Pazartesi, Mayıs 04, 2020

Kitap-SU VE SABUN

 

SU VE SABUN-Dr. Bonnie HENRY

                        İngilizceden Çeviren: İbrahim ŞENER
                        Pegasus Yayınları, 1. Baskı: Ocak 2012, İstanbul

            İçinde bulunduğumuz covit-19 karantina günlerinde, bilgi kirliliği oldukça fazladır. Neyin doğru neyin yanlış olduğu çoğu kimse tarafından tamamen karıştırılmış durumdadır. “Su ve Sabun” kitabını okurken “körün istediği bir göz, Allah vermiş iki göz” deyimi dolandı dilime. Hınzırca sırıtmaya başladım.
            İçinde bulunduğumuz bilgi kirliliğine çözümdü “Su ve Sabun” kitabı. Yazarı bu işle ilgili bir doktordur.
            Bu kitap içinde virüsler, bakteriler ve daha başka mikropların dünyada ne kadar etkili olduklarını, hangi hastalıkların tedavisi var, hangilerinin yok, hangi virüs, bakteri ne kadar öldürücü ve korunma yolları var mıdır? Daha pek çok sorunuza cevap bulabileceğiniz bir kitap olması nedeniyle önemlidir.
            İşin bir görünen yüzü var, bir de görünmeyen yüzü. Görünen yüz bize neyi ne kadar anlatıyor, görünmeyen yüz hakkında ne kadar bilgimiz var? Mikroplarla içli dışlı yaşadığımızın farkında mıyız?
            Eminim sıkılmadan okuyacaksınız, mikropların dünyasını daha rahat anlayacaksınız. Kafanızdaki belirsizlik ortadan kalkacak. İnsanı korkutan şey bilgi eksikliğidir. Bilmediği şeylerden korkar insanoğlu. Bildiği şeylerden korkmaz çünkü nasıl yeneceğini hesaplar, savaş planları yapar kendine göre. 
            Gece karanlığında el fenersiz çıkmayın yola derim. Su ve Sabun bu karanlıkta el feneriniz olacaktır. J


s.15-                Üç milyar yıldır gezegenimize egemen olan küresel bir şirket olan Mikroplar A.Ş. adlı korku uyandıran dünyaya hoş geldiniz.
                        Virüsler: Yaklaşık beş bin virüs bilinmektedir (s.17).
Mikropların ilk grubu en küçük ve sıklıkla en ölümcül olan virüslerdir.
s.16-                Virüsler saatler veya günler içinde insan hücrelerini yok ederek hastalığa neden olabilirler ve onlar bildiğimiz en korkutucu ve ölümcül hastalıkların bazılarının sebebi olabilirler. Ve virüsler genetik yapının böylesine küçük parçalarından oluştukları için, onlar hızlı bir şekilde değişim ve mutasyon geçirebilirler.
            . . , DNA çok özel yollarla iki ribonucleic acid (RNA, ribo nükleik asit) sarmalı ile eşleşerek oluşur. Her bir RNA sarmalı baz (base, temel) olarak adlandırılan temel yapıtaşlarından oluşmuştur.
s.17-                Mikroplar da insanlar gibi aynı genetik yapı türüne sahiptir. Bundaki istisna virüslerin, RNA virüslerinin tüm familyasıdır. Onlar tek bir genetik yapı sarmalına veya RNA'ya sahiptir. Böylece insanlar ve DNA virüsleri kendilerini kopyaladıkları her zaman için bir çift-kontrollü mekanizmaya sahiptir, RNA virüsleri ise bu biyolojik özellikten yoksundur. Bu, RNA virüslerinin kodlama hatası oluşturmaya çok daha hızlı ve çok daha fazla yatkın olarak kendini kopyalayabileceği anlamına gelir. Biz bu fenomeni-görüngü- "mutasyon" (genetik dönüşüm) olarak adlandırıyoruz.
            Bazı mutasyonlar virüsün hücrelere geçme yeterliliğini etkileyebilir. Bu virüsler hızlı bir şekilde ölürler çünkü onlar artık kendi genetik yapılarını kopyalayamazlar. Ancak bazen bir mutasyon virüsün yeni hücrelere geçme veya oraya yerleşme oranını artırır. Bu mutasyonlar virüsün yıkıcı gücü için yeni dünyalar açabilirler.
Çiçek Hastalığı Virüsü: Tarih boyunca virüslerin neden olduğu hastalıklar ulusların büyük bir kıyım yaşamasına ve çiftlik hayvanlarından gıda maddelerine kadar her şeyin yok olarak tüm topluluğun ortadan kalkmasına neden olmuştur. . . , Çiçek hastalığı 1979 yılında tamamen ortadan kaldırılıncaya kadar en azından bin yıl boyunca tüm dünyadaki topluluklarda sınırsız ıstıraplara yol açmıştır.
s.18-                SARS Virüsü: 2003 yılında ortaya çıkan SARS (severe a cute respiratar syndrome-şiddetli akut solunum sendromu) bir virüsün gezegen boyunca nasıl büyük bir tahribata yol açabileceğinin mükemmel bir örneğidir. Bu birdenbire ortaya çıkan virüs, iki veya daha fazla nispeten faydalı virüsün vahşi hayvanlarda zamansız olarak karışması ve bunun insanlara bulaşabilecek yeni bir virüs şeklinde mutasyon geçirmesi ile türemiştir. . . , Bu virüs aniden ortaya çıkan ve insanlar arasında hızlı yayılan bir virüstür ve şiddetli grip-benzeri belirtiler göstererek hızlı bir şekilde ölüme sebebiyet vermiştir. Mikrop ilk olarak Kasım 2002'de Çin'in güneyinde bulunan Guangdong vilayetinde saptanmıştır.
s.19-                Ebola Virüsü: . . , başka bir yeni mikrop Ebola virüsüdür. Bu virüs kan, organlar ve hatta derinin katmanlarını istila ederek kurbanının gözlerinden bağırsaklarına kadar her yerinin kanamasına neden olur. Virüs ismini Zaire'deki (şimdi Kongo Demokratik Cumhuriyeti) Ebola Nehri'nden almıştır. İlk kez olarak 1976 yılında dört yüz köylü ve Belçikalı misyoneri etkileyerek Yambutu köyünün büyük bir bölümünün yok olmasına neden olarak uluslararası çapta dikkat çekmiştir. . . , Ebola virüsü 1995 yılında hala bir muamma olarak etkisini sürdürmekteydi. Zaire, Kikwit bölgesinde başka bir büyük salgına neden olmuştur.
            Bu yok edici hastalığın işleyişini anlamak için yoğun çaba gösterilmesine karşın dünya Uganda'da bulunan Gulu kasabasını 1999-2000 döneminde vuran bir sonraki büyük salgına karşı hazırlıksız yakalanmıştır. . . , hastalık için etkin bir tedavi yöntemi yoktur ve aktif virüsü saptamak ve yüksek riskli alanlarda yayılmasını önlemek için hiçbir etkin erken uyarı sistemi bulunmamaktadır.
s.21-                Grip Virüsü: . . , grip insan nüfusunun bir numaralı katili olarak bilinir. Yıl boyunca gezegen üzerinde dolaşan bu virüs her yıl dünya çapında binlerce genç ve daha yaşlı kişinin ölümüne neden olur. Bu virüs yalnızca bir nükleer yapı (RNA) sarmalına sahip olduğu için, o hızlı bir şekilde değişebilir ve mümkün olduğunca çabuk olarak genetik yapının yeni parçacıklarını harekete geçirir. . . , Son 150 yıl içinde, yaklaşık her kırk yılda büyük bir küresel grip salgını meydana gelmiştir. . . , Geçmiş yüzyılda üç grip pandemik –dünya çapında yaygınlık- durumu olmuştur fakat 1918-19 döneminde olan "İspanyol gribi" dünya tarihindeki en yok edici pandemik olarak öne çıkmaktadır.
s.22-                Yakın tarihte, Güneydoğu Asya ve Çin'in farklı bölgelerinde "kuş" gribi virüsü dünya tıp çevrelerinin dikkatini çekmiştir. . . , tavuklar için ölümcül oldukları kanıtlanan fakat insanlara geçmesi henüz kanıtlanmamış olan bir virüs için, Dünya Sağlık Örgütü gezegen çapında ülkelere acil müdahale planları göndermiştir ve bir sonraki pandemik grip vakasına karşı hazır olunmasını istemiştir. Bu hastalığa maruz kalan çok az kişi ölmüştür. . . , kuş gribi virüsü, bağışıklık sistemleri enfeksiyonlarına karşı genellikle savunmasız olan genç ve sağlıklı kurbanlar yaratmıştır. Masum bir öksürük veya hapşırma ile bu kolay uyum sağlayan mikrobun insanlar arasında etkin bir geçiş yolu bulabilmesi ve dünya çapında yaygınlaşabilmesi yalnızca kısa bir zaman içinde olabilmektedir. . . , 2009 yılının Nisan ayının ortalarında Mexico City'de başka bir virüs sessizce ortaya çıkmıştır. . . , yeni bir grip virüsü tanımlanmıştır, H1N1 grip A virüsü yeniden ortaya çıkmıştır fakat bu kez mikrop Avrupa ve Kuzey Amerika'daki domuzlardan genetik yapının yeni parçacıklarını elde etmiştir ve onlarla bazı insan grip genleri karışmıştır. Mikrop tanındığı zamanda, bu virüs insan sistemine zaten uyum sağlamıştı ve öksürme ve hapşırma aracılığı ile kolayca insanlar arasında geçiş yapabiliyordu. . . , grip virüsü hakkında tek bir şey öğrenmişsek bu onun ne denli öngörülemeyen bir mikrop olduğudur.
s.23-                HIV Virüsü:  Kısaca HIV olarak bilinen insan bağışıklığını yok eden virüstür. Bu RNA virüsü olasılıkla Afrika'da 1980'lerin başında ortaya çıkmıştır. Ancak bilim adamları en az otuz yıl öncesinde insan kan örneklerinde virüsü keşfetmişlerdir. . . , HIV virüsünün bağışıklık sistemini bozmasından sonra hastalık aşamasını tanımlamak için kullanılan tıbbi terim AIDS'dir. Bu terim bağışıklık yetmezlik sendromu –hastalık tablosu- oluşumu anlamına gelir. . . , HIV virüsünün AIDS'e yol açması yıllar alabilir çünkü virüsü baskı altında tutan ilaçlar keşfedilmiştir. . . , Ancak HIV için hala tedavi yöntemi yoktur ve bedende AIDS'in etkileri ortaya çıktığı zaman bu kesin ölüm ile sonuçlanacaktır.
s.24-                            Bakteriler: . . , bakteriler çubuk, küre ve spiral gibi tek-hücreli organizmalardır. Onlar sonsuz ve bağımsız bir şekilde kendilerini kopyalayabilme kapasitesine sahiptir, kendileri için yeterli besin ve uygun bir çevre -insan bedeni gibi- sağlayabilmektedir.
s.25-                Bakteriler de, insanlar gibi, DNA'ya sahiptir. Virüslerden farklı olarak, bakteriler çoğalmak için başka hücrelerin genetik donanımlarına bağımlı değildir ve onlar birkaç yolla yeni DNA elde edebilirler.
s.26-                Virüsler kendi genetik yapılarının küçük bir parçasını bakteriyel DNA içine geçirerek bakterilere bulaştırma yeteneğine sahiptir. Bu oluşum enfekte olmuş bakterilerin evrimine yol gösterebilir. Ancak virüs, hücreyi terk ettiği zaman bakterinin DNA'sının bir kısmını alabilir ve bu genetik malzemeyi başka bakterilere geçirebilir.
            Sayısal açıdan bakıldığında, bakteriler gezegendeki en başarılı organizmalardır ve onlar hayal edilebilecek her çevrede yaşama uyum sağlayabilirler. Bu mikroplar sülfür havuzlarından tamamen oksijensiz havaya, derin deniz volkanlarının kaynayan sularına kadar her şeyin içinde yaşayabilirler ve çoğalabilirler. Bakteriler ayrıca bizim en büyük doğal enerji kaynaklarımızdan birisidir, çünkü onlar var olan hemen her türde oluşum içinde olabilirler. Bazı türler yenilebilme yeteneği bile geliştirmişlerdir.
            . . , Bazı tahminler bizim cildimizin üzerinde santimetre karede 100.000'den daha fazla ayrı bakteri bulunduğunu öne sürer! Ancak, virüslerden farklı olarak, tüm bakteriler kötü mikroplar değillerdir. Biz pek çok konuda bakterilere bağlı olarak yaşarız.
s.28-                Tüberküloz Bakterisi - Mycobacterium tuberculosis veya TB-: Bu bakteri tüm dünyada ve yaşamın tüm aşamalarında yüzyıllardır insanları hasta etmekte ve öldürmektedir: Yüzyıllar içinde Beyaz Ölüm veya verem gibi pek çok isimle anılmıştır. . . , Bu mikrobun neden olduğu klasik belirtiler akciğerlerden gelen kanlı öksürük, kilo kaybı ve bitkinlik halidir: Aylar, bazen yıllar içinde, insanlar artık nefes alacak gücü kalmayıncaya kadar mikrop tarafından "tüketilirler."
s.29-                TB batı dünyasının çoğunda geçici olarak ortadan kaldırılmıştır: Bu, sağlık koşullarının geliştirilmesi ve genel beslenmenin yanı sıra 1950'lerden beri antibiyotiklerdeki gelişim ile olmuştur. Ancak bakteri büyük ölçekli bir diriliş geçirmiştir ve hastalığın yeni yapıları tedaviye karşı direnç kazanmıştır. . . , TB ve HIV'in etkileri özellikle alt-Sahra Afrikası'nda yok edici olmuştur. Bu bölgede tüberküloz bir numaralı ölüm nedenidir ve tedavi pek çok yerde birkaç günlük geçici çözümün ötesine geçmemektedir.
                        Kolera Bakterisi: Kolera Vibrio cholerae adlı bir bakteriden kaynaklanır. Bu özsel olarak bedenin suyunu kurutarak ölüme neden olmaktadır. . . , Kolera mikrobu her bağırsak hücresinde "salgı" düğmesine basar, emilimi durdurur ve yalnızca saatler içinde beden ağırlığının yüzde 25 oranında azalmasına neden olur. Hızlı ve büyük miktarlarda sıvı tedariği sağlanmazsa yirmi dört saat gibi kısa bir zaman içinde ölüm gelir.
s.30-                Kolera salgınları MÖ 500 yılına kadar geri giden Sanskritçe yazılarda belgelenmiştir. Yüzyıllar boyunca hastalık Hindistan ve Asya altkıtasında sınırlı kalmıştır fakat 1800'lü yılların ortalarında, kolera Avrupa ve Birleşik Krallık'taki yoğun nüfuslu şehirlerde en üst seviyesine ulaşmıştır. . . , (son salgın 1895 yılında olmuştu.)
s.31-                Mantarlar: Küfler ve Mayalar: Mikroplar A.Ş.'nin üçüncü büyük birimi mantar olarak adlandırılan tek-hücreli ve çok-hücreli mikropların karışık bir grubudur. Bu birimin üyeleri farklı yapıdadır ve onların insan, hayvan ve bitkiler üzerindeki etkileri de benzer olarak farklıdır.
s.34-                Parazitler: Mikroplar A.Ş.'nin son biriminin üyeleri boyut olarak en büyük olanıdır fakat meslektaşlarının çoğundan farklı rollere sahiptir. Parazitler başka canlı organizmalardan beslenen mikroplardır. Onların çoğu kendi yaşam döngülerini sağlamak için ve kendileri için mükemmel bir yuva olarak insan bedenini kullanmaktadır.
s.35-    Parazitler hayvanlardan insanlara, insanlardan insanlara ve hatta insanlardan hayvanlara geçebilir. Bu mikroplar bulaştıkları bünyelerin doku ve organlarında yaşayabilir ve çoğalabilirler. . . , Parazitlerin yaklaşık yüzde 70'i tek-hücreli mikroplardır. . . , Parazit Birimi'nde çalışanların diğer yüzde 30'u bizim çıplak gözle görebileceğimiz büyük çokhücreli mikroplardır. Onlar yuvarlak kurt, sivrikuyruk kurdu, kancalı kurt, bağırsak kurdu ve şeritlerdir. Bu mikropların en fazla tercih ettikleri bünyeler bizim besin olarak etlerinden faydalandığımız hayvanlardır.
s.36-                Sıtma: Parazit Birimi'nin en ünlü üyesi ölümcül bir hastalık olan sıtmaya neden olan Plasmodium adlı tek-hücreli mikroptur. Bu ilgi çekici mikrop yüzyıllardan beri varlığını sürdürmektedir, dünyadaki hemen her yerde yaşayabilmektedir ve hastalığın kontrol altında tutulması girişimlerine karşı direnç geliştirmiştir. Sıtma insanlık tarihinin en etkin hastalıklarından biridir ve onun etkisi Kuzey Amerika için artık pek fazla hissedilmese de Güneydoğu Asya için halen yaygındır ve Afrika'da her yıl yaklaşık bir milyon çocuğun ölümünden sorumludur.
s.37-                Günümüzde en ciddi ve sıklıkla ölümcül olan enfeksiyonlar, sıtma kaynaklı ölümlerin yüzde 9S'inden sorumlu bir mikrop olan Plasmodium falciparum'dan kaynaklanmaktadır. Bu parazit Afrika nüfusları üzerinde yok edici bir etkiye sahip olmuştur. Bu alanda yaşayan insanlar, onları hastalığa karşı koruyan bir genetik uyum geliştirmişlerdir.


s.50-                Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 7 Nisan 1948'de yeni oluşturulmuş Birleşmiş Milletler'in bir birimi olarak kurulmuştur. O zamandan beri 7 Nisan tarihi Dünya Sağlık Günü olarak kutlanmaktadır. WHO Dünya Sağlık Kurulu tarafından yönetilmektedir. Bu kurul tüm dünyadan temsilcilerden oluşmuştur ve organizasyonun yönünü belirler. 1948 yılında, Dünya Sağlık Kurulu elli beş üye ülkeden oluşmaktaydı; bugün 193 üyesi vardır. WHO hastalıkları izleyerek, eğilimleri değerlendirerek ve gerektiğinde uyarı yaparak sağlık alanında kritik öneme sahip konularda liderlik görevini üstlenir.
s.51-                . . , ilk büyük ilerleme yaklaşık iki yüz yıl önce insanları çiçek hastalığı musibetine karşı koruyan bir aşının geliştirilmesidir. Çiçek hastalığı MÖ 1156 yılında yüzünde izlerle ölmüş olan Mısır Firavunu V. Ramses'den MS 165'te on beş yıl süren salgın boyunca Roma İmparatorluğu'nda ölen kişilere kadar milyonlarca can almıştır.
s.52-                1718 yılında İngiltere'nin İstanbul büyükelçisinin eşi ve üretken bir mektup yazarı olan Lady Mary Wortley Montagu Türk "aşılama" yönteminden bahsetmiştir. Ilımlı derecede bir çiçek hastalığı vakasında bunun şiddetli bir hastalığa dönüşmesini önleme girişimi olarak irinin çıkarılması anlatılmıştır.
s.60-                Avrupa'da hala başlıca katil olan veba hastalığının aşısı 1 897 yılında geliştirilmiştir ve 1 920'lerde çocuklar için büyük bir ölüm nedeni olan bir solunum hastalığı difteri ve tetanos için aşılar geliştirilmiştir. Ek olarak, boğuk boğuk öksürme ve Bacille Calmette-Guerin (BCG) hastalığına karşı koruma sağlayan erken dönem bir aşı, küçük çocukları şiddetli tüberkülozdan koruyan bir bağışıklık sistemi geliştirilmiştir ve dünya çapında kullanılmıştır.
s.61-                Dünya Sağlık Örgütü kısa adı EPI olan Genişletilmiş Aşılama Programı oluşturmuştur. O dönemde gelişmekte olan ülkelerde yaşayan çocukların yüzde 5'inden daha azı yaygın hastalıklara karşı aşılanmıştı. EPI tüm çocuklara altı temel aşının yapılmasını içeriyordu. Böylece şiddetli tüberküloz, difteri, yenidoğanlarda tetanos, boğmaca, çocuk felci ve kızamık hastalıklarına karşı aşılanmış olunacaktı. 1980'li yıllar boyunca bu altı aşı için küresel kapsam arttı ve bazı ülkelerde diğerlerinden daha başarılı oldular; halk sağlığı müdahalelerinin çoğu, politik iradeye, kaynaklara ve altyapıya bağlı olarak gerçekleştirilmiştir. Pek çok ülke UNICEF ve Rotary International ile işbirliği içinde olmuştur ve günümüzde halen uygulanmakta olan programlar geliştirmişlerdir.
s.62-                Çocuk felci donanımlı su ve kanalizasyon sistemlerine sahip olan endüstrileşmiş ülkeleri hedeflemekteydi.
s.65-                . . , virüslerin yalnızca yeni bir bünyeye bulaştıkları zaman hayatta kalabildiklerini hatırlarız. Onlar istila edecek yeni hücreler bulamadıklarında öleceklerdir.

s.68-                YIL                   AŞI
1798                Çiçek hastalığı
1885                Kuduz
1897                Veba
1923                Difteri
1 926               Boğmaca
1 927               Tüberküloz
1935                Sarıhumma
İkinci Dünya Savaşı sonrası
1955                Çocuk felci (enjeksiyon)
1962                Çocuk felci (ağızdan)
1964                Kızamık
YIL                   AŞI
1967                Kabakulak
1970                Kızamıkçık
1981                Hepatit B
1989                Tip B Haemophilis influenzae
1995                Hepatit A
1995                Suçiçeği
2000                Zatürre
2003                Menenjit
2007                HPV (genital siğil virüsü)

s.71-                . . , arsenik-bazlı ilaçlarının keşfi sayesinde çok sayıda ilaç üretilmiştir. Yerel eczanelerde bulunabilen çok sayıda ilaç ateş düşürmede, ağrı dindirmede ve burun akıntısını önlemede kullanılabilir. Onlar hastalıkları tedavi edemeseler bile, rahatsızlıklardan kurtulmada yardımcı olmak için önemli bir rol oynayabilir. Salvarsan bakterileri öldüren ve bakteriyel enfeksiyonları tedavi edebilen antibiyotik olarak bilinen ilaçların ilkiydi. . . , hastalığa neden olan mikrobun lifli bir materyal olan selülozdan yapılan güçlü bir hücre duvarına sahip olduğu belirlenmiştir.
s.77-                Antibiyotikler virüslerden kaynaklanan enfeksiyonları tedavi etmezler fakat bizim bu enfeksiyonları tedavi etmeleri için antibiyotiklere olan talebimiz bu ilaçların yaygın olarak kötü kullanılmasına da yol açmaktadır. Gerekli olmayan ilaçların alınmasıyla insanlar antibiyotiğe kendi bedenlerinde yerleşmesi için altın fırsat sunarlar, böylece ilaca karşı dirençli olabilecek mikroplar üzerine bir baskı oluşacaktır.
s.78-                . . , çoklu-ilaca dirençli mikroplar "süpermikroplar" olarak etiketlenmiştir. . , Halk sağlığı yetkililerinin günümüzde en fazla ilgili oldukları süpermikrop methisilin-dirençli Staph aureus veya MRSA adlı bir bakteridir.
s.91-                . . , soğuk algınlığının 10'dan fazla rinovirüs türünden kaynaklandığını biliyoruz. Ayrıca koronavirüs, adenovirüs, parainfluenza virüs, respiratory syncitial virüs ve bazı enterovirüs'lerden kaynaklandığı bilinmektedir. Soğuk algınlığına neden olan yüzden -100’den- fazla solunum yoluyla geçen virüs vardır ve bu nedenle hastalığın tedavisinin zor olması şaşırtıcı değildir. . , Sonunda, soğuk algınlığı için sahip olduğumuz tek kesin tedavi zamandır. Daha iyisi ilk etapta soğuk algınlığını önlemektir. Bu can sıkıcı virüslerin geçirilmesini önleme konusunda en önemli ve etkin ölçü ellerimizi yıkamaktır. Ilık su ve sabunla veya alkol bazlı temizlik maddeleriyle günde en az beş kez ellerimizi yıkamak soğuk algınlığına yakalanma veya hastalığın başkalarına yayılması riskini azaltacaktır.
s.92-                Grip ateş, üşüme, öksürme, nefes alma güçlüğü, kas ağrıları, zayıflık ve baş ağrısı gibi kötü belirtilere sahiptir. Genç çocuklarda bu viral enfeksiyon ayrıca bulantı ve kusmaya neden olabilir; o bazen "mikrobik gastrit" veya bağırsağa saldıran başka virüslerin neden olduğu mide-barsak enfeksiyonu ile karıştırılır. . , ilgilenmemiz gereken üç tür vardır: Grip A, B ve C. Bunlar arasında en ciddi olanı büyük farkla Grip A'dır. Grip A'nın yegâne yeteneği özellikle insanlara karşı tehlikeli olacak şekilde çok geniş bir türler yelpazesine yayılabilmesidir.
s.93-                1900'lü yıllarda dünya çapında üç büyük salgın meydana gelmiştir. Bunların en korkuncu 1918-19 tarihli İspanyol gribidir, dünya çapında yaklaşık kırk milyon insan ölmüştür. 1957'de Asya gribi iki milyon kişinin ölümüne yol açmıştır ve 1968'de Hong Kong gribi bir milyon ölümden sorumludur.
            Yıllık veya mevsimlik grip genel olarak kış aylarında en üst noktasına çıkar. Kuzey yarımküresi için bu dönem Ekim ila Mart ayları arasıdır ve güney yarımküre için Haziran'dan Eylül'e kadardır. WHO (Dünya Sağlık Örgütü) dünya nüfusunun yüzde 5 ila 15 kadarının her yıl gripten etkilendiği tahmininde bulunmuştur. Yılda üç ila beş milyon arasında hastanelerde takip edilen şiddetli vaka olmaktadır ve bunların 250.000 ila 500.000 kadarı ölümle sonuçlanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde hastanede yatma ve ölümlerin çoğu yaşlı ve kronik olarak hasta olan insanlar arasında olur. Bu kişilerin bağışıklık sistemi virüs ile savaşamayacak durumdadır.
s.114-              Alman doktor Robert Koch TB'ye neden olan bakteriyi 1882'de tanımlamıştır ve 1905'te bu keşfi nedeniyle Nobel Ödülü kazanmıştır. Aynı yıl Albert Calmette ve Camille Guerin ilk ve şimdiye kadar tek olan TB aşısını geliştirmiştir. Bu aşı onların isimleriyle anılmaktadır: Bacille Calmette-Guerin (BCG). Aşı insanlar üzerinde ilk kez 1921 'de test edilmiştir ve ancak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra İngiltere, Almanya ve Kanada'da yaygın olarak kullanılmıştır. Aşı hiçbir zaman Birleşik Devletler'de yaygın bir şekilde kullanılmamıştır çünkü halk sağlığı yetkilileri onun etkinliği konusunda ikna olmamışlardır. BCG her ne kadar miliyer formundaki gibi hastalığın şiddetli soylarına karşı –özellikle çocuklar için- bazı korumalar sunsa da mikrobun bulaşmasından sonra insanları korumada başarısız olmaktadır. Günümüzde BCG hala çok sayıda vakanın meydana geldiği bölgelerde çocuklara karşı koruma sağlamaktadır. Ancak pek çok gelişmiş ülkede kullanımı durdurulmuştur.
s.143-              Çiğ sütün daha fazla vitamin içerdiğine, daha besleyici olduğuna ve hatta daha lezzetli olduğuna dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur; gerçekten de çiğ sütte daha fazla olan tek şey mikroplardır. Gözler kapalı olarak yapılan tatma testlerinde insanlar çiğ ve pastörize edilmiş süt arasındaki farkı söyleyememektedir.
s.144-              1920'lerde hayvanlar ve insanlarda Listeria'nın neden olduğu klinik bir hastalığın ayrıntıları rapor olarak yayınlanmıştır. Ancak 1952 yılına kadar Listeria menenjitin ve sepsis hastalığının ciddi bir nedeni olarak tanınmıştır. Menenjit beyin zarının bir enfeksiyonu ve sepsis kandaki bir enfeksiyondur.
s.160-              . . , bakteri gelişimini önlemek için besinleri buzdolabında saklamak ve çoğu mikrobu etkin bir şekilde öldürebilmek için etler, deniz ürünleri ve sebzeleri pişirmektir.
s.185-              . . , Eğer sivrisineklerin bol bulunduğu bir yerde yaşıyorsanız sivrisinek uzaklaştırıcı koku içeren veya limonlu okaliptüs yağı sürülmüş giysiler giyin. Bunlar sivrisinekleri öldürmese de sizi ısırmaları konusunda daha az çekici olursunuz. Eğer akşamları veya sabahın erken saatlerinde açık alandaysanız uzun kollu gömlek ve uzun pantolon giyin. Batı Nil virüsü taşıyan sivrisinekler günün bu saatlerinde daha aktif olurlar. Sivrisinekler koyu renklere karşı daha eğilimli oldukları için açık renk giysiler giymeyi tercih edin.
s.232-              . . , Sıtma dört farklı mikrop türünden birisinin neden olduğu şiddetli ateş hastalığıdır. Bu dört tür içinde en ölümcül olanı falciparum'dur. Diğerleri vivax, ovale ve malariae'dir. Bunlar Plasmodium mikrobunun dört farklı türüdür. Hastalık yüksek ateş, şiddetli kas ağrıları, baş ağrısı ve kusma belirtilerine sahiptir.
s.233-              Sıtma (malarya) İtalyanca "kötü hava" anlamına gelen sözcükten türetilmiştir ve bin yıldan daha uzun bir süreye sahip kayıtlı geçmişe sahiptir.
s.234-              Sıtmaya neden olan parazit Plasmodium 1880 yılında Fransız ordu cerrahı Charles Laveran tarafından Cezayir'de görev yaparken keşfedilmiştir.

Görsel: H. G.

2 yorum:

  1. İlginç bilgiler. Ben bu kitabı okuduktan sonra hepten paranoyak olurum kesin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sanmıyorum, sadece duyduğunuz bilgilerin ne kadarı doğru öğrenmiş olduğunuz için rahatlarsınız. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.