Pazar, Ekim 04, 2020

Kadın Cinayetleri!

kadin_cinayetleri_nasil_durdurulur

Kadın Cinayetleri

            Elli yıl -yarım asır- nasıl anlatılır bir yaşamda! Elbette kişiye göre değişen bir durumdur. Fakir var, zengin var, yoksul, aç var… Sevgi, saygı var mı? Bu sorunun cevabı başka bende.

            Sevgi, saygı, empatiyi –duygudaşlık- gerektiren bir olgudur. Empati yoksa saygı, sevgi de derin değildir. Gösterişten öte geçmez. Neden mi?  çok basit. Çünkü hayvanları tanımayan insanlar insanlık farkını bilemezler de ondan.

            Elli yıl öncesi toplumun üçte ikisi köylerde kasabalarda yaşardı. Her evde bir veya birden fazla hayvan bulunurdu. Bu hayvanların sorumluluğu genellikle çocuklarda olur ve çocuklar hayvanların beslenmesinden sorumludurlar. İyi doyuracaklar, susuz bırakmayacaklar. Kayıp olmayacaklar. …

            Çocuk ağladığı zaman ağlayan hayvan gördünüz mü hiç? Ben gördüm. Bizim eşek, namı değer Tülü. İlkokul yıllarımdı. Bahçeden öküzler için yiyecek çayır, mısır biçtim. Semerin her iki yanına bağ yaptım. Heybeyi de üzerine astım. Kendimiz için topladığım domates, biber, patatesleri heybenin gözlerine paylaştırdım.

            Öğleyi geçmişti zaman. Tülü de karnını doyurdu. Bindim semerine, düştük yola. Köy içine gelinceye kadar aheste aheste geldik. Herkes memnundu hayatından. Çeşmeye yaklaşınca huysuzluğu tuttu. İllaki su içecek yalaktan. Ben de su içsin istemiyorum, terli, hasta olacak diye. İki veya üç deneme oldu, ben de yuları sertçe çekerek engel olmaya çalıştım.

            Nihayet bir hoplayışta sırtından attı beni. Çeşmenin bir ya da iki metre yakınına düştüm sırtüstü.  Kalkmak için yüklendiğimde zorlandım, kalkamadım. Hafif ağrı hissettim.  Tülü su dolu yalağa eğildi eğilmesine de su içmedi. Ben gözüne takıldım. Kafasını çevirip baktı önce. Bekledi biraz. Gözleri bendeydi sürekli.

            Döndü yanıma geldi. Burnuyla yuvarlamaya çalıştı. Aslında kalkmamı istediğini biliyordum. Kalkamıyordum. Anladı kalkamadığımı. Gözleri yaşlandı o an. Yalvaran gözler bana bakıyordu. Adeta yalvarıyordu kalk diye. Zorladım kendimi ama yapamadım.

            Anırmaya başladı o zaman. Ses tonu arabeskti. İlk kez öyle bir ses tonu duyuyordum. Onun da canı yanıyordu, belliydi davranışından ve sesinden. Yakındaki evlerden dışarıya çıkanlar görünce yanıma geldiler. Beni kucaklayıp sırtına bindirdiler. Yuları da elime verdiler. Tülü yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Gelin taşır gibiydi. Kayıyordu sanki. İleri-geri hareketi olmuyordu semerde.

            İki yüz metre kadar öyle götürdü beni. Eve varınca anırdı, haber verdi geldiğimizi. Babam indi aşağıya. Beni kucaklayıp indirdi. Soğudukça ağrım artmıştı.  Su vermek için kovayı alıp musluğun altına koydum.  Kaldıramadım belimin ağrısı arttı. Babam alıp Tülü’nün önüne koyuverdi. Su içiyordu ama gözleri bendeydi. Ben gülümseyince gözlerinin parladığını gördüm. Keyifli keyifli anırmaya başladı.

            Hayvanları anlamayan, hayvanları tanımayan insandan fazla bir şey olmaz. İnsan olamayacağı kesindir de olsa olsa Azrail, çete, gangster, hırsız vb. gücü kime yeterse türünden bir canlı yaratık olur.

            Köyleri taşındı şehire, karın tokluğuna amelelik yapmak için. Kendileri hayvanlardan beter, nasıl ilgilensinler hayvanla. Gördüğün yerde bir tekme patlatılacak şeylerdir. Çünkü kendilerine de öyle yapılıyor. İş bulursa bile binbir tehdit altında çalışıyorlar. Her gün kıçlarına tekme yeme tehlikesi yaşayarak günlerini tüketiyorlar.

            Kadın cinayetleri oldukça sıradanlaştı. Sokak ortasında, evde, bakkalda, manavda, çocuklarının önünde, insanların önünde. Yani kimse umurunda değil kimsenin. Sadece kafaya koyması yeterli. Ne başkası ne devlet engel olamaz artık. Çünkü “güç bendeeee!” demenin yolu kafasına koyduğu şey.

            Korumacı yöntemler çareymiş gibi düşünülse de yeterli olmadığı görünüyor. Diyalog yolu açık tutulmalı taraflar arasında. Ne zamana kadar? Tarafların içinde bulundukları durumu anlamalarına kadar. Diyalog aşamasında korunmalı zayıf taraf. Diyalog cezalandırmaya yönelik değil, aralarındaki geçimsizliğin düşmanlığa dönüşmesini engellemeli. Bu duruma ulaşabilmeleri için yardım sağlanmalı taraflara. Kim karısını ya da kocasını öldürmek ister ki? Ama oluyor işte.

            Toplum olarak diyaloğumuz pek iyi değildir. İyi olmadığı için de olumsuzluklar yaşıyoruz. Aslına bakılırsa kadın cinayetlerinden hiç de farklı değil toplumsal uyuşmazlıklarımız. Sadece devlet, hâkim güçler yaptığı için sineye çekiliyor, yutuluyor. Hazımsızlık yapmaya devam ediyor.

            Diyalog yolu daima açık tutulmalı. Sesler duyulmalı, insanlar dinlemesini, konuşmasını öğrenmeli. Ben güçlüyüm, benim dediğim doğrudur diye bir doğru yok bu dünyada. Bu anlayış güçsüzlüğün açığa vurumu aslında. Güçlü daima seven, koruyan, kollayandır. Dinleyen ve duyandır güçlü.

            Güçlü gücünü, anlatabilmekten kazanır. Çare olabilmekten kazanır. Zayıfı güçlüye ezdirmemekten kazanır. Güçlü gücünü, olumlu şeyler yapmada kullanmaktan kazanır. Aksi halde o güç güç değildir bir baskı aracıdır, korku yayar, kin yayar, toplumu katmanlaştırır. Toplum katmanlarının savaşmalarını zevkle izlemeye başlar. Böylece toplum toplum olmaktan çıkar.                                                    

Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.