Pazartesi, Kasım 27, 2017

Mim-Güne Nasıl Başlıyorum?

"Günlerim nasıl mı geçer?"

Bir Günüm

                Sevgili Mücahit Doğan kendi mim yazısından sonra beni de mimlemiş.
               Teşekkür ederim kendisine ve hemen zaman kaybetmeden başlayayım o zaman. Zaten yeterince -4 gün kadar- geç kaldım.                     Şehir dışındaydım o günlerde ve işlerimi bitirip döndüm.
                Öncelikle hemen belirtmeliyim ki ben kahvaltı yapmadan kendime gelemiyorum ve kahvaltı da çay olmazsa olmazım.

           Yataktan yuvarlandım mı kahvaltıya geçmem lazım benim, gözlerim yarı uykulu da olsa ağzımdaki lokmaları çiğnerken çay ile birlikte; açılıyor gözlerim.
                Kahvaltı deyince sizinkiler gibi sabahları değildir benim kahvaltılarım genellikle. Çok nadir sabahları -sizlerin sabahı- yaparım kahvaltıyı, genel olarak öğleden sonralarıdır yataktan kalkışım ve dolayısıyla kahvaltım.
                Anlayacağınız günün yarısını sizlerle yarısını da gececi sizlerle yaşarım ben. Elbette yatmasını bilmezsen kalkmasını da bilmiyor insan.
                Ne mi yapıyorum gün boyunca?
                Kahvaltım bir saat kadar sürüyor küçük radyoda çalan müzikler eşliğinde. Özellikle türküler ve sanat müziği parçaları mest ediyor beni. Eskilere hem de çoook eskilere alıp götürüyorlar. Hani şu “kadife keseli” dolaşılan zamanlara falan. Kahvaltım bittiğinde ortalama saat on dört civarları olduğu olur genellikle.
                Bilgisayarın başına geçerim çaydanlıkta kalan çayla birlikte. Bardağımı doldurur internete bağlanırım ve bloglarıma göz atarım ilk önce.  Arkasından e-maillere bakarım. Cevaplamam gerekenleri cevaplarım. Bloglarda yorumlar varsa onlara göz atar cevaplar veririm. Biraz da face olsun canım, öyle değil mi? Ne de olsa kahrını çekiyor bu kadar insanın. Nesi var neleri yoksa döküyorlar ya hani; yiyip içtikleri de dahil elbette.
       Face genellikle bakmak istediğim şey olmamakla birlikte mecburen bakma ihtiyacı hissediyorum, değişiklik var mı? Beklentimle. Çünkü midem bulanmaya başlıyor birkaç dakikadan sonra ve face kapanmak zorunda kalıyor benim için. İnsanların içindekileri sakladığı sandıkları şeylerini döküyorlar ortalığa ve benim mideme kramplar girmesine sebep de onlar.
                Saat on altı civarı oluyor bu arada ve aklımda bazı yazmak istediğim şeyler oluyor ve onları yazmaya başlıyorum, bazen uzun zaman -beş veya altı saat kadar- alıyor yazmak. Öğle yemeğimi de unutuyorum bu arada. Yorgunluk hissetmeye başladığımda bırakıyorum.
                Akşam saatlerinde daha önceden varsa yemeğimi yiyorum yoksa da bir şeyler ayarlayıp pratik ve kısa sürede yapılacak olanlardan karnımı doyurmuş oluyorum.
                Haberler aklıma gelir bu arada. Acaba neler olup bitmiş memlekette ve dünyada? Diye merak ederim. Her gün yaparım bunu genellikle ve haber saatlerinin -ana haber bülteni saatleri- birinde başlarında yetişmişsem başlıkları dinler başlıklara göre ilgimi çeken bir şey varsa beklerim, bu arada Reyiz çıkarsa televizyonu sinirle kapatır sinirimi kitap okumayla yatıştırmaya çalışırım.
                Böyle bir günde dışarıya çıkma fırsatım olmuyor anlaşıldığı gibi. Ancak yazma işine başlamazsam dışarıya çıkma fırsatı yaratıyorum kendime ve iki üç saat kadar dolaşıp geliyorum eve. Eve gelişimle birlikte bulaşık, çamaşır varsa onları halledip, yemek yoksa yemek yapıp ortalık temizle derken zaman geceyi bulur yine.
                Yemek dedim de yemek yapması ne kadar da dinlendiriyormuş meğer, yeni farkına vardım. Hoşuma gitmeye başladı. Bazen yeni icatlar yapıyorum fena olmuyor hani; hiç zehirlendiğimi falan hatırlamıyorum bu arada.
                Bol bol düşünüyorum bu arada; özellikle düşündüğüm belli bir konu yok, ne gelirse önüme düşünüyorum, geçmişi sıkı bir süzgeçten geçiriyorum desem yeridir.
                Geleceğe bakmadan da olmuyor tabii ki; neler olur biter, geleceğim nereye kadar varır, 150-200 yıl yaşar mıyım? O günleri görebilir miyim? Falan işte.
                Kadınlardan korktuğumun farkına vardım son yıllarda; bu korkumu yenmekle meşgulüm son zamanlarda, oldukça yenmesi zor olan bir korkuymuş meğer! Bu korkumu yenmekle başlamışsam güne o gün akşama kadar hiçbir şey yapmıyorum çünkü işim gücüm kendime yüklenmek oluyor, başka bir şeye yüklenmeye gücüm kalmıyor bu durumda ve gece de devam ediyor çünkü uykularım kaçıyor. Bitkin düştüğümde uykusuzluktan sızıyorum birkaç saat, ortalama iki buçuk saat kadar sürüyor bu sızma ve sızmanın arkasından aynı duruma düşmemek için başka bir işe gönderiyorum beynimi.
                Beynim başka bir işteyken ben de yapılması gerekenleri halletmeye bakıyorum beynim geriye dönünceye kadar.
                İşte böyle bende; beynimle bazen birlikte bazen ayrı idare edip gidiyoruz günleri. Gelecek gidecek yok bizim için. Her gün aynı yani bayram bize artık. Emekliyiz de bu arada söylemeden geçmek olmaz elbette.
                Günün ikinci çay partisine başladım bu yazım bittiğinde -şu anda- çay keyfindeyim, buyurun birlikte keyif yapalım. Saate bakayım, aaa saat 20.04.22 olmuş bu arada. Sizlere akşam vakti bana öğle vakti demek bu durum. Öğle yemeğini yiyeli bir saat kadar oldu.
                Evet, unutmadan belki önümüzdeki baharda şantiye çalışmasına başlarım yine, bakalım bekleyip göreceğim. İşte o zaman normal güne döner benim günlerim de. Herkes gibi sabah erkenden kalkar iş güç, insanlarla uğraşır bir şeyler üretir akşam olunca da yorgunluktan bitap düşer yatağa girmeyi dört gözle beklerim. Nerdeee o günler! çok özledim inanın yorgun argın kendimi yatağa atmayı ve ölü gibi uyuyabilmeyi.
                Hoşça ve sağlıcakla kalın.

                                                                                                                              26-11-2017-2011
                                                                                                                                 Halil Gönül
Görsel: Google Görseller

6 yorum:

  1. Yemek yapmak keyiflidir gerçekten, bunu keşfetmenize sevindim:) Zaman zaman terapi niyetine bile mutfağa girmek iyi gelir herkese.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Semi M.Eller,
      Geç de olsa farkettim ya! bazen güzel şeyler çıkarıyorum, daha da hoşuma gidiyor. :)

      Sil
  2. Yemek yapmayı hiç sevemedim ben :) Emekliliğin tadını çıkarmak gerek :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha Mutlu Yaşam, aktif çalışan birisi için hele benim gibi şantiyeci olunursa emeklilik tam bir cehennem azabı, dünya bir hapishane gibi oluyor; tek fark istediğin zaman istediğin bazı şeyleri yapma imkanının olması. Emekliliğin nasıl tadı çıkacak? bilemediğimden belki de!
      yemek yapmaya gelince: hobi olarak yapıldığında bence güzel; zorunluluk olduğundaysa azap. arada fark bu. :)

      Sil
  3. Beni kırmadığınız için teşekkür ediyorum ve mutlu günler diliyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mücahit Dogan, rica ederim, asıl ben teşekkür ederim. Hoşça ve mutluca kalın. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.