Salı, Ağustos 29, 2017

Yavrunuz Kaçırılsa Ne Hissedersiniz? -4/13

"Çam ağacı"

Eller Zehirli Olur

             Kendi elleri de aynıydı benimkiler gibi, yaklaştırdı yuva gibi olan ellerinin ağız tarafını. Hafifçe genişletti, ağızdaki ilk yavrunun çıkıp benim elime geçebilmesi için. Evet işte,  elimin üstünde ve avucumun içindeydi palaz.

            Bir süre öylesine tuttum avucumu, nefes almayı durdurmuştum. Sesi de çok seyrek çıkıyordu palazın. Bir süre sonra tekrar başladı ses vermeye. Abla ayağa kalktı bana bakarak “Hadi gidelim” dedi ve yürüdü, ben de arkasından. Şapkası kafasındaydı yine.
           Otlayan ineklerimizi görebileceğimiz bir ağacın gölgesine oturduk. Şapkasını çıkardı abla ve yere koydu. Tek eliyle yapıyordu yapmak istediklerini, yeri biraz deşerek ince kum çıkardı ve kısımlayarak şapkasının içine koydu, iki üç avuç kadar. Elindeki yavruyu koydu şapkanın içine. Palazın kaçmaması için hafif büzmüştü şapkayı “koy içine sen de ablam, eller zehirli olur, fazla kalırsa avucunda, ölür, elinin teri bulaşmasın” dedi ve ben de hiçbir şey anlamadan palazı şapkanın içine koydum.
Ahlat-Yabani Armut

            “Bunlar senin, senin için yakaladım. Benim evde var ve büyüdü.” deyince dünyalar benim olmuştu. Nihayet bir kekliğim olacaktı. Ne de güzel besleyeceğim onları, gözümden bile sakınacağım, söz verdim kendi kendime içimden.

            “Kafesin var mı evde?” dedi kadifemsi sesiyle. “Yoook” dedim telaşlı telaşlı. “Olsun, üzülme bende var bir tane daha, sana veririm onu sen yenisini alıncaya ya da örünceye kadar, sahi neden hemen örmeye başlamıyoruz?” dedi sevinçle.

            “Sen bunlara iyi bak, kaçırma sakın.” dedi ve kalktı yerinden koşturmaya başladı patlangaç ağaçlarına doğru. Bakakaldım arkasından.
"Patlangaç"

           Ulaştı patlangaç öbeklerinin yanına, başladı çatır çatır kırmaya kalem kalınlığındaki filizlerini. Kırıp kırıp yere atıyordu, yarım saat kadar kırmaya devam etti ve sonra bir araya toplayarak kucağına alıp yanıma geldi, yere bıraktı onları ve oturdu gölgeye yanıma.

            “Şimdi sen yaprak ve çatallarını temizleyeceksin bunların, ben de senin temizlediklerini öreceğim ve senin de bir kafesin olacak, şu üstündeki göyneğini de altına bağladık mı tamamdır bu iş. Bu günlük çıplak dolaşırsın sen de olur mu?”

"Abla kafes örüyor"
            Olmaz mıydı hiç, bal gibi olurdu hem de. Bu kadar hızlı nasıl düşünebildiğine şaşırmıştım ablanın. Her şeye hemen bir çare buluveriyordu. He çok güzel hem de çok sevimliydi. Acaba evlense miydim onunla? Yaşı büyüktü ama olsun zararı olmazdı benim için!..

           “Heyyy! Hadisene niye duruyorsun öyle ellerin havada, temizle şunu bak elimdeki bitiyor, yeni çubuk lazım. 

             Sen yetiştirmezsen bu iş yetişmez anladın mı? Hadi acele et!” diyordu abla. İrkildim birden ne dediğini tam anlamamıştım “ne dedin?” diyebildim şaşkınlıkla. 

          “Güneş mi aldı yoksa seni, yüzün pancar gibi kızardı birden, dur bakayım!” dedi ve elinin tersini alnıma koydu “yok yok, bir şeyin yok, devam” dedi gülümseyerek. 
          Oyun oynuyor gibiydi çok sevdiği bir oyun oynar gibi, elleri gelip gelip gidiyordu durmadan, izleyemiyordum bile ne zaman ne tarafa gidecekleri belli olmuyordu hiç.

Not: 4/13

1/13 gelsin...

26-08-2017-19.40 

 Halil GÖNÜL

Görsel: Google Görseller



4 yorum:

  1. Bunlar sizin anılarınız mı? yoksa öyküler mi? , değişik samimim, içten havası hoşuma gitti, sevgiler size:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Madame Savon,
      Anılarım.
      Teşekkür ederim, beğenmeniz beni mutlu etti. Sevgilerimle, hoşça kalın. :)

      Sil
  2. Patlangaç ağaçlarını bilmiyorum ama anılarınızda doğa ve canlı sevgisine tanık oluyorum. Samimi ve içten paylaşım için teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mukaddes'çe Konuşan Satırlar,
      Teşekkür ederim, nazik ve değerli değerlendirmeniz için. Beğenmeniz benim için kıymetli.
      Patlangaç ağaç resmini de ilave ediyorum. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.