Pazar, Mart 04, 2018

Pazar Gözlemim-45-Eli Kırbaçlı Virüs

             
"Eli Kırbaçlı Virüs - Nöron"
                 İddiaya varım, bu yazıyı okuyunca çok ama çok aptalca bulacaksınız! Kim bilir belki de ilginç bulursunuz -sayfanın en altını okuyunca anlayacaksınız; şu anda cümle sokuşturtturuyor yine bana, bu sefer blogger da yapıyorum bu işi,  inanabiliyor musunuz şu eli kırbaçlı'nın yaptığına, asıl yazı alt paragraftan başlıyordu. - hadi bakalım. "Yolcu yolunda gerek" demişler değil mi? 
                Bu Dünya’da kaç kişi varsa her biri de ayrı dünya. Herkesin dünyası ayrı yani. Bu kadar dünya nasıl sığıyor bu Dünya’ya anlayamıyorum? Hoş! Sığdığı da yok ama. Herkes birbirini yiyip bitirmek için uğraşıyor hiç durmadan. Bir sürü de safsata dolaşıyor ortalıkta. Yok,  “insan akıllıdır” yok “insanlar gelişmiş yaratıklardır.”

                "Madem bunlar doğruysa neden bu akıllı yaratıklar birbirinin kanını emmekten zevk alıyor?"

                Hadi canım sende demezler mi adama bu kadar rezillik ve kepazeliklerden sonra. Beş para eder bir değeri yok bu yaratığın. Her kim şişirmişse kınalayıp boyamış şu bizim Kayserili gibi satmış anasına babasına yetmemiş dünyaya pazarlamış. Salak ya bunlar yer nasılsa! Tutmuş göle çalınan maya ve gerçekten bu kadar saçmalıklara inanan insan denilen beş para etmez yaratıklar ordusu oluşmuş koskoca dünyada.

                “Hey ahmaklar, tepenizde bir jokey var.” Kendisi ufak tefek size göre, göremiyorsunuz, gözlerinizin önünde olmadığından. Akılla göreceksiniz diyesim var ama nerdeee(!)  

                Başka hiçbir canlı yok ki şu dünyada, “ben, ben” diye böbürlenmiyor. Böbürlenen tek yaratık da insan. Nasıl oluyor da her şey bu kadar açıkken ulu orta – haklısınız, ben de yeni düşünmeye başladım zaten, belki de kırıyorum- “ben” diyebiliyor veya “ben” deme nezaketsizliğini gösterebiliyor.
                Biri çıkıp “ben daha akıllıyım, sizi ben yöneteceğim, ister ikerim istersem dikerim; bir şey demeyeceksiniz bana; ola ki diyen olursa da dikerim evvel Allah.” Diyor ve alkışlarla, halaylarla, güle oynaya oy veriyor ve işte öyle(!) Dünya'ya bakın, Amerika’ya veya başka yerlere, hepsi aynı, yok birbirinden farkı, hepsi de “Osmanlı Bankası” –reklam vardı ya hani bir zamanlar- anlayacağınız. Anladınız mı? Hiç duymuş muydunuz o reklamları.  Duymadıysanız eğer, sizin özel bir durumunuz var demektir; çocuksunuz daha. Ne güzel de melodisi vardı, herhalde! hatırlayamadım aslında.

                Hayvanlara bakıyorum onlarda da var biraz benzer şeyler ama aması var öyle değil mi?

                İnsan denilen yaratığın tepesine konmuş elinde kırbacıyla bir virüs, durmadan şaklatıyor gelişi güzel, bir sağa bir sola, yukarıya, aşağıya; kısaca nereye savursa kırbacını ses geliyor görünen durumda. Bu virüs ne menem bir virüstür ki? Hem öldürüyor hem de yaşatmaya çalışıyor. 
               Galiba, kendisinin yaşaması bedene bağlı, beden olmadan varlığını hissedemiyor ya da hissettirmiyor; bu yüzden yaşatmaya çalışıyor. En büyük korkusu da ölüm. Ölüm gibi bir tehlikeyle karşılaştığında şalteri indiriveriyor hemen. Al sana karanlık, zifiri bir karanlık ve her şey bir anda siliniveriyor.
                Saçmalamaya devam etmeyi düşünüyor eli kırbaçlı virüs. Ben ise zorlanıyorum biraz, isteklilikle isteksizlik arasında gidip gelirken parmaklarımın tuşlara dokunduğu uçları acıma hissi veriyorlar. Yani benim dediğim bedenimin uzuvları bu işi yapmaya karşı olduğu halde –acı çekmesine, içim sıkılmasına rağmen- nasıl oluyor da bir şekilde saçmalamaya devam ediyorum.

                Bir mücadele var, bir yanda yazmamak diğer yanda yazmak eylemi. Kim neyi yapmaya istekli veya değil? Ben bilmiyorum, sizce?

                Virüs bir şekilde en korunaklı mekânda yerleşik duruyor kendi bildiğince, hep istediği şey, keyfinin iyi olması. Ben de istiyorum ama neden arada çatışıyoruz?  
                “Yetti gari(!)”
                İsyan bayrağını çekiyorum işte. "Daha fazla yazmayacağım bu yazıyı. Bildiğini oku. Elinden geleni ardına koyma pis eli kırbaçlı virüs." Dürtüp duruyor durmadan “hadi, hadi, devam et daha, bitmedi, bitmedi… Böyle yarı yolda bırakamazsın. Kimse bir şey anlamayacak. Biraz daha, ha gayret! Biraz daha, biraz daha dedim sana. Bak sonrasında rahat bırakacağım seni!”
                “ne yapmaya çalışıyorsun bilmiyorum ama umurumda değil, bırakıyorum anladın mı bı-ra- kı- yo-rum. Duydun mu pis eli kırbaçlı. Bı-ra-kı-yo-rum.”
                Çok kızmış bir hali vardı, bir görseydiniz. Sağa yatıyor, sola yatıyor, debeleniyor falan ama sökmez bana. İşte bu kadar!
                “hiç de akıllanmayacaksın değil mi? Bir bebek gibi her istediğin olsun istiyorsun ama altına bez taktırmıyorsun. Çıkıp ortaya kendini göstermeye cesaret edemiyorsun. Gizli kapaklı işler çevirip kapalı kapılar ardında ve dürüst, akıllı geçiniyorsun. Ben bilmiyor muyum sanıyorsun seni? Her yol var sende, işine gelince öyle, işine gelmeyince böyle. Biz kaçın kurrasıyız bilir misin sen? Nerden bileceksin, burnun dibini görmüyorsun sen aslında. El yordamıyla dolanıyorsun o saklandığın bataklıkta. Hadi işine!
                Gördünüz mü? Nasıl da haşladım. Tıss diyemedi ama hala da vaz geçmeyi düşünmüyor, dürtüp duruyor bir yerlerimi, şu mendeburluğuna da bakın parmaklarımdaki acıları geçirdi, aklı sıra beni ayartacak devam etmem için. Yemezler yavrum yemezler, hayvan terli. Söz ağızdan bir kere çıkar. Bı-ra-kı-yo-ruuuuuum. İşte bu…
                Ne oldu biliyor musunuz?  Yukarıda gördünüz, bırakmıştım.  Siz öyle sanın, siz fark etmediniz tabii: Yukarılarda yazım hatası düzeltirken üç beş cümle daha sokuşturttu bana şerefsiz şeref, eli kırbaçlı. Ama söz size, bu sefer sözüm söz, ne olur güvenin bana, ve güvenmeye de devam edin olur mu(!)  Eh! Bakalım göreceğiz sizi de(!)
                İşte, sözüm söz ve bı-ra-kı-yo-rum garik, benden yana bu kadar. İster çatla ister patla. Tınlamıyorum gari. –gari demeyelim gari, İstabol’a geldik gari- gülsenize gari. J Asmayın suratınızı, bitti işte. Bitti dediysek bitmiştir gari. J
                                                                                                                             04.03.18
                                                                                                                             Halil Gönül

                
Görsel: Google Görseller

2 yorum:

  1. "İnsan virüstür" diyordu Matrix filmindeki hayali karakter Ajan Smith. Adam haklı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Emre Bozkuş,
      bu işe alışmak biraz zor olacak. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.