Salı, Ekim 20, 2020

Ölmeye yatmak mı?

zaman

Ölmeye yatmak mı?

                Silik milik hatırladı Zafer, Adalet Ağaoğlu’nun yazdığı “Ölmeye Yatmak” kitabında okuduklarını. Olacaktı o kadar, kaç yıllar geçti üstünden kim bilir. Orta mı yoksa lise yıllarında mı okumuştu. Ama biraz daha iyi hatırladığı kadın kahramanın birisinin durmadan ölmeye niyetlenerek bir otel odasında ölmeye yatmasıydı. Hayatında olup bitenleri sorgulayıp duruyordu doçent kadın kahraman.

 Doçent olduğuna göre de öyle hafife alınmaması gereken biri olmalı yani abuk sabuk biri değil. Hiç olmazsa ne yaptığını bilen birisi diye kabul etmek gerekli bildiklerinden dolayı. Kim bilir belki de şu meşhur Amerikan doçentlerindendir o kahraman olmayan doçent.  Doğru dürüst bir şeyler bilmeden, ortaya hiçbir şey çıkarmamışlara Amerika’da kolayca doçentlik verdiklerini hatırlayınca Zafer, ölmeye yatan doçent kadın kahramanın da bir türlü ölemediğini daha da net hatırlamaya başladı. Kafasında binbir tür hesaplaşma dolandırıp duruyordu sürekli.

Ölemedi gitti bu kadın da, demişti o zamanlar gerildikçe. Hoşuna gitmemişti ölüm fikri. Madem ölümü seçtin, yıldın savaşmaktan, öleceksen öl artık bir an önce deyip kızgınlıkla kapatıp fırlatmıştı kitabı yatağın üzerine de, birkaç gün geçince tekrar eline alıp bitirmişti.

Zafer, kendinden pay çıkararak yaklaşmayı deniyordu ölüme, daha açığı: ölümün gönüllü seçilmesine.  Her kesimden olabildiğine göre, kişisel bir sorun olmalıydı. Demek ki kişinin kendi çapında cevaplanamayan bir veya daha fazla sorularının olması gerekli. Bu sorular eften püften değil hayati olmalı üstelik. Bu duruma bir de başkalarından yardım isteyememeyi de ilave edersek, mahalle baskısını da katmış oluruz böylece. Al sana yamalı bohça; örümcek ağı; ucu bucağı kaybolmuş koskoca iplik yumağı… 

Devam edecek...
Görsel: Google Görseller


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.