Pazartesi, Ağustos 27, 2018

Düşünmek

kozmoz

Düşünmek

            İçini buruk bir duyguyla doldurdu derin derin nefesler alarak. Bir balon gibi uçuverecekmiş gibi hissetti kendini. “düşünmek yoruyor insanı be kardeşlik!” diye fısıldadı yanı başında oturan birisi varmışçasına.
“Düşünmek!” sihirli bir kelime sanki. Bazen iyi bazen de kötü gibi gelmeye başladı sanki. Bazen “düşün düşün, nereye kadar?” sorusu takılırdı aklına ama çok üzerinde durduğu bir şey değildi bu. Düşünmeden nereye kadar? Sorusuyla cevaplamaya çalışırdı ama bu cevabın doğru olmadığını da düşünürdü.
İnsanların düşünen hayvan olarak kabul edilmesi onlara ayrıcalık tanıdığı apaçık ancak hayvan oldukları da çok açık öyle değil mi? Düşünmeyi ihmal edebilmek her zaman mümkün. Böyle durumda hayvanlardan farkı ortadan kalkarak direkt olarak asıl sınıflarına dönerler, ayrıcalıkları kalmaz. Ne yaparlar bu durumda? Gayet basit bir cevap buldu kendine. Çevreyi gözlediğinde zaten bu cevabı görebiliyordu en açık haliyle. Savaşıyorlar, birbirlerini öldürüyorlar, üzüyorlar. Kendileriyle savaştıkları yetmiyormuş gibi diğer canlılarla da hatta dünya ile savaşıyorlar. Nasıl mı? Baksana çevrene; dünya ölüyor sanki. Dünya ısınıyor günden güne. Bir gün gelip dayanılmaz sıcaklıklara ulaştığında birçok canlı ölüp yok olacak, kendisi de dahil bu yok oluşa. Hangi düşünen varlık böyle bir şey yapabilir. Elbette düşünemeyen varlıklar yapar.
Dedik ya, kolay iş değil şu düşünebilmek kavramı. Düşünmek demek zararları en aza indirmek demektir. Düşünmek demek acı ve elemi en aza indirmek demektir. Açlığı en aza indirmektir hatta sıfıra indirmektir. Açlık çok kötü bir ceza olmalı, insafsızlıktır açlık. Aç insanın düşünebilmesi elde olan bir şey olamayacaktır.
Düşünüldüğünde bazı acı verecek olayların önüne geçilebiliyor ama bazen de hatalı değerlendirmelerden dolayı doğru tespitler yapılamayıp yanlış sonuçlara ulaşılabiliyor elbette. Bu durumun önüne geçmenin yollarından en önemlisi de başka düşünenlerin düşüncelerini dikkate alıp değerlendirmeye değer bulmaktan geçiyor olmalı.
Bir düşünce ne kadar çoklukla kabul görürse o kadar doğru değerlendirmesi her zaman geçerli olamadığı yaşanan örnekleriyle ortadadır. Tecrübe denilen durum geçmiş deneyimlerdir. Geçmişte alınan kararların sonucunda ulaşılan sonuçlardır. Zaman aynı zaman olmadığından koşullar aynı olmadığından geçmiş şartlarda verilmiş olan kararların gelecek bir zamanda verilmesi durumu doğru değerlendirmek anlamı taşımaz. İşte bu nedenlerle her an farklıdır ve düşünme durumu da her ana için farklı değerlendirmeler getirmesi gereklidir.
Geçmişten çıkarılan dersleri günün şartlarına güncelleyerek değerlendirme yapmak daha doğru sonuçlara götürecektir elbette. Herkes düşünebiliyor mu? Sorusunun cevabını aradı bir süre ancak kolay verilebilecek bir cevabı yoktu. Kendi kendine saplanmak düşünmenin çıkmaza giresi demek olduğunu anladığında çok zaman harcadığının farkına vardı bir süre önce.
Doğa kendi içinde bir denge buluyor mutlaka aksi durumda olağanüstü bir değişime gidiyor. Bazen radikal kararlar alabilmek cesaret ve kesin bilgiler istiyor. Doğa kendi içindeki iletişimlerle bu bilgileri toplayarak radikal kararlar almayı kolaylaştırıyor. İnsan da zaman zaman bunu gerçekleştirmeye çalışır farkında olduğu zaman etrafının. Hiçbir hareket ve durum gizli kalamaz ebediyen. Bir zamanda mutlaka ortaya çıkıp ben geldim “de ee” diyecektir. Şaka gibi değil mi?
Toplumlarda sosyal açıdan basamaklar arasındaki mesafeler açıldıkça uçurumlar oluşmaya başlar. Uçurumlar açıldıkça da toplum uçuruma yaklaşmaya başlar. Bireyleri uçurumdan kurtarmak kolaydır ancak toplumları uçurumdan kurtarmak kolay değildir çoğunlukla hiç mümkün değildir. Topluluk içinde her bir birey diğerini iter ileriye doğru dolayısıyla uçurumun ucuna gelindiğinde önce yuvarlanan öndekilerdir. Ne kadar çabalarsa çabalasınlar geriye dönüşleri yoktur o andan sonra. Alınan kararların ve düşünme hatalarının ne kadar yanlış olduğunu deneyimlemiş olurlar. Hayatlarına mal olan bu deneyim gelecek kuşaklara aktarılabildiğinde benzer bir hatayla karşılaşmama olasılığı daha fazladır. Ancak toplumlara bakıldığında neredeyse her yüzyıllık dönemlerde değişik toplumlarda yıkılış ve başka bir toplumun varoluşu görülmektedir. Bu yüzden geleneksel eğitim ve güncel bilimsel eğitim önemlidir ve insanlar arasındaki iletişimin en önemli kaynaklarıdır.
İlkel topluluklarda bir kişi her şeyi düşünmek zorundadır ancak öyle olsa bile düşünen kişi kararlar alırken özellikle topluluğa yönelik kararlar alırken bir heyete, hatta topluluğa danışarak düşüncelerinin eksik, aksak yanlarını düzeltmeye çalışır. Yapılan elbette doğrudur ancak topluluklar büyüdükçe bu durum değişir ve karar alma mekanizması bir kişiye veya guruba bırakılamaz. Kolektif bir düşünce yapısı geliştirerek kararlar alınıp adımlar atılmalıdır. Çünkü alınan kararların sonucu yalnızca karar alanları değil toplulukların tüm bireylerini etkileyecektir. Bu durum da kişi veya gurupların alabileceği bir sorumluluk olmaktan çıkar. Karar alanlar bu durumun bilincinde olmalılar.
Karar almalarda kişisel hırslar düşünceleri yanlış yönlendirirler ve doğruyu bulmaktan uzaklaşırlar. Savunmaya geçen düşünceler hiçbir zaman ortaya çıkmaz ve kendi kendilerini köreltirler bir noktadan sonra yıkımı ortaya çıkar. Bu yıkım toplumun dönüşümüdür. Farklı bir noktaya doğru yönelmeye başlayan savunmaya geçmiş düşünenler hiçbir şekilde yollarından çevrilemezler çünkü körelmiş ve duyarsızlaşmışlardır. Esnekliklerini kaybetmişlerdir. Eğer bir süre sonra farkına varmazlarsa gidecekleri nokta bulanıklaşmaya başlar ve kaos yaşanır ortamda. Kaosun evrilmesi de belirsizdir.
Zafer kendi kaosunun içinde nasıl yüzdüğünü gözlemeye başladığında önüne çıkan her şeyi yıkmaya başladığını gördüğünü düşünmeye başladı. Başkalarının durumlarını düşünebilmek kolay, akıl vermek çok basittir ancak kendi durumunu değerlendirmek ve kendine akıl vermek bir türlü gerçekleşmez böyle kaos durumlarında.
İnsanın zayıflığı da bu galiba. Kaos içine daldığında birileri olmalı kaosu düzene sokacak. Çaresizlik, düşünememek, hatalı düşünmek adına her ne konulursa konulsun, insan yalnız başına çok fazla bir şey ifade etmiyor olduğu gayet açık. Hani ağızlarda sakız gibi çiğnene bir söz var ya; “insan sosyal bir hayvandır” evet, öyle görünüyor.

Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.