğimizi yiyip gitmemize rağmen tıka basa doyduk tekrar sanki hiç yemek yememişiz gibi. “Tokum diyenden korkacaksın” derler bazen ya, işte öyle oldu bize de. Tokum dememiştik ama herkesin heyecanına ortak olmuştuk farkında olmadan, içimizden geldi her şey.
Sofra toplanmadan, diğer meyveler de getirilip dikkatlice dağıtıldı sofranın üzerine. Gözetlenen tek şey herkesin her şeye rahatlıkla ulaşabilmesiydi ve öyle oldu. Meyveler de yenildi, sıkılan meyve sularından da -erik suyu- içildi bardak bardak, koyu sohbet eşliğinde.
Eskilerden konuşuldu bol bol, işlerden, bu yılki hasadın durumundan… zaman nasıl da geçiverdi anlayamadım. Hiç de uykum yoktu gözlerimde. Bulutların hızlı hareketi babamı korkuttu biraz, yağmur birden başlarsa diye.
“Bize müsaade ederseniz biz gidelim artık, yağmur bastırırsa zor olur dereyi geçmek” dedi babam Epmek amcalarla daha öncesinde göz kaş işaretiyle anlaşmışlar demek ki, izin istedi hepimiz adına. “İzin sizin, geldiniz de ne iyi ettiniz bak, biz de çok sevindik çocuklarla birlikte” diyerek teker teker sarıldı herkes birbirine. “Yine gelin” dedi çocuklar büyüklerinin ellerini öperken.
“Sizler de buyurun bir akşam” dedi babam. Sofranız her zaman bereketli kalsın, Allah bereketler versin, sağlıcakla kalın” dedi ve ayrıldık ateşin başından.
Ormanın içindeki yol oldukça karanlık görünüyor bulutlar aya engel oluyorlardı. Bazen göz gözü görmüyor el yordamıyla yolumuza devam ediyorduk. Babam benim elimden tutuyor, Epmek amca da karısının elinden tutmuştu bu arada. Kulakları çok az duyduğu için olmalı diye düşündüm.
Çayı -dereyi- geçtikten sonra Epmek amcalar kendi evlerine gitti, biz de çadırımıza geldik. Karşıda duran Sarı Dana'ya baktık, rahattı anlaşılan; yatıyordu. Hava serin olduğu için, biz de yorganı çektik üzerimize ve yattık babamla. Döşek hafiften nemlenmiş anlaşılan ilk uzandığımda üşüdüm, altımda hafifçe nem hissettim, biraz sonra vücudumuzun sıcaklığıyla kayboldu.
Kıl çadırın küçük deliklerinden gök yüzünü görmeye çalışarak uyuyup kaldım. Arada bazen ay dedeyi gördüm uyumadan önce. Hayal ettim çocukken oynadığımız akşam oyunlarını “ay dede ay dede, bize şıngıraklı pabuç göndersene” tekrarlardık durmadan ay dedenin bize şıngıraklı pabuç atacağını umarak. 
Bir türlü atılmamıştı o şıngıraklı pabuç. Taa ki bir bayramda yastığımızın altına saklanıncaya kadar. Ay dede üşenmemiş gelmiş, bize şıngıraklı pabuç getirmiş ve yastığımızın altına saklamış kimseler çalmasın diye.

 9/9


                                                                                                              21-10-2017
                                                                                                              Halil Gönül

Görsel: Google Görseller

2 yorum:

  1. Gönül zenginliğinden büyük olanı yok ki. Hangi zenginlik bir bayramda pabuç saklayıp ertesi gün sevinç yaşatır ki insana? Bence bunun hayali bir yeter. Varsın ertesi gün yastığın altında olmasın. Sayısız pabuçları olan bir çocuk böyle hayal kuramaz zaten. Hayalsiz bir yaşam düşünemiyorum bile. Çağrışım adına teşekkürler, selamlarımla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mukaddes'çe Konuşan Satırlar,
      eskilerde kalan böyle bir adetimiz vardı sevindirmek için; özellikle bayramlarda, seyranlarda. Tadı bambaşkaydı o zaman bayramların seyranların. Maalesef çok değiştik çooook. :)
      Selamlarımla , hpşça kalın. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.