Cuma, Mayıs 12, 2017

Yaşlı seyyar satıcının hayalleri ve elindekiler

Ev
Sakın Bilmesin

                Asgari ücretli işçi emeklisi adam, evini geçindirmektir, karısını rahata erdirmektir derdi. Arada bir kendisine de mükafat gerekli.

                Emekli yaşlı geç evlenmiştir; bir çocuklu kadınla. İlk evliliğidir adamın. Ne de olsa sıcak bir yuvası, işinden döndüğünde sıcak çorbası olsun istemiştir gönlü; hele bir de “Hoş geldin derse yorgunluğunun üstüne, güler yüzle, ne ister ki daha.  İçip sıcak çorbasını iki lokma ekmekle, bir de oldu olacak, acı bir kahve üstüne; değme gitsin keyfine. Satmıştır anasını dünyanın.

                Rüya olmalı bütün bunlar. Adam uzaydan gelmiş mutlaka, bizim hatunlardan haberi yok belli ki. Kim bulmuş da sen bulacaksın dedim içimden, bir taraftan da ya varsa kıyıda köşede! Haksızlık olur onlara diye sitem ettim kendime.

                Adam 80’e merdiven dayamış, seyyar el arabası itiyor sabahın köründe. Buz gibi hava, Pazar yerine doğru ilerliyor bayram arifesinde. Ortalık ana baba günü, herkes yerleşme derdinde, yerleşenler de sergiyi yerleştirme derdinde. Tek tük insanlar dolaşıyor tezgahların başında, ucuzluk mal arayışında.
                Adam yanaştı bulduğu bir boşluğa, belli ki yok sabit bir yeri bu pazarda. Adı üstünde seyyar satıcı adam. Vergi kaydı da yoktur alimallah. Vay haline zabıta geldiğinde veya maliye dolaştığında başı boş pazarda aç kurtlar gibi. Nereye kaçar saklanır bu yaşlı adam. Taktım kafaya adamı. Geçtikçe saatler yaklaştım yavaş yavaş. Arada uzaklaşıp tekrar geldim yanına. Çay ısmarladı, konuşmalarım hatırına. Derken ahbap olduk akşama kadar. Şansı vardı ne zabıta göründü ne de maliye, o baksa da etrafına habire.

                Derken akşam oldu, başladı tezgahlar toplanmaya. Yarın alışveriş var, umutla sarıldı sarmalandı tezgahlar bebek gibi. Gece soğuk, biraz da nemli, gelmesin başlarına bir iş kış; kontrol çok önemli. Maldır can yongası, boş laf değil, hırsızı var arsızı da insanların. Yatılacak başında kundakların.
Ekmek arası 

                Yatan yattı, kalanlar kaldı yanan ateşlerin başında. Havadan sudan sohbet koyu. Derken anladım, birkaç kadeh atmak huyu. Yemekler geldi evlerden, emek emek, acı yavan da olsa yenilip içildi sevinerek. Boynu buruktu adamın. Hızlı vurdu dibine rakının. Oh! Çekti derinden, sanki kopuyordu bir şeyler içinden.
                “Yenge yok mu?” dedim acıyarak. Baktı bana o da acıyarak. Sanki tanıyormuşçasına “Sen bencileyin, ben sencileyin, var mı fayda şimdileyin. Sen pazarda ben pazarda, her ikimizin de umudu rakıda. Bak uyuyanlara, yediler içtiler gelenleri, doyurdu hanımları, davul oldu karınları. Derin uykudalar, duymuyor musun horultuları?”
                Şair oldu bizim yaşlı seyyar, baktı gözüme dik dik, sövecek sandım önce çekindim, bakamadım yüzüne. Eğdim başımı önüme. “Hanım Hollanda’da, kızının yanında, bir hafta oldu gideli. İnşallah dönmez geri; uçak muçak düşerse hani. İnşallah duyan olur bu dileği.” Dedi, buldu aslan sütünün dibini.

                Hazırlıklıymış evveli, çıkardı bir yetmişliği. El yapımı, tanıdıktanmış; hem de ucuz. Doldurdu bardakları buzsuz mussuz. Buz neyine ki, söndürmeyecek içindeki ateşi. Tam tersine, geçecek benzin yerine. Ben kazak aldım üstüme bir de ay aydınlığı, adam terlemeye başladı açtı yakayı paçayı. Oooof of çekti derinden, başladı sohbetin en kederlisinden. Konuştukça konuştu, atmaya çalıştı içindekileri kurtulmak için kaderinden.
Ateş

                Bir de tembihi vardı bana. “Sakın ha bilmesin rakıyı, haftada bir demlerim kafayı, ödüllendiririm ayaklarımı. Yıllardır bu böyle, anlarsa yıkar tepeme şu yalan dünyayı, kırar kafamı.” Başımı salladım aşağı yukarı, yuttum bardağımda kalanı. Her gün hesap verirmiş hanıma, gün be gün kırparmış ucundan hasılatın, ayırırmış haftalık ayak payını. Bu sefer geldiğinde istermiş tamamını. Akıllanmış kısa sürede, hanımı da fark etmemiş böylece. İdare edip gelmişler bu günlere.

                Her şey hoşmuş onlara göre, kıvrılıp daldık hayaliyle güneşli günlerin. Biraz üşüttüysek de kalktık sabahleyin. Nemliydi ortalık biraz da ayaz, aldık birer tabak pilav piyaz, çaldık kaşığı dibine dibine biraz biraz. Müşteriler de gelmeye başladı az az. “Haydi hayırlı işler.”  Bana yol göründü tezgahla uğraşayım biraz.
12-05-2017-2101
Halil GÖNÜL
Görsel:Pixabay.com

4 yorum:

  1. vayy dedeye de bakın hem filozof hem kılıbıkmış yaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne yapsın adamcağız, ancak bulabilmiş kırkından sonra; idare ediyor işte. Yaş olmuş altmış, yazgı deyip yaşamdan tat almaya bakıyor. :)
      Ben 13 mayıs cumartesi gecesi yeni bir şey öğrendim Cnn de Bayramoğlu'nun programından: "Y" kromozomunun çatallarının kısa olanları kılıbık oluyormuş ve şiddet eğilimini de "Y" kromozomu taşıyormuş. Vayyy beeee! :)

      Sil
  2. Bu hayat pahalılığından herkes her şeyini kendi yapmaya başladı. Neolitik çağa dönecek gibiyiz.
    Ben yaşlı insanların bu tür işler yapmalarına üzülüyorum. Allah yardımcısı olsun. Keşke içmese.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de üzülüyorum, epeyce uzağım kendisinden ama karşılaşırsam eğer bir gün; söyleyeceğim iyi dileğinizi.:) Hoşça kalın.

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.