Pazar, Kasım 11, 2018

Kısırdöngüye Girdin mi hiç?

Kısırdöngüde Birey, Aile ve Toplum

Yaşam dinamiktir, sürekli devinim halindedir. Her hareket bir nedene bağlıdır ve bir de sonucu ortaya çıkar. Tıpkı doğada olduğu gibi. Doğa bir denge halindeyken bile sürekli değişim halindedir. Her an değişen durumlar söz konusudur. Değişimler kendi içinde bir dengeye kavuşurlar. Böylece de aksaklığa yol açmazlar. Ta ki dış etkenlerle fazla zarar görünceye kadar. Dış etkenlerin verdiği zararları dengeleyemeyen doğa sinyal vermeye başlar ancak düzelmesi zaman alır. İkame –bir sistemde iş göremez derecede zarar gören elemanın görevini başka yakın bir elemanın yüklenmesi- bu anlamda önemli bir rol oynar.
İnsanlarda sistemin tıkanması bir anlamda kısırdöngüdür. İşler yolunda gitmez olur. Duygu durumları değişir, olumsuzluklar arttıkça hormonların dengesi bozulur ve arkasından duygu durumunun bozulması gelir ki böyle bir durumda çıkmaza giren insanlar kendine çıkış yolu bulamaz hale gelirler. Umutları tükenmeye yüz tutar ve yaşamlarında anlam kaybolur zamanla. Bu saatten sonra insanın ne yapacağı belirsizleşir, tanınamaz hale gelir. Aile ve toplum içinde kolaylıkla farkına varılabilen bir durum olarak göze çarpar.
Aile içinde sıkıntıların artması ve önüne geçilemez olayların yaşanması da aileyi çıkmaza sokar. Bu durum kısırdöngüdür. Ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü rahat yaşama kavuşamazlar. Zaten mevcut olan çıkmazlar derinleşir. Durumlarında bozulmalar yaşanan ailelerin çokluğu da toplumu etkilemeye başlar.
Ailelerin kısırdöngüye girmesiyle toplumun kısırdöngünün kıyısında dolaşmaya başlaması o toplumun sersemlik yaşamasına yol açar. Sersemleyen toplumlarda iç dengeler sarsılmaya başlamış ve dengeye kavuşturmak için yapılan şeyler de faydalı olamazlar. Tam tersine alınganlıklara yol açar. Aslına bakılırsa bir toplum içinde devlet eliyle yapılan yardımların toplumu iyileştirmek yerine, birey veya aileyi alt seviyelerde olduğunu gösteren ve bunu açıkça ilan eden bir gösterge olarak ortaya çıkar.
Önemli olan yardıma muhtaçlığın ortadan kaldırılmasıyla yardıma muhtaç hale gelmiş olanların tekrar ayakları üstüne dikilebileceği medenice bir davranış sergilenmesidir. Çoğunluğu yardıma muhtaç halde yaşadığı bir toplum ne olursa olsun gelişmiş bir toplum değildir tam tersine fırsatçıların ve bedavadan geçinen insanların çoğunlukta olduğu bir toplumdur.
Böyle toplumlarda belli başlı değer yargıları gelişemez, sürekli değişen değer yargıları oluşur ki bu durum anlaşılmazlığa yol açar. Birbirini anlayamayan bireylerin ve ailelerin oluşturduğu anlaşılmaz bir toplum olmaya doğru yol alırlar. Anlaşılmaz toplumlar da başkalarına kendisini anlatamazlar. Toplumlar arası ilişkiler de kısırdöngüye girmeye başlar.
Osmanlı İmparatorluğu da zaman zaman kısırdöngülere girmiş ve yaptığı yenilenme çalışmalarıyla –Tanzimatlar- ayağa dikilmeye çalışmıştır ancak ne yazık ki böyle zamanların yaşanması yaraları kapatamadığı gibi tersine yaraları derinleştirerek kangrenleştirmiştir. Yaralar derinleştikçe de geçmişteki iyi günlere dönmeye çalıştıkları geçmişin uygulamalarını devreye sokma çabası oluşmuştur zaman zaman. Eğer geçmiş kısırdöngüye getirmiş ise gelecekte de yön gösterici ve çare olamazlar. Bu durumu maalesef en acı haliyle Osmanlı ve onun tebaası yaşamıştır. Sonunda paramparça olmakla sonuçlanmıştır.
Osmanlının yıkıntısı içinden çıkan Türkiye, Türkiye sınırları içinde yaşayan insanlar için bir umut olmuş bu günlere kadar getirmiştir. Osmanlıda yapılamayan, verilemeyen umut ancak Türkiye olduktan sonra verilebilmiştir. Kendisine belli hedefler koyabilmiş, o hedeflere doğru emin adımlarla yürümeye başlamıştır. Her geçen gün hedeflerin ulaşılabilir olduğunu herkes görmüş ve ayağa kalkılmıştır.
Ne yazık ki çöken bir cihan imparatorluğunun külleri arasından çıkan Türkiye, çöküntünün tozlarını üzerinden atamadan kısırdöngülere girmeye başlamıştır. Yüz yıllarla ölçülebilen zaman süreci içinde ancak yeni yeni filizlenmeye başlayan Türkiye zaman zaman susuz ve yiyeceksiz –bilimsiz- kalmış kesintiler yaşanmıştır.
Tam bir kısır döngüye girmeye doğru adımlar atmaya başladığı zamanlar -1950 yılları- çöken Osmanlı’nın tozlarıyla yeniden uğraşmaya başlamıştır. Tozlar yapışkan, kolay kolay çıkmayan cinsten olup Türkiye’nin üzerindeki elbiseye tam olarak sinmiş simsiyah lekeler olarak güneş altında parlamaya başlamıştır.
Aslına bakıldığında yol ayrımına gelindiği zamanlardır. Ya umut olan hedeflere doğru var güçle koşulacak ya da geçmişin tozlu kalıntılarından medetler umulacak. Çöküntünün yapışkan tozlarından umut beklenerek geçmişe dönmeye çalışıldı uzun yıllardır. Yapılan tüm şeyler umutların yeşermesine yetmedi ancak çöküş yıllarında olduğu gibi fırsatçılara yarayan durumlar oluştu.
Gelinen noktada ise Türkiye çıkmazın tam göbeğindedir. Üretim bitmiş, yoksulluk artmış, umutlar tükenmiş, fırsatçılar alabildiğine azgınlaşmış, ayakları üstünde durabilen bireyler yerine kul olmayı seçen insan kalabalığı haline gelmiştir. Ne yapılırsa yapılsın her adım batağa doğru götüren adımlara dönüşmüştür.
Osmanlıda parçalanmaya yol açan milliyetler durumu gibi içten içe parçalanmışlıklar körüklenmiş her bir köşede pusuda bekleyen fırsatçılıklara zemin hazırlanmıştır. Olacaklar çok açıktır eğer böyle giderse. Parçalanma.  Türkiye’yi bir arada tutan harçlar zamanlar içinde birer birer kazınmış ve tuğlalar bağsız yığınlar halindedir. En küçük doğal afette bile yıkılabilecek kadar zayıflatılmıştır. Nereye varmak istenildiği anlaşılır bir durum değildir. Birilerinin hayalleri vardır ama birileri için hayal olan şeyler bir başkaları için yıkım olacaktır.
Fazla zaman yoktur. Bir an önce kısırdöngüden çıkılması gereklidir. Yol ve hedefler bellidir. Bilim, akıl, akılcılık. Hurafelerle nereye kadar? Hurafeciliği denedi Osmanlı İmparatorluğu. Geldiği nokta açık, çöktü ve paramparça oldu.

10.11.18-Halil Gönül

Görsel: Google Görseller

4 yorum:

  1. Yol ayrımına gelindiği zamanlar umut olsun hedeflere doğru var güçle koşalım.. Geçmişin tozlu kalıntılarından medet ummak bize göre değil.
    Ben de sizin gibi kısır döngüden çıkılması gerektiği kanaatindeyim..
    Kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Tek umut kısırdöngüden çıkmak zaten. gerisi kendiliğinden gelir artık. her şey o kadar açıklığa kavuştu ki, Batı'nın uzunca yüzyıllar uğraştığı din ve tarikatlar sorunu bizde böylece çözülür sanıyorum.

      Sil
  2. Kendine bilim, sanat, aydınlık toplum vizyonu olmayan insanlar toplumu kendi vizyon çizgilerine çekmeye çalışıyorlar. Çünkü toplum aydınlanırsa, bu toplumun içinde yabancılaşacaklar ve elenecekler. O yüzden mahalle baskısı, toplum baskısı büyüyerek devam ediyor. Endüstri devrimine ayak uyduramazsak maalesef gelecekten umutlu bahsetmemiz mümkün olamayacaktır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. haklısınız elbette, ancak ben biraz karamsar bakmaya başladım yaşanılanlardan sonra.Şu zamanlardaki durumda bile 200 hatta daha gerilerdeyiz, halbuki bilişim çağı çok yeni olmasına rağmen kuantum çağı geldi ve burnumuzun dibinde. Üzerinde neredeyse 50-60 yıldır çalışılıyor ve oldukça ileri safhada. hatta deniliyor ki: "Şu anda toplumların yapısı ayak uydurmaya müsait değil, o nedenle işler devam etmiyor, erteleniyor." Durum buyken biz bez parçasının peşine takıldık gidiyoruz ve önemli bir maharet sayıyoruz, yetmedi 1500 yıl geride kalan bedevi yaşamına öykünüyoruz. Nasıl umutla bakılır bu kadar hızla ilerleyen zamanı yakalamaya, üstelik hiç bir çaba görünmezken.

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.