Çarşamba, Mayıs 13, 2020

Boy boy kölelik

Boy boy kölelik

            Covit-19 karantina günlerinde gıda durumu dikkatimi çekmeye başladı. Bazı yerel yönetimler yerli tohumları ön plana çıkararak üreticiyi heveslendirmeye çalışıyorlar. Ancak memleketin üretim ambarı olan –patates, soğan, sarımsak vb.- yerlerde ürünler tarlada kalıyor veya masrafını kurtarmıyor. Depolarında veya tarlada çürümeye terk ediliyorlar.

            Sabancı’nın bir itirafını hatırlıyorum, “tarımsal sanayiye yönelmeliydik, hata yaptık” diye söz etmişti yıllar öncesinde. Haklıydı. Ancak memleketi idare edenler montaj sanayiye yöneldiler, gelişmiş ülkelere amale olmayı layık gördüler Türkiye’ye. Türkiye’nin patron geçinenleri de ameleliği layık gördüler kendilerine çünkü parası iyiydi. Günü kurtarıyordu. Geleceği hiç düşünmediler çünkü öyle bir yetileri yoktu. Tek düşünebildikleri para kazanmaktı, nasıl olursa olsun.
            Ancak bir sorunu çözmeliydi bu gelişmiş ülkelerin ameleleri. İşçilik ucuz olmalıydı. Çünkü patronlarının verdiği fiyata itiraz etme gibi bir lüksleri yoktu anında “siktir”’i yerlerdi.
            Çareyi buldular. Köylerde toprağın bağrını yararak ekmeğini taştan çıkarmaya uğraşan, karın tokluğuna çalışmanın iyi sayıldığı durumlara el attılar hemen. Kolaydı köyden şehire, fabrikalara, atölyelere çekmek. Gübre fiyatlarını yükselt, pazara çıkarmaya çalıştıkları ürünleri ucuz fiyatla topla, stokla, arazi vergilerini yükselt… Yönetimde olunduğu için istedikleri gibi oynayarak köyde yaşayan insanların keyiflerini iyice kaçırdılar.
            Köyde yaşayan insanlar artık kendilerini değil çocuklarının geleceğini düşünerek köylerini terk edip şehirde bir fabrikada karın tokluğuna köleliği kabullenmeye razı oldular. Bazılarının şansı yaver gitti, köyden gelen katkılarla bir göz oda yapabildiler, çocukları iyi kötü okuyabildiler, bir yerlerde daha iyi şartlarda çalışmaya başladılar. Ama ne mutlu olabildiler ne de köylerini unutabildiler, bağları devam etti çünkü köyleri can sularıydı. Her kötü duruma karşı tedbirdi, sığınaktı.
            Yıllarca devam etti benzer politikalar ve nihayetinde altmışlı, yetmişli yıllarda nüfusun yüzde kırk beşi köylerde yaşarken, büyük şehir yasasına göre köyler mahalle sayılarak köylülüğün köküne ispirto suyu döküp yaktılar. Yaktı sandılar, çünkü ispirto suyu kendisi yanıp geçer başka şeyi yakmaz!
            Besin daima önemlidir. İnsanlık ayakta kalacaksa eğer, besine ihtiyacı olacaktır. Yoook, robotlaşacağız, o yüzden besine falan ihtiyacımız yok diyorsanız o başka ama görünen durum öyle demiyor. Olsanız olsanız açlıktan ölen olursunuz, fakiriniz, zengininiz birlikte.
            Covit-19 günleri bu durumu açıkça ortaya koymadı mı? Göremeyenleriniz varsa ciddi sorununuz var demektir.
            Türkiye’yi dikkate alacak olursak hâlâ bir umut var gibi görünüyor. Her ne kadar birkaç nesil karın tokluğuna şehire indiyse de köyleriyle bağları var ve gelecek nesillere bilgi ve tecrübelerini aktarabilirler. Önemli bilgilerdir bunlar. Bilim adamları bilmez. Ustadan çırağa aktarılan bilgilerdir. Köyde ürünlerin değeri verilirse köyde yaşayıp üretenler yerlerinde daha mutlu ve üretken olurlar. Şehirde mutsuz ve üretken değiller.
            Yıllar öncesi, şantiye döneminin açılış toplantısını yapıyorduk. Büyük bir işti. Bizim şantiyede yapılması kararlaştırıldı toplantının. Toplantıya ara verildi ve öğle yemeğine gittik. Önceden rezerve edilmişti 30 kişi civarındaydık.
            Yemek esnasında müfettiş olduğunu sonradan öğrendiğim bir beyefendi yanındaki sandalyeye oturmamı istedi. Memnuniyetle oturdum. Otururken dikkatimi çeken şey, idari yetkililer dahil bir çok kişinin gözü bizim üzerimizdeydi. Tam olarak anlayamadım otururken.
            Yemek devam etti, sohbetler koyulaştı. Müfettiş bana bir isimden bahsetti ve “tayininin çıkarılmaması halinde istifa edeceğini söylüyor dilekçesinde, kimsenin nazını çekecek değiliz” dedi. Daha önceden de duyduğum bazı olaylar vardı, çalışan iki yetkili mühendisin kavgaları hakkında. Soruşturma geçireceklerinden bahsediliyordu. Birleştirdim olayları.
            Anlaşılan şantiye şefi olmamdan dolayı sözü geçen kişileri tanıdığımı düşünerek –hepsinin de benim şantiyeyle ilgisi var- ağzımdan bilgi ve fikir almaya çalışıyordu.
            Doğruydu hepsiyle de iş ilişkim vardı ve hepsinin durumunu da biliyordum. Kavga edenler şahsi değildi kavga sebepleri. İşin sağlığı açısından düşündükleri çözümler farklıydı sadece. Ama tartışmayı kişiselleştirip sinirlerine hakim olamayarak yumruklaşmışlardı bir gün. Her ikisi de kıymetli ve yılların tecrübesine sahiplerdi. Bir kalemde silinip atılması gerekecek kişiler değillerdi.
            Tayin isteyen kişi ailesine yakın olabilmek istiyordu sadece ve tayinini istemişti beş altı yıl sonra. Çiçeği burnunda memur sayılırdı henüz ve duygusaldı.
            Müfettişin bana bakıyor olduğunu fark ettim bir an. Cevap veya konuyla ilgili konuşmamı bekliyordu, belliydi. Lokmamı yuttum, bir yudum su içtim. Çatalı bıçağı bıraktım.
            “Bence insanlar kendisini mutlu hissedecekleri yerlerde çalışmalı, verimleri daha yüksek olur. Arkadaşı tanıyorum, benim de kontrolüm. Kuruma verimli olmaya başladığı bir zamanda, Aktif,  korkmayan ve düşündüklerini rahatlıkla söyleyebilen bir kişiliği var, aynı zamanda da duygusal. Kendimi dikkate alarak söylediğim sözlerdir bu sözler.  Diğer kavgalı olanların kavgası kişisel değil. Bir projenin sağlığı açısından düşünce farklılığı vardı ve her ikisinin pozisyonları gereği kendi doğru bildiklerini savunurlarken bir anda durum değişip duygularına hâkim olamayarak birer yumruk indirmişlerdir birbirlerine. Bence ikisini bir araya getirip tokalaştırırsanız, barışacaklardır. Eminim onlarda düşünmüşlerdir geçen süre içinde.”
            Müfettiş bey ciddi ciddi dinledi beni, sözümü kesmedi hiç. Ben de kaptırmışım kendimi. Baktım ortam çok ıssız, meğer herkes dinliyormuş bizi.  Müfettiş, teşekkür etti sadece. Yemeğe devam ettik.
            Yemekten sonra şantiyeye gelip toplantıya devam edildi. Sonrasında da gittiler.
            Merakla bekleniyordu sonuçlar. Kavga edenler uyarı cezası aldılar, tayin isteyenin tayini çıktı istediği yer. Herkes hayatından memnun.
            Bizim köylüler de bir gün köylerinde hayatlarından memnun olabilirler mi acaba? Ekip biçtiklerinden geçimlerini sağladıktan sonra az da olsa birikim sağlayabilirler mi? çoluk, çocuklarının geleceklerine katkıda bulunabilirler mi? okumak isteyenleri okutmaya imkânları olabilir mi?  gerçi işler fırsat vermez ama bir fırsatını bulup iki geceliğine de olsa bir sahil kenarında tatil yapabilirler mi?
            Zihniyet değişmeli artık. “köylü bu milletin eşeği” kaldığı sürece zenginler de başka zenginlerin eşeği kalmaya devam edeceklerdir. Topraklar işlenmediği sürece daima mikrop üretecektir, mikroplar güçlenerek geleceklerdir karşınıza. Çünkü yıllar öncesi o mikropları sizler ektirdiniz, ilaç, gübre, vb. diyerek. Ektiklerinizi, ektirdiklerinizi yiyorsunuz şimdilerde. Afiyet, şeker olsun. 13.05.20
        
Görsel: Google Görseller

2 yorum:

  1. Tarım gibisi, köy gibisi var mı? Dilerim bu günlerde yaşananlar insanların ufkunu genişletir. Daha güzel düşünürler.

    YanıtlaSil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.