Perşembe, Ağustos 15, 2019

Ayrı Geçen Yıllar

gazete-parcası
Gazete
           “Aşk acısı kaç yılda geçer?” diye soruyordu birisi gazetedeki yazıda. Gazete epeyce eskiydi, ayaklar altında, yağmurda yaşta yıpranmışlığı gözle görünürdü ama siyah yazılarda solma olmasına rağmen silinmemişlerdi, rahatlıkla okunabilir durumdaydı. Merakla okumaya başladı yazıları. Soruyu kendi sormuşçasına merakla okudu Zafer. Cevap çok da inandırıcı gelmedi ama yine de inanası geldi. “Birlikte yaşadığının yarısı kadar süre geçmelidir” yazıyordu cevapta.

 
            Birlikte yaşanılan zamanın yarısı kadar süre oldukça uzun göründü gözüne, geçmeyecekmiş gibi hissetti önce. Nefesi tıkanır gibi oldu. Bazen sinirlendiğinden bazen de çocuğunun hasretinden yüreğinin atışı değişiveriyordu elinde olmadan. Hele bir de göğsünün üzerinde kaya yığını varmışçasına sıkışması yok mu, işte o zaman yürek yangısının verdiği sızı çekilmez hal alıyordu adeta tüm iliklerinden canı çekilmeye başlıyordu. Hayatında hiç böyle bir acı yaşayıp yaşamadığını düşünmüştü ilk zamanlarda ama yaşamamıştı, ilk kez yaşıyordu böylesine bir acı ve sızıyı.
            Razıydı yarısı kadar süreye, o zaman içinde dayanabilirdi belki ama yaşadığı ıstıraptan sonra dayanamayacağını düşünmeden edemiyordu. İşte bu yüzden aklından çıkarmaya zorluyordu kendisini. Bütün anılarını tazeleyecek ne varsa yok edip her şeyin üstünü kapatmayı seçmekten başka bir yol bulamamıştı ilk zamanlarda. Ne bir ses, ne bir görüntü hiçbir şey olmamışçasına davranmaya çalışıyor ama olmuyordu, olmuyordu. İnsanın yüreğine işleyen şeylerden kaçışı olmuyordu.
            Yıllar yılları kovalayıp geçti ama ne yarı geçen süre ne de daha fazlası acısını geçirmemişti ancak kısmen dayanılabilir duruma dönüşmüştü sadece. Yaraları mührelenmiş, olanı bir durumdan etkilenmemeye başlamıştı sadece. Hafifçe dokunulduğunda bile hemen kanamaya başlıyordu aynı sızıyı hissettirerek.
            Anlamaya çalıştığı uzun yılları arkasında bırakan Zafer’in kararı “bu acı bitmeyecek ve ömrünün sonuna kadar kendisiyle birlikte yaşayacak. Acıyı yok etmenin tek yolu kendisinin yok olmasıydı.” Kendisini yok etmek ise aklından sıklıkla geçse de kendi bencilliği olurdu bunu yapmak o yüzden bencilce bir davranışa girmek istemediğinden dayanmaya çalışacaktı “belki bana bir gün ihtiyacı olur çocuğumun” diye kendisini teselli etmeyi seçiyordu her ölüm aklına geldiğinde.
            Ölüm kolay iştir, asıl iş yaşamayı becermek bu halde. Ölüyken yaşamak değil de nedir bu hal. Yaşayacaksın diye kendi kendini zorlayarak hareket etmeye çalışması oldukça uzun zamanlar almış ama hareketsizlikten diz bağları kendisini taşımakta zorlanır olmuştu.
            Çocuğunun büyüdüğünü göremeyecek olması, onun sevgilisiyle gülüşünü göremeyecek olması acıların en katlanılmazıydı Zafer için. Kim bilir ki, belki yıllar sonra bir köşe başında karşılaşacaklar ama birbirini tanımayacaklar. Delikanlı olmuş olacak o yumurcak yavrusu.
            Kötü şeyler düşünmek istemese de aklı kendine aldırmıyordu bu tür konularda sınır koyamıyordu aklına her zaman. Eski karısını takdir etmişti yıllar geçince. Birlikte oldukları süre içinde konuştukları hiçbir konuda sebat göstermeyen o kadın bir sözünü çok iyi tutmuştu. “Babasını öldüreceksin bu çocuğun içinde.” Dediğini hatırladığında başı döndü bir anda. Doğru aynen öyle demişti canı yanmasın diye. Çünkü babasızlık zor olurdu o kadar küçük yaşlardaki erkek çocuğu için.
            Kadın “bir tek sözümü tuttu, helal olsun vallahi!” diye aklından geçtiği zamanlarda kızgınlığı kat be kat artıyorsa da nefes kontrolüyle sinirlerini yatıştırarak kalp atışlarını normale döndürüyordu. İhtisas sahibi olmuştu bu konuda.
            Elindeki tüm gazete parçalarını parça parça edip havaya savurdu Zafer. Ceplerindekileri yokladı elleriyle ama sonradan fikir değiştirerek ellerini hızla çekti ceplerinden. Çok işine yarıyordu o parçalar, aklını oyalamaya birebirdiler her zaman için. Yıllar öncesinden alışkanlık olarak kalmıştı kendisinde gazete parçası toplamak.

            Aklına yüklenmeye başladı “konuyu değiştir, değiştir” diye mırıldanıyordu dört bir yana bakınarak. Her yüklenişte de tersini söylemişçesine geliyorlardı gözlerinin önüne. Her yaşayanın bir gelecek beklentisi vardır mutlaka, yoksa niye yaşamayı seçsin ki? Derken kendisinin neden yaşamayı seçmesi gerektiğini sorgulamaya devam ediyordu.

Devam edecek...

Görsel: Google Görseller

2 yorum:

  1. Duygulandım resmen aşk acısı bence geçen bir şey değil bazı şeyler geçmez sadece unutulur bence.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seda Soylu, kim bilir belki de gerekli olduğu yerlerde kullanılmak üzere rafa kaldırılıyorlardır.

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.