Çarşamba, Ağustos 14, 2019

Namlunun ucundaki Eski Karı

         
bebek
            
Bir an aklına gelen evliliği çileden çıkmasına ve keyfinin oldukça kaçmasına yetti de arttı bile. Çocukluk ve okul aşklarıyla keyiflenmeye çalışırdı her zaman Zafer. Hiç hatırlamak istemediği, yaşanmadı kabul ettiği uzunca bir süreydi talihsiz evlilik dönemi. Talihsizdi çünkü merhem aşkıydı o aşkı. Yanılmış olduğunu kısa sürede anlamıştı anlamasına ama mahalle baskısından dolayı geri adım atamamıştı bir türlü.
            Bir seferinde karısının yaptığı önemli bir hata nedeniyle karısına karşı çok az da olsa var olan saygısı da kaybolmuştu. Geri dönüşü olmayan bir yoldaydı artık ve boşanmaya karar verdi tek taraflı olarak. Dilekçesini verdi anlaşmalı olarak imzalamışlardı her ikisi de. Eskiden tanıdığı bir hâkime denk gelince işler değişmişti. Kendisini çağıran hâkimin odasına girdiğinde karısını da çağırmasını istedi hâkim. Karısı gelince birlikte oturdular hâkimin odasında ve hâkimin çay teklifini kabul ettiler.
            Hâkim açıkça barışmalarını ve birbirlerine bir fırsat daha vermelerini istediğinde karısı başladı ağlamaya. Bu durumu gören hâkim daha da ısrarlı davranmaya başladı Zafer’e. Duruma acıyan Zafer kabul etti hiçbir saygısı kalmadığını belirterek. Hâkim elindeki dilekçeyi işleme koymayarak kaldırdı. Boşanma isteği ortadan kalkmış oldu böylece.
            Zafer’in elleri terlemeye başladı duyduğu sıkıntıdan ötürü. Bir türlü kabullenemediği şeyler vardı bu evlilikte. Ne yaptıysa olamadılar, olamıyorlardı bir türlü. Karısına hiçbir şey anlatamadığını düşünmesi de ayrıca kaygılandırıyordu. Karısı her zaman bildiğini okuyan tiplerdendi. Bir an tamam dediği şeylerde dahi bildiği gibi yaparak dediğiyle ters düştüğünün farkında olamıyor ya da kasıtlı davranıyordu.
            Yalanlar girmişti bir kere araya. Yalan güveni yok eden en önemli zehirdir. Bir daha geri gelmeyecek olan güven duygusunun yerine koyulabilecek hiçbir şey yoktur. Güven yerine güvensizlik koyulunca da hiçbir anlamı kalmıyordu birlikte yaşamanın Zafer için.
            Derken kazara olduğu söylenen bir çocukları olmuştu ama zafer kaza bahanesine inanmıyordu. Karısının silah olarak kullanabileceği bir durumdu çocuk. Kendisini oldukça rahatsız etmeye başladıysa da karısını ikna edemedi hamileliğini sonlandırmaya. “benim altıntopum olacak bu çocuğum” diyordu her seferinde.
            Zafer’in çocuklara karşı büyük bir zaafı vardı ve bu durumu çok iyi biliyordu karısı. Zafer her şeye rağmen insani olarak bakıyor ve insani açıdan yaklaşıyordu her şeye. Sevgi, saygı ve güven yoktu karısına karşı ama çocuk için katlanmayı denemeye karar vermişti kendince. Aynı evde iki yabancıydılar adeta. Durum böyleyken çok daha güçlüydü karısının eli. Yalanlarını çok daha söyleyebilir duruma gelmişti artık. Bununla da yetinmeyerek başkalarının yanında birlikteyken Zafer’i de şahit göstermesi çok sıkıntıya sokuyordu. Zafer ne yapacağını, nasıl davranacağını bilemez duruma gelmişti sadece zoraki gülümsemekle geçiştirmeye çalışıyordu durumları. Diğer insanlar da farkındaydılar durumun. Zafer’e için için acıdıkları belli oluyordu.
Her koyun kendi bacağından asılır felsefesine sarılıyordu Zafer. Utansa da durumlar için yapılacak fazla bir şey yoktu laftan anlamaz karısı için. Tek bildiği ve uğraştığı şey kendisine “sensin” desinlerdi. Aslında insanlar pohpohlamayı severler olacakların keyfini sürmek için ama Zafer’in bu duruma fırsat vermeyen davranışları engel oluyordu keyiflerine.
Zafer bir karar aldı kendince.  Artık karısıyla dışarıda da birlikte olmayacaktı onun yalanlarına alet olmamak için. Epeyce bir süre öyle yaptı. Hiç olmazsa insanların alaylı, acıyan, küçümseyen bakışlarıyla karşılaşmıyordu artık. Bu saatten sonra da boşanmak çok insafsızlık olacaktı dışarıdan bakanlar için ve zafer insafsızlıkla, acımasızlıkla ve gaddarlıkla suçlanıp küçümsenecekti. Bu durumun altından kalkmak oldukça zordu Zafer için. Çocukla bir daha görüşemeyebilirdi.
Aradan geçen zamanlar iki yabancıymış gibi geçip gitti. Çocuğun doğması yükü oldukça ağırlaştırdı zafer için. Bütün ağırlığını çocuğun varlığına yöneltmiş, çocuğun varlığıyla kendisini teselli etmeye yoğunlaşmıştı ama arada olan olaylar çok daha yıkıcı olmaya başlamıştı. Çocuk arada intikam aracı olarak kullanılmaya başladı kısa sürede. Bu duruma da katlanılması gerekiyordu bir süre daha.
Zafer yeni bir karar alarak çocuğun belli bir yaşa gelmesini düşünmeye başlamıştı. Ancak çocuğun anlayabileceği yaşa gelmesini bekleyecek ve bu süre içinde mümkün olduğunca karısıyla sürtüşmeye girmeyecekti. Sofrada yemeğini yiyip okumaya vermeye başladı kendisini. Çocukla vakit geçirmeye çalışıyor ve çocuğun ortamdan etkilenmemesine özen gösteriyordu. Ancak her fırsatta bir bahane yaratılarak ortamı buz gibi yapmaya yetiyordu karısının sözleri ve davranışları.
“yasakçı baba” sözünü ilk duyduğunda çocuğundan, başı dönüp çileden çıkmıştı ama ağzını açıp da bir şey söylememişti Zafer.  Yasakladığı şeyleri düşünmeye itti bu durum. Babasının yasak koyduğu şeyleri anası yasak olarak görmüyordu ve çocuğa şirin görünmeye çalışarak kendisi tarafına çekme taktiğinden kaynaklanıyordu. Öyle de oldu, çocuk babasından uzak durmaya başladı. Yalnızca istekleri açısından yaklaşıyordu. Çocuğun isteklerini yerine getirse bir türlü getirmese bir türlüydü. Her iki durumda da kötü pozisyonda kalıyordu.
Çok yorulmaya başlamıştı olanlardan. Çocuk pahalı şeyler istiyor, Zafer “hayır” diyor ancak çarşıya çıktığında alınmış oluyordu çocuğun istediği etiketli eşya. Gereksiz bir durum olması bir yana çocuğun kişiliği de etkilenmeye başlamıştı durumlardan.
Yemek, sofra adabıysa başlı başına bir sorundu. Çocuk sofrayı önemli bir araç olarak kullanmaya başlamıştı. Yemek yemeyerek tüm dikkatleri üzerine çekerek isteklerini karşılattırmaya çalışıyordu. Zafer: “sofrada yemek yenilmezse diğer yemek zamanına kadar yiyecek yok” dediğinde “tamam” diyen karısı, Zafer’in mutfaktan uzaklaştığını fırsat bilerek çocuğa yiyeceği abur cubur şeyler vererek onun isteklerinin yerine getirilmesini sağlıyordu.
Çocuğun istekleri bitip tükenmez hale gelmeye başladı daha küçük yaşlarda. Çocuk bir türlü tatmin edilemiyordu. Sofraya zamanında gelmiyordu özellikle. Yemek zamanı geçtikten sonra gelip anasına sırnaşıyor ve yemek yemek yerine özel şeyler yaptırıyordu anasına ve anası da isteğini yerine getiriyordu çocuğun.
Zafer gelecek göremez olmuştu içinde bulunduğu durumlardan. Çocuğa çok büyük zararlar veriliyordu ve kendisinin bu evdeki varlığı da bu işi körükler hale dönüşmüştü. Kısaca evde olmaktan daha iyi olacağını düşünmeye başlamıştı çocuğun gelişimi açısında. Hiç olmazsa baba bahanesi ortadan kalkacak ve durumun çoğunun belki de düzelmesine yol açacaktı yokluğu.
Çok zalimce geliyordu ilk aklına geldiği zaman ayrılık. Bir süre çocuğu alıştırmak için durumdan konuşmaya karar verdi. Çocuk yavaş yavaş alışmalıydı babasının yokluğuna. Hiçbir şey istemiyordu giderken, yalnızca ceketini alıp çıkmayı aklına koymuştu. Her şeyi çocuğun geleceği için düşünmüştü zaten. Öyle de olmalıydı her şey çocuğa kalmalıydı mal, mülk olarak. Bu yüzden karısıyla kavgaya girmek istemiyordu. Zaten de dayanabilecek hali kalmamıştı psikolojik bakımdan.
Bir gün öğle vakti karısına açtı durumu. Ayrılmak istediğini ve savaşa girmek istemediğini söylediğinde karısı çocuğu alarak evden çıkıp gitti. Akşama doğru geldiğinde tanıdığı kişinin yerine bambaşka birisi gelmişti adeta. Daha da yabancıydı, üstelik suratına bakılacak gibi de değildi. “sen ayrılırsan ben de ayrılırım” zihniyetindeydi. İnata inattı taktik.
Dilekçe anlaşmalı olarak imzalandı hiç konuşulmadan ve bir celsede boşandılar. Çocuk okuldaydı Zafer’in evi terk ettiği zaman. Aynı bölgede kalmayı düşünmedi zafer, başına gelecekleri düşündükçe başını belaya sokmak istemediğinden oldukça uzaklaşmayı seçmişti. İstanbul çok büyük bir kentti, diğer ucuna gitmesi birkaç şehir uzaklaşması demekti zaten.
Bir defasında telefon geldi eski karısından. Çocuğun eğitimiyle ilgili bir durumdu. Eğitiminin sağlanmasını isteyen zafer, bu konuda her türlü fedakârlık yapılmalı diye düşünürken karısının çok da umurunda olmadığı yönündeki beyanı çileden çıkmasına yetip de artmıştı bile.
“Şunu çok iyi bil ve kafana sok. çocuğun üniversite eğitimi alması için gerekirse bütün malı mülkü satacaksın. Ben bunun için bıraktım her şeyi. Bu nedenle mal mülk savaşına girmedim seninle. Eğer bunu yapmazsan kendini topun ağzında bil ve namlunun ucundasın, ona göre düşün taşın. Ayağını denk alsan iyi olur. Bu saatten sonra yaşamaya değecek hiçbir şeyim yok, bir pislik temizlemiş olurum dünyadan, o kadar.” Telefonu kapatan zafer tir tir titriyordu. Dediklerini aklı almıyordu. Çıldırmış gibiydi ve gözü hiçbir şeyi görmüyordu.
Uzaklaşmakta ne kadar haklı olduğu ispatlanmıştı o anda. Eğer ulaşılabilecek bir yakınlıkta olmuş olsaydı kesinlikle belaya bulaşmış demekti. Bir daha benzer bir duruma düşmemek için eski karısının telefon numarasına engel koydu. Açmayacaktı daha. Konuşmayacaktı çünkü: o kadar yıllar boyunca konuşulamayan kişiyle bundan sonra daha da konuşulamazdı zaten konuşmaya çalışmak demek mezar kazmak demekti.
Bütün vücudunun titrediğini hisseden zafer duygularından uzaklaşmanın yollarını aramaya başladı. Ayağa kalkıp koşturmaya başladı var gücüyle. Beş yüz metre kadar olan düz mesafede gidip geliyordu durmadan. Maratona hazırlanır gibiydi adeta. Kan ter içinde kaldı, nefes nefeseydi kalbi yerinden fırlayacakmışçasına güm güm vuruyordu bağrını. Tereddütlüydü tekrar oturmaya.

Bir süre ayakta kaldı, teri yavaş yavaş kurusun diye kültürfizik hareketleri yapmaya başladı. Dikkatini bir başka şeye yöneltmeye uğraşmaya başladı. Çocukluk aşklarına sığındı yine. Sırt üstü bıraktı kendini ve gözlerini yumdu. Çocukluk aşkıyla kaçamak yapmış oldukları saçak altındaydılar. Çocukluk aşkı tir tir titriyordu heyecanından. Elini tutup azıcık sıkınca rahatladı, nefesleri normale dönmüştü. Kulağının dibinde hissediyordu o daracık saçak altında, çocukluk aşkının ılık nefesini.

Devam edecek...

Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.