Perşembe, Mayıs 21, 2020

Misket

Misket

                Ali, yürümeye başladığından beri misketlere hayran bir çocuktu. Nerede misket oynayan çocukları görse oraya doğru sürüklüyordu elinden tutup gezdirmeye çıkaran kişiyi. Bu kişi bazen anası, bazen babası bazen de kardeşlerinden birisi olurdu. Köyde bilmeyen kalmamıştı Ali’nin misket sevdasını. Hele bir götürmek istemesinler misket oynayan çocukların yanlarına, yıkardı ortalığı bağırmaktan. Yanlarına ulaştıklarında da hiç bir şey olmamış gibi çömelir, başını da iki ellerinin arasına alır öylece seyretmeye dalardı.

            Misketlerin vuruşma sesi en çok hoşuna gidendi. Değişik bir “tık” sesi çıkarırdı misketler birbirine çarptığı zaman, misketi atan çocuk sevinçle koşardı vurduğu misketi almak için. Çocuklar üttükleri misketi yerden alırlar, güzelce temizlerler ve sonra da öpüp ceplerine atarlardı. Ali de tekrarlardı oyun çocuklarının hareketlerini.
            Derken, Ali büyüdü, ilkokul birinci sınıfa başladı. Her zaman meraklı bir çocuk olmuştur, çevresindeki büyükleri de şaşırtmayı başarmıştır daima. Bu nedenle “büyümüş de küçülmüş kerata” derdi her gören yaşlı ve yetişkinler. İşin kötü yanı da yok değildi. Yaşıtları hatta biraz daha büyükleri kıskanırdı Ali’yi, çekemezlerdi. Bütün “aferin”leri O alıyordu çünkü. Birkaç arkadaşı vardı ancak, onu seven ve kıskanmayan. Birisi Ayşe, bitişik evlerde oturan, uzaktan akraba olurlar baba tarafından. Yaşıt sayılırlar iki ay farkı sayılmazsa.
            Diğer arkadaşı da Durmuş, o da uzaktan akraba sayılır, bir yaş büyüktür Ali’den. Abilik yapmaya çalışır, dövmeye gelenlerin önüne dikilirdi daima. Boyu uzun, cüsseliydi. Diğer çocuklar korkardı. Yumrukları oldukça sertti çünkü. Vurunca balyoz yemiş gibi sersemleyip yıkılırdı çocuklar. Yanına pek yaklaşan da olmazdı zaten. Barış zamanında da yaklaşamazlardı çünkü ne zaman kızacağı belli olmuyordu. Ya Ali ve Ayşe ile dolaşır ya da yalnız takılırdı.
            Ali’nin ailesi yoksuldu. Para denilen şeyi hiç tanımamıştı bu yaşına kadar. Kendisi de isteyemezdi babasından. Bilirdi babasının parası olmadığını. İşte bu yüzden de bir tane bile misketi yoktu hala. Misketlerin güneşte durmadan renk değiştirip parlamalarına bayılırdı. Dalar giderdi başka dünyalara, misketlerin parıltılarını seyrederken.
            Bir gün babası ilçeye pazara gitti, akşam oldukça geç dönmüş olmalıydı, yatarken hala evde yoktu. Eşekle gidilir, gelinirdi pazara. Sabah uyandığında eşekleri anırıyordu durmadan. Horozlarla mı yarışıyordu ne. Köyde de horoz bolluğu vardı. Hangisiyle yarışıyorsa, belki de hepsine karşı yarışıyordu çünkü bir horozlar ötüyor bir eşek anırıyordu. Komik gelmeye başladı bir süre dinledikten sonra, gülümseyerek yatağından kalkacaktı ki elini bastığı yerde sert bir şey denk geldi. Eli acımıştı hatta. Bir misket duruyordu yorganın baş tarafında.
            Eline aldı, bir süre seyretti. Evirdi, çevirdi, öptü, kokladı sonra da cebine koydu yavaşça. İncitmekten korkar gibiydi. Yürürken arada bir elini cebine sokar okşardı parmaklarıyla. Aynı zamanda yerinde duruyor mu diye de yoklamış olurdu. Aceleyle yüzüne su çarptı. Hemen içeriye girip ekmek mendilini açtı, bir yufkayı dürüm yaptı ve ısırarak evden ayrıldı. Evde kimse de yoktu zaten. Kimi ahırda hayvanlarla ilgileniyor kardeşleri de keçi ve oğlaklarla ilgileniyordu. Babası neredeydi acaba? Keşke boynuna sarılıp öpebilseydi misket için. Olsun, akşam evde olurdu nasılsa, akşam yapardı aynı şeyi. Geç kalmış mı sayılacaktı sanki.
            Ali’nin misketi herkesin misketinden güzeldi ve sihirliydi kendisine göre. Göreceklerdi günlerini artık, hiç kimse yenemeyecekti kendisini, toplayacaktı köydeki bütün misketleri. Durmuş’a da verirdi üttüklerinden. Durmuş’un da olmamıştı hiç misketi. Durmuş’un babası yoktu. Hasta bir anası vardı, çalışamıyordu. Köylülerin ve akrabalarının yardımlarıyla geçinip gidiyorlardı. Durmuş, okuyup büyük adam olacak anasına bakacaktı, iyi ettirecekti doktorlara. Durmuş arada bir çalışmaya da giderdi ama boşa harcayacak parası olamamıştı hiçbir zaman. Genellikle borçlarına karşılık tutulurdu çalışmaları. İşte bu yüzden çok sevse de miskete verecek fazla parası hiç olamamıştı.
            Ayşe de çok severdi rengârenk misketleri. Erkek gibi kızdı zaten Ayşe. Erkek gibi davranır, yaşıtı erkeklere diz çöktürmesini iyi bilirdi. Arkadaşları da kendisinden oldukça büyüktü bu yüzden. Kimse onunla dalaşmaya cesaret edemezdi. Cesaret edenler de karşısında Durmuş ve Ali’yi bulurdu hemen. Ali kazandıklarından Ayşe’ye de verecekti ama birlikte oynamamak şartı olacaktı kendisine. Farklı çocuklarla oynayacaklardı yani.
            Ali ilk gün epeyce misket kazandı. Uğurluydu misketi. Kazandıklarını daima cebine indirir kendi misketiyle oyunlara devam ederdi her zaman. Adeta kokusunu alırdı diğer misketlerin ve varıp çarpardı. Çocuklar daha ilk günden kıskanmaya başlamışlardı Ali’yi ve misketini. Ütmek için çok çaba sarf ediyorlardı ama bir türlü ütemiyorlardı. Daha da düşmanlık beslemelerine yol açıyordu bu durum.
Eve gelirken Durmuş’a uğradı ve “beş misket seç” dedi üttüğü bütün misketleri ortaya dökerek. Önce şaşırdı Durmuş, o kadar çok misketi bir arada görünce. “Üttün mü, hepsini de üttün mü?” diye kekeledi. Sonra sakinleşip beş tane misket seçti, Ali’ye sarıldı sıkı sıkı. Sonra Ayşe’ye uğradı, aynı şeyi ona da yaptı, beş misket de Ayşe seçti içlerinden. Daha onlarca misket vardı ceplerinde.
            Günden güne misket sayısı arttı Ali’nin. Artık evde her yer misketti sanki. Özenle saklamıyor, gelişigüzel bırakıveriyordu her gün ütüp getirdiği misketleri. Genellikle ütmeye devam ediyordu ama arada bir ütüldüğü olurdu ancak ilk misketini her zaman saklıyordu.
            Üttürmekten korkmaya başlamıştı. Bu yüzden kazandığı misketlerle oynamayı tercih eder olmuştu bir süreden beri. Acaba uğuru kaçmış olabilir miydi misketinin? Eğer uğuru kaçtıysa mutlaka yenilecekti bir gün. Her ne kadar nişan alırken dikkat ediyorsa da uğuru olmazsa nasıl şansı yaver gidebilirdi ki? Ali’nin kafası karışmaya başladı.
 Korku duymaya başladığını hissettiğinden beri, yenileceği aklına sıklıkla gelmeye başlar. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın bu korkuyu bir türlü atamaz kafasından. Bu yüzden her zaman, kazandığı misketlerle oynamaya karar verir. İlk misketini kimsenin bulamayacağı bir yere saklar. Daha rahat oynar böylece. Tüm kazandığı misketleri üttürse de umurunda değildir. 25.06.2019

Görsel: Google Görseller

4 yorum:

  1. Fakirin misketi kemikten(aşık kemiği)
    Orta sınıfın misketi camdan,
    Zenginin misketi inci den ...olur derdi eskiler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sibel, teşekkür ederim ilk defa duydum sayenizde. Çok şey açıklayan bir deyiş.

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.