Cuma, Ağustos 18, 2017

Yaşam Koçluğum ve Olanlar-1/8

Odam

İlk pişirdiğim Yemeğim ve Gulyabani


                Orta okul yılları ve kasabadaki ilk aylarım, ana kuzusuyken daha 11 yaşında, aileden uzak bir kasabada tek başına, yalnız bir çocuk, istikbal için okumaya geldim, köyden yaya iki buçuk üç saatlik yol mesafesindeki kasabaya. Orta okul olmadığı için köyümüzde. Benim gibi daha çok çocuk var bizim köyden ve başka köylerden.

                Bazıları tek kalıyor bir oda içinde bazılarıysa birden fazla kişiyle kalıyorlar aynı oda içinde. Daire nedir bilinmediğinden değil ama kira parası verecek paraları olmadığı için tabii ki.
                Bazı çocuklar daha ilk haftalarda dayanamadı ana, baba hasretine ve ısrarlarımıza rağmen döndüler geriye köye, köylerine. Üzüldük elbette durumlarına ama diğer taraftan da içimizden geçirmiyor değildik aynı şeyi. Çare yoktu okumaktan başka, hayat nasıl kurtarılır başka bir yöntem bilmiyorduk, ailelerimizden de bilen yoktu ki bizleri 11-12 yaşlarında yalnız birer çocuk olarak tek başlarımıza gurbete göndermeyi bizim hayatımız için göze alabilip bağırlarına taş basarak katlanıyorlardı.

                Ben, önce köyden bir arkadaşla birlikte tek bir odada kaldım.  Benden 2-3 yaş büyüktü. Belki de göz kulak olur düşüncesiyle öyle uygun görmüştür ailem, hiç sormadım. Bir ay kadar kaldıktan sonra anlaşamayacağımızı fark ettim ve boşalan başka bir odaya geçtim tek başıma kalmak için.

                Ayrıldığım arkadaşın kuru fasulyesinin suyu bile olsa çok tatlı olurdu ve ben ondan saklı olarak ekmek banarak suyuna gizlice yerdim, hiç fark etmediğini düşünüyordum. O lezzeti çok özledim sonradan. Ben doğru dürüst bir şey yapmasını bilmiyordum hiç.

                İlk yaptığım yemek makarna. Küçücük bir tencere alınmıştı benim için. İçine suyu koydum, makarnayı da, biraz da tuz attım tencereye ve gazla çalışan -gaz yağı- fıs fıs hava basılarak  haznesi havayla doldurularak, üstüne koydum tencereyi. Kayna babam kayna, biraz da karıştırdım yapışmasın dibine diye. Hamur olmuştu benim kulak makarnalar. Halbuki ne hayaller kurmuştum o kulak gibi makarnaları yemek için. Güzelim kulaklar gitii, yerine bildiğiniz hamur yığını geldi.
Tencere

                Her ne kadar üzülsem de çare yok, telef edilmeyecekti o hamur. Hemen bir çare düşündüm ve biraz soğuyunca hamur yığının ortasını oydum biraz ve içine zeytin yağı doldurdum. Yanlarından kaşıkla kopardığım hamur parçalarını zeytin yağına batırarak bir güzel yedim afiyetle, pek de lezzetliymiş canım; ne de olsa kendi ellerimle yapmıştım…

                Alışmaya başlamıştım yeni yaşamıma ve okuluma. Aslına bakılırsa hiç de yabancılık çektim sayılmaz hani, bilmem hiç de düşündüğümü hatırlamıyorum bile. Akan zaman akıp gidiyordu işte! Ben ne yaparsam yapayım akan zaman da bildiğini yapıyor öylesine birbirimize karışmadan akıp gidiyorduk akan zaman yolculuğunda.

                Günler nasıl geçiyordu anlamazdım bile. Kitaplar da okumaya başladım. Hele o “Gulyabani” kitabını okumak yok mu gece yarılarında ve soğuk esen rüzgarın pencereden vınlama sesleri eşliğinde ve gölge oyunları altında, zaman zaman korkudan titreyerek “Gulyabani” beni yakalamasın diye gözlerimi penceredeki gölge oyunlarına dikerek.
"Gaz ocağı"

                Bilirsiniz okuyanlarınız, Gulyabani çok uzun boylu dev gibidir ve çok güçlüdür. Benim oda iç bahçeye bitişik ve bahçe seviyesinden de 20-30 cm aşağıdaydı.                             Bahçedeki ağaç ve ekili olanlar, rüzgar estiği zaman pencerede dans ederlerdi doyasıya gece ay ışığı ya da sokak lambalarının ışığı altında.
         Ben de bazen keyifle onların penceredeki dans eden gölgelerini izlerdim ve bir süre sonra uyuya kalırdım.
      Bazen de Gulyabani gelirdi aklıma ve uzun kollarını pencereden uzatıp beni yakalayacak diye korkar uyuyamazdım.
                                                                                                                                                                   18-08-2017-1927

                                      Halil GÖNÜL

Not: 1/8

2/8 gelsin...

Görsel: Google Görseller

10 yorum:

  1. Bence siz Tedx konuşmacısı olmalısınız. Her şeye rağmen başınıza gelenlerle eğlenebilmeyi biliyorsunuz. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bahce perim,
      sayenizde Tedx'i öğrendim. Belli mi olur bakarsınız bir gün o da olur! :))
      Teşekkür ederim, naz,k değerlendirmeniz için. :)

      Sil
  2. Anılarınız her biri çok değerli. Bunları paylaşıyor olmanız ise çok çok değerli. Hayata bakış açımızı değiştiriyor. Kaleminize emeklerinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlknur Han,
      ben teşekkür ederim nazik değerlendirmeniz için. Beğenilmesi benim için önemli ve sevindirici.
      Saygılarımla,hoşça ve mutlu kalın. :)

      Sil
  3. 11 yas .verilen alinanabilen sorumluluklar.simdilerde ise birakin uzak mesafeye neredeyse bakkala gonderilmiyor cocuklar .Yasadiklarinizi keyifli hale getirebilmeniz oldukca kiymetli

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ÖRGÜÇANTAM-Hatice yazıcı,
      haklısınız, bazen sormadan edemiyorum kendime: "Biz sanslı mıydık, yoksa şanssız mıydık?" diye. Belki de insanlar olarak çok değiştik -olumsuz olarak- eski insanlara göre, güven kalmadı kendi gölgemize bile. :)
      Teşekkür ederim, beğenmenize de sevindim. :)

      Sil
  4. İlk yapılan yemekler hiç unutulmuyor galiba. :) Ben de çocukken -annem hastane de yatmıştı o zamanlar- babam 'Bir pilav yapta yiyelim' demişti. Sobanın üstünde (ocak vardı halbuki) ayarsız ateşte bulgur pilavı yapmıştım. Çorbamsı bir şey çıkmıştı ortaya. Utandığımı hatırlıyorum. Ama yerken babamin gözleri gülüyordu.
    Ne kıymetli çocukluğumuz. Şimdi, sayenizde gülümseyerek hatırladım o günleri :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. www.filmgundemi.com,
      evet ya değil mi! Sevindim hatırlamanıza ve gülümsemenize. Çocukluk anılarında hatırladıklarımız bizi kısmen güldüren şeyler galiba. Kötüler de var mutlaka ama sonradan gülümseten bir yanı bulunuyor mutlaka, en başta çocukça olması gülümsetiyor zaten. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.